menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Körfez'in güvenlik arayışı: Tehdidin kaynağı İsrail olduğunda güvenliği kim sağlayacak?

12 0
18.11.2025

Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Doç. Dr. Necmettin Acar, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın ABD ziyaretinin perde arkasını AA Analiz için kaleme aldı.

***

Kendi imkan ve kabiliyetleriyle güvenliklerini sağlamakta zorlanan Körfez ülkeleri, İkinci Dünya Savaşı'ndan itibaren ABD ile güçlü bir güvenlik ittifakı kurarak hem rejimlerini içeriden gelen tehditlere karşı korumayı hem de Eski Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdünnasır, Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin ve Eski İran Dini Lideri Ayetullah Humeyni gibi bölgedeki revizyonist aktörlere karşı etkili bir denge unsuru oluşturmayı başardı. Ancak İsrail'in 9 Eylül'de Katar'ın başkenti Doha'ya gerçekleştirdiği saldırı, bu güvenlik mimarisinde ciddi bir zafiyet olduğunu ortaya koydu. Bu gelişme, tehdidin kaynağı İsrail olduğunda güvenliği kim sağlayacağı sorusunu gündemin merkezine taşıdı.

Cemal Kaşıkçı cinayetinden sonra ilk kez ABD'ye gidecek olan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın 18 Kasım'daki ziyareti, Orta Doğu güvenlik mimarisinde köklü değişimlerin yaşandığı bir döneme rastladığı için hem bölgesel hem de küresel dengeler açısından büyük önem taşıyor. Bu bağlamda, Prens Selman'ın ABD Başkanı Donald Trump ile gerçekleştireceği temasların, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana süregelen Suudi Arabistan-ABD güvenlik işbirliğinde yeni bir dönemin başlangıcı olacağına yönelik güçlü beklenti oluştu.

İsrail'in bölgede giderek daha önemli bir tehdit haline gelmesi, Körfez ülkelerinin güvenlik arayışının yönünde ve içeriğinde önemli bir değişimi beraberinde getirmesi gerekiyorken, Prens Selman'ın ABD'ye yapacağı ziyarette ABD ile kapsamlı bir güvenlik anlaşmasını müzakere edeceğine yönelik beklentiler oldukça şaşırtıcı. İsrail saldırısını takip eden haftalarda Katar da benzer şekilde ABD ile kapsamlı bir güvenlik anlaşması imzalamıştı. ABD'nin güvenlik garantilerinin İsrail'e karşı yetersiz kalması ve hatta ABD'nin İsrail'in Orta Doğu'daki saldırgan politikalarını desteklemesi, Körfez ülkeleri açısından mevcut güvenlik ittifakının ve gelecekte ABD ile yapılacak kapsamlı güvenlik anlaşmalarının işlevselliğini tartışmalı hale getiriyor.

Körfez ülkeleri, tarihsel olarak güvenlik konusunda sürekli olarak dış güçlere bağımlı kaldılar. İkinci Dünya Savaşı'na kadar bölgenin güvenliğini İngiltere sağlarken, savaş sonrasında bu rolü ABD üstlendi. Her ne kadar Körfez ülkeleri yıllar içinde kendi yerli kapasitelerini geliştirerek güvenliklerini sağlama ve aralarındaki işbirliğini Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) güçlendirme yönünde adımlar atmış olsalar da bu ülkelerin kronik güvenlik açıkları bugün dahi varlığını sürdürmektedir. Körfez ülkelerinin kronik güvenlik ihtiyacı ve harici güvenlik sağlayıcılara olan bağımlılığı dört önemli gerekçeye dayanıyor.

İlk olarak Körfez ülkeleri, tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de güçlü bir askeri-endüstriyel kapasite inşa etmekte ciddi zorluklar yaşıyor. Bu durumun temelinde, bölgenin iklimsel, coğrafi ve demografik yapısal özellikleri yatıyor. Sert çöl iklimi, su ve doğal........

© Anadolu Ajansı Analiz