Ölü Toprağı...

Mutlaka kabristana gitmişsinizdir. Bir yakınınız vefat ettiğinde, ya da tanıdık bir dostunuz ebedi âleme göçtüğünde son vazifenizi yapmak için… Sessiz ve üzgün bir şekilde bulunduğunuz mezarın başında bir kürek toprak da ben atayım dersiniz… Gözyaşlarıyla yoğrulan, acı duygularınızın yüklendiği, içinizdeki derin üzüntünün, sessiz çığlığın yansımalarıyla attığınız toprak aslında ölenin kabrine değil sizin yüreğinize atılmaktadır!

Ölü toprağıdır, o…

Derin bir sessizlik hâkim olur ortama… Sessizliğin sesini duyarsınız beyninizin tam ortasında! O toprağın altında kalanın hali nicedir bilinmez?! Sorgu-sual melekleri, sonrasında ebedi bir huzur ya da sonsuzluğa giden bir azap! Ama siz, dönüp çıkarsınız kabristandan… Kendi sonunuzu beklediğiniz meşakkatli hayatın gailesine dalarak!

Kitabın ortasından konuşalım mı?

Son 10 yılda üzerine ölü toprağı atılan, sonunun ebedi bir huzura mı yoksa sonsuz bir azaba mı sürüklendiği bilinmeyen bir toplum olmadık mı sizce?

Önce andımızı yasakladılar... Sonra T.C.........

© Akdeniz Gerçek