Şu konuya da açıklık getirmekte fayda var. Bir cuma günü bir camide cuma namazı esnasında imam iki hutbe arasında otururken gizli olarak okunması gereken duayı, müezzin tarafından mikrofondan herkesin duyacağı şekilde okuyunca ben şok oldum. Namaz sonrasında yaptığım itirazlar dikkate alınmadı tabi. Diğer konularda duyduğum mantığa bürünme burada da ortaya çıktı ve bana; “Ne sakıncası var. Bu da bir duadır. Cemaatin yapılan duayı duyması ve akabinde amin demesi kötü bir şey mi?” diyerek cevap vermesi beni bir kez daha şok etmişti.
Dileyen dilediği gibi ilavelerde bulunabiliyor. Bu onların dini konuda ne kadar cesur olduklarını göstermektedir. Ancak söyleyeceğimiz şey şudur: Allah Resulü (s.a.v.)’nün söylemleri ve eylemleri bizim için kafidir, yeterlidir. Ne demişse o. Nasıl yapmışsa o.
İbadetler saftır, berraktır, temizdir, mükemmeldir, eksikliklerden münezzehtir. Kimsenin ilave yapmasına ihtiyacı yoktur.
Şimdi bu söylemlere niçin karşı çıktığıma gelince; konunun daha iyi anlaşılması adına oruç meselesinden de örnek vermek istiyorum.
Oruç tutmak tavsiye edilen, güzel ve herkese nasip olmayan nadide bir ibadettir. Ramazan ayının dışında tutulacak oruçlar ile ilgili yüzlerce rivayet var külliyatımızda. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) oruç tutmayı teşvik etmiştir. Gelen rivayetler ramazan ayının dışında tutulan orucun faziletini dile getirmektedir. Bu ibadeti yerine getirmemiz ve elimizden geldiği kadar çevremizde nazımızın geçtiği kişilere tavsiyede bulunmamız da son derece önemlidir ve gerekir. Ancak orucun fonksiyonunu ve ruhunu değiştirecek bir şekilde ilavelerde bulunmak, farklı mecralara evrilecek şekilde dönüştürmek doğru değildir. Ancak biraz önce söz konusu üç sahabeden birinin karar kıldığı üzere yıl boyu oruç tutmanın doğru olmadığını da aynı elçiden öğrenmiştik. Bize düşen olanı olduğu gibi yapmaktır.
Şöyle ki ramazan ayının zamanı bellidir. Ramazan........