Prof. Dr. Mustafa Durmuş – Geçen hafta açıklanan büyüme verilerini analiz ederek başlayalım: Türkiye ekonomisi bu yılın ikinci çeyreğinde (Nisan-Haziran) bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 2,5 ve bir önceki çeyreğe göre yüzde 0,1 oranlarında büyüdü. (1) Bu gelişmeler iktisatçılar tarafından son 22 yıldır (istisnai bazı dönemler dışında) yıllık ortalama yüzde 4’ün üzerinde büyüyen “ekonominin uzun sürecek bir durgunluk ve ardından küçülme sürecine gireceği” biçiminde yorumlanıyor.
“Ekonomik durgunluk”, ekonomik faaliyetlerin ve hâsıla artışının yavaşlaması demek. Bir ekonominin iki çeyrek üst üste (6 ay boyunca) küçülmesine ya da negatif büyümesine ise “resesyon” adı veriliyor. Şu an Türkiye ekonomisi durgunluk aşamasında ama eğer bir toparlanma söz konusu olmazsa, bu yılın geri kalan kısmında ve 2025 yılında ekonominin küçülmesi kaçınılmaz olacaktır.
Sanayideki küçülme alarm veriyor
Sektör bazında bakıldığında sorun daha net görülüyor. Tarım sektöründeki büyüme yüzde 3,7 ile sınırlı kalırken, sanayi sektörü yüzde 1,8 oranında küçüldü. Ülkede açlık riskinin giderek arttığını ve sanayi sektöründeki belirgin olumsuz gelişmeninse bir yandan ihracat, diğer yandan da istihdam açısından olumsuz başka gelişmelerin habercisi niteliğinde olduğunu vurgulamak lazım.
İkinci çeyrekte özel tüketim harcamalarının sadece yüzde 1,6 ve kamu nihai tüketim harcamalarının yüzde 0,7 ve gayrisafi sabit sermaye yatırımlarının yüzde 0,5 artması; diğer yandan mal ve hizmet ihracatının yüzde 0,04 artarken, ithalatın yüzde 5,7 azalması, ekonominin yönünü aşağıya doğru çevirdiğinin ve daraldığının bariz göstergelerini oluşturuyor.
Ücretlerin payı arttı ama ücretli sayısı da arttı
Büyüme verilerinde bu çeyrekte işgücü ödemelerinin gayrisafi katma değer içindeki payının yüzde 40,8’e yükseldiği görülüyor. (2) İlk bakışta işçilerin milli gelirden aldıkları pay artmış gibi görünse de gerçek durum daha farklı. Bu öncelikle, yılbaşında asgari ücretin yükseltilmesiyle ilgili bir durum. Ayrıca son 1 yıl içinde (Haziran 2023-Haziran 2024) istihdam edilen işçi sayısının 500 bin kişi civarında arttığını da hatırlatalım. (3) Yani ekmek geçici olarak büyüdü ama sofraya oturanların sayısı da arttı.
Türkiye ekonomisinin durgunluğa sürüklenmesinin (sistemik nedenler dışında) başlıca nedenleri; enflasyonu düşürmek gerekçesiyle uygulanan yüksek faiz politikası, uygulamaya konulan yeni vergiler ve asgari ücrete yarıyılda zam yapılmaması gibi sıkılaştırıcı para, maliye ve gelir politikalarıdır.
Diğer bazı göstergeler de ekonomideki bu daralmayı ortaya koyuyor. İşyeri kapanmaları, şirket iflasları, konkordato ilanlarındaki artışlar ve sadece son 1 ayda artan 234 bin işsiz bu durumu açıklıyor. (4) Ayrıca, Satınalma Yöneticileri Endeksi (PMI) son 5 aydır sürekli olarak düştü ve Temmuz’da 47,6’ya geriledi. Yeni siparişlerde üst üste 14 ay yavaşlama kaydedildi. Sanayi üretiminde Kasım 2022’den bu yana en belirgin daralma yaşandı. İlk 7 ayda tüketim mallarında ithalat artışı yaklaşık yüzde 16’ya çıkarken, üretimde yavaşlayan çarklar nedeniyle ara malı ithalatı yaklaşık yüzde 4 azaldı. (5)
Yeni Orta Vadeli Program: Davul emekçinin boynunda, tokmak sermayenin elinde!
Öte yandan, 2025-2027 yıllarını kapsayan yeni Orta Vadeli Program (OVP) 5 Eylül’de açıklandı. Asıl olarak iktidarın ekonomiye ilişkin beklentilerini içeren ancak bu beklentilerin nasıl hayata geçirileceğine ilişkin ayrıntıların yer almadığı, dolayısıyla da temennilerle sınırlı kalındığı bu program (emekçileri bir kenara bırakalım), piyasalarda dahi güven oluşturacak bir bütünlükten, tutarlılıktan ve kararlılıktan uzak görünüyor. Sanki büyük ölçüde taşımalı döviz spekülatörlerinin (carry trade) memnun olabilecekleri bir program gibi görünüyor.
Öngörüler ekonomik olmaktan ziyade politik!
Öyle ki bu yıla ait ekonomik büyüme gerçekleşmelerinin ve diğer öncü göstergelerin stagflasyonist bir sürece girildiğini göstermesine rağmen, programda 2024 yılı büyüme oranı (sadece yüzde 0,2 oranında düşürülerek) yüzde 3,5 olarak öngörülüyor. 2025’te bu oranın yüzde 4, 2026’da yüzde 4,5 ve 2027’de yüzde 5 olması hedefleniyor. (6) (Stagflasyon, kısaca yüksek enflasyonla aynı anda düşük ekonomik büyüme........