Sevgili Osman,
Uzun zamandır hâlini hatırını sormak istiyorum ama korkuyorum.
Kaldığın hapishanenin dışındaki dünya, son görüştüğümüz zamanlardaki dünyadan farklı bir yer. O görüşme hafızamda hâlâ çok canlı. 2016 yılının Eylül ayıydı; İstanbul’da, sekizinci Hrant Dink Ödülü Töreni’ndeydik. Suriye’deki muhalif gruplara ve onların denetimindeki bölgelerde yaşayanların içinde bulunduğu zor duruma dair araştırma yapmak için İstanbul üzerinden Antep’e gidiyordum. İstanbul’da geçireceğim kısacık süre o güne denk gelmişti; törene bu sayede, tesadüfen katılabilmiştim. Törenin yapıldığı salonda karşılaşmıştık. Benimle konuşmak istediğini söylemiştin.
Ertesi gün buluşmak üzere sözleştik ama Suriyeli muhalif liderlerden biri beni görmek isteyince, seninle buluşamadık. Özür dilemek için seni aramıştım, kısa süre içinde haberleşip yan yana gelmeyi kararlaştırmıştık, seninle görüşmek için yakın bir zamanda İstanbul’a tekrar geleceğime dair söz vermiştim sana. O zamanlar İstanbul’a sık gidip geliyordum, sen de özgür bir insandın.
Sevgili Osman; bana o gün söylemek istediğin şey hâlâ aklında mıdır, o zaman ne derecede önemliydi, bugünün dünyasında hâlâ anlamlı mıdır, bilmiyorum. Bildiğim şu ki, yüreğimin derininde o randevuyu kaçırmış olmanın verdiği bir rahatsızlık, ne zaman aklıma gelsen hissettiğim bir suçluluk duygusu var.
İstanbul’u yılda iki, üç, dört, hatta beş kez ziyaret etmeye alışmış olan ben,........