menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“Ölüm dürtüsü ağır basan bir toplumda yaşamak çok zordur”

8 7
15.08.2024

Hayvanları çeşitli biçimlerde sömüren bir uygarlığız ama bu son hamleyi başka bir yere koymak gerekiyor. En dolaysız biçimde sorarsak, bir başka canlının hayatına böyle kolayca ve gördüğümüz gibi işkence yöntemleriyle son vermenin toplum ruh sağlığına etkisi nedir?
Sanırım bu en çok adalet ve güvende olma duygusunu baltalayacaktır. Anadolu insanı, İstanbul’u da dahil ederek konuşuyorum, kedi ve köpeklerle çok dolaşık, iç içe bir yaşam sürüyor yüz yıllardır. Bunun nimetlerinden de bazı kritik dönemlerde hayli faydalanmış. Avrupa cadı avları sırasında sadece bilge kadınları değil, kedileri de katlettiği için en büyükleri, 1300’lerde ve 1600’lerde olmak üzere irili ufaklı bir sürü veba salgınında nüfusunun önemli bir kısmını kaybediyor. Osmanlı’da bu salgınlar Avrupa gibi yıkıcı sonuçlar doğurmuyor çünkü kediler Yersinia Pestis taşıyan pireli farelerin popülasyonunu düzenli olarak sınırlıyor. Sokakta olduklarını bildiğimiz, geçerken selamlaştığımız, bebekliklerinden itibaren büyümelerini gözlediğimiz, başlarının üzerinde bir çatı olmasa da komşularımız olan canlıların nedensizce katledildiğini görmek elbette ruhsal kimyamızı bozacaktır. Sağduyunun bozulduğu, yaşama saygı duyulmadığı duygusunu yaratan bu tutum bir gün bir nedenle bizim de onlar gibi alınıp götürülebileceğimize dair bir tekinsizlik hissi yaratacaktır. Yaşam dürtümüzü (libido) sindirecek, ölüm dürtümüzü coşturacaktır. Oysa yaratıcılık için, yeni bir şeyler üretmek, sevmek için, hatta ilerleme kelimesini hiç sevmiyorum ama birçok kişi için anlamlı bir kavram olduğu için kullanıyorum ekonomik olarak ilerleyebilmek, toplumsal refahı arttırmak için libidomuza ihtiyacımız var. Ölüm dürtüsü ağır basan bir toplumda yaşamak çok zordur.

Bu idari uygulamaya toplumun bir kesiminin rızasının olması nasıl bir ruhsal kırılma yaratır? Bu duruma itiraz edenler için bu o kadar kabul edilemez, dehşet uyandırıcı bir rıza ki, birlikte yaşama duygusu nasıl sürdürülebilir?
Split diye bir savunma mekanizması var. İyi ve kötüyü birbirinden, her iki tarafta diğerinden tek bir parça kalmamacasına ayırmak demek. Arkaik bir mekanizmadır. Yani nispeten iyi bir çocukluk geçirmiş, yeterince iyi bir çevre içinde büyümüş insanlar bu şansı yakalayamamış olanlara göre daha az kullanırlar. Fakat ruhsal açıdan daha sağlıklı olan kişiler bile travmatik deneyimler yaşadıklarında dış dünyanın tekinsizliği arttığında split’e başvururlar. “Yarılma” anlamına geliyor. Biz........

© Agos


Get it on Google Play