Bu topraklarda bazı durumların ve birtakım zihniyetlerin sürekliliği çok uzun ve inatçı. Demokrasi yokluğu, özgürlüklerin kısıtlanması, hukuksuzluk, düşüncenin suç olması, bu inatçı sürekliliklerden bazıları. 1895 Bursa doğumlu Vartuhi Kalantar’ın yüz küsur yıllık hikâyesi bunun örneklerinden biri. Annesi Takuhi Osmanlı, babası Tavit Rusya Ermeni’siydi ve ikisi de eğitimciydi. Bir not olarak şunu da ekleyelim: Babası Tavit Kalantaryan, Ermeni Patrikhanesi tarafından Ermeni okullarının genel müfettişliğine getirilmiş.
Vartuhi, antik tarih ve arkeoloji alanlarında eğitim görmek için önce Lozan’a, sonra Leipzig’e gidiyor. 1914’te yaz tatili için İstanbul’a geldiğinde Birinci Dünya Savaşı patlayınca geri dönmeyip anne-babasının yanında kalıyor. Mayıs 1915’te babasıyla ilgili bir soruşturmada polis evlerini basıyor ve Vartuhi’nin Lozan’dan anne-babasına yazdığı mektupları buluyor. Vartuhi, bu mektuplarda “bağımsız Ermenistan” gibi laflar ediyor olsa gerek ki annesi ve 70 yaşındaki babasıyla birlikte kendi de 20 yaşındayken tutuklanıyor, ‘bölücülük’, ‘devlet aleyhine propaganda’ suçlamasıyla Divan-ı Harp’te idamla yargılanıyor, müebbet hapse mahkûm oluyor, sonra ceza hafifletilerek beş yıla indiriliyor. Kendisi hakkında bu mahkûmiyet kararı verilirken, en azından bugünkü verilere göre, ortada 16-17 yaşlarındayken anne-babasına yazdığı özel mektuplar haricinde bir delil yok. Yani, bırakın bir eylemi olmasını, o fikirlerini kamusal alanda yayınlamış dahi değil. (Dediğim gibi hikâye tanıdık, değil mi?)
Velhasıl, Vartuhi 1915 sonlarından 1918’de savaş bitene kadar İstanbul’daki Hapishane-i Umumi’nin, namıdiğer Mehterhane’nin kadınlar koğuşunda bütün hapishanedeki tek kadın siyasi suçlu olarak kalıyor ve çıktıktan sonra o döneme dair anılarını 'Hay Gin' dergisinde tefrika olarak yayımlıyor. Aras Yayıncılık, bu anıları, ‘Hapishane-i Umumi Kadınlar Koğuşu’........