2026 Bütçesi ve Bütçe Hakkı: 2026 Merkezi Yönetim Bütçesinin Analizi (3) |
Prof. Dr. Mustafa Durmuş – Bütçe dönemlerinde en gündeme getirilen (ya da getirilmesi gereken) konuların başında Bütçe Hakkı geliyor. Çünkü bütçe aracılığıyla siyasal iktidar tarafından toplanıp harcanacak olan ve çok ciddi toplumsal, siyasal ve ekonomik etkilere sahip bulunan trilyonlarca lira büyüklüğündeki bir iktisadi kaynağın nasıl kullanılacağına ilişkin olarak toplumun rızasının alınması ve bu kaynağın kullanımının her aşamada sıkı bir biçimde denetlenebilmesi gerekiyor.
Ayrıca, üretenlerin, değeri yaratanların, yani işçilerin, emekçilerin ve toplumun vergi ödeyen diğer kesimlerinin ödedikleri bu vergilerin adaletli bir biçimde alınıp alınmadığını ve nerelere harcandığını (ya da harcanmadığını), bu harcamaların etkin ve verimli bir biçimde yapılıp yapılmadığını bilmeleri ve bütçeyi denetleyebilmeleri en temel haklarıdır. Böyle bir denetim bütçenin hazırlanması, uygulanması ve sonuçlandırılması sırasında yani bütün bir bütçe sürecinde yapılabilmelidir.
Bütçe Hakkı
Bu ihtiyaçtan dolayı, bir ülkede toplumun ne için ne kadar vergi ödediğinden, bu vergilerin nasıl harcandığından ne için ve ne kadar borç alındığından haberdar olması ve bu araçları denetleyip yönlendirebilmesi tüm dünyada yüzlerce yıldır “Bütçe Hakkı” olarak tanımlanıyor.
Ancak Türkiye’de Bütçe Hakkı konuşulurken, öncelikle iki konunun altının çizilmesi gerekiyor:
(i) Ekonomik ve sosyal haklar kadar, özgürce ifade, basın ve örgütlenme hakkı da temel bir bütçe hakkıdır. Çünkü bütçe hakkının olabilmesi ve ekonomik hakların hayata geçirilebilmesi için öncelikle insanların düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne ve özgür bir basına sahip olmaları şart.
(ii) Karşılıksız para basarak hükümetlerin örtülü bir biçimde vergi almalarının önlenmesi de bütçe hakkının zorunlu bir parçasıdır. Çünkü monetizasyonla ve ardından gelen yüksek enflasyonla sonuçlanabilecek bir finansman bir tür gizli vergilendirmedir. Öyle ki enflasyon, ulusal paranın değerini düşürerek yoksul halkın gelirinin bir kısmına daha el konulmasıyla, aynı zamanda da mal ya da hizmetin değeri üzerinden alınan KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerin halkı daha da yoksullaştırmasıyla sonuçlanır.
‘Bütçe Hakkı’ demokrasi ve barışın temelidir
Bütçe Hakkı’nın kökleri 13. yüzyıla kadar gidiyor. 1215 yılında Britanya’da Kral John ile yerel yönetimlerin temsilcileri arasında imzalanan Magna Carta Anlaşması ile ilk kez Kralın vergi toplama ve harcama yetkileri, ağırlıkla dönemin yerel egemenlerinden oluşan bir meclisin onayına bağlı kılınarak kısıtlandı. Çünkü toplanan vergilerin çoğu Krala giderken, azı yerel egemenlerde (lord, dük gibi) kalıyordu. Bu yerel egemenler vergi gelirlerini artırmak için daha fazla vergi salmaya kalktıklarında ise vergi yükü altında bunalmış olan halkla karşı karşıya kalıyordu. (1)
Magna Carta ile başlayan bu süreçteki kazanımlar günümüze kadar kurumsallaştı ve tensili demokrasilerinin olmazsa olmazı haline geldi. Bu bağlamda bütçe hakkının savunulması demokrasi mücadelesinin önemli bir yanı olarak kabul edilmelidir.
Magna Carta aynı zamanda (vergileri kontrol ederek- dolaylı bir biçimde) Kralın savaş çıkartma yetkilerini de kısıtladığından barışın da ilk belgelerinden biri olarak tanımlanıyor. (2) Çünkü barış halktan aşırı vergi alınmasını önler. Bu bağlamda bütçe hakkına sahip çıkmak sadece demokrasiye değil, barışa da sahip çıkmaktır. Ancak bütçe hakkının barış ile ilişkisi ana akım maliye kitaplarında yer almaz.
Bu vesileyle, Türkiye’de “Barış ve Demokratik Toplum Süreci” konuşulurken barışın vergileme ve demokrasi ile ilişkisini hatırlamakta yarar var. Buradan hareketle de Sürecin olumlu etkilerinin 2026 -2028 Bütçelerinde görülmesi gerekiyor. Ancak Meclisteki Bütçe Kanun Teklifine bakıldığında barışın da demokrasinin de bu teklifte yer almadığını........