Gelecek 15 yıla Marx’ın gözünden bakmaya çalışmak |
Algoritmalar Artı-Değerin Neresinde?
Teknoloji İyimserliği mi, Sermaye Yoğunlaşması mı?
Münir Karataş – Son dönemde düşünce platformlarının neredeyse tamamında karşımıza çıkan ARK Invest projeksiyonları, ilk bakışta bir “teknoloji iyimserliği” olarak okunabilir. Yapay zekâdan robotik sistemlere, elektrikli araçlardan genomik teknolojilere uzanan bu anlatı; önümüzdeki on beş yılda ekonomik büyümenin neredeyse geometrik biçimde hızlanacağını iddia ediyor. Ancak bu anlatının asıl dikkat çekici yönü, vaat edilen büyümenin tüm topluma ya da tüm ekonomiye değil; son derece sınırlı sayıda şirket, platform ve sermaye biçimine işaret etmesidir.
P00’lik büyüme projeksiyonları, tarihsel olarak yeni değildir. Kapitalizmin geçmişinde de benzer üstel sıçramalar görülmüştür. Ancak bu sıçramalar, hiçbir zaman “genel refah” üretmemiştir. Aksine, her üstel büyüme dönemi aynı zamanda yoğunlaşma üretmiştir: değer yaratımı artarken, bu değere el koyan aktörlerin sayısı azalmıştır. Bugün yaşanan da bundan farklı değildir.
Eğer Marx bugün yaşasaydı, Cathie Wood’un grafiklerini büyük bir iştahla kullanırdı. Çünkü bu grafikler, sermayenin verimlilik, otomasyon ve ölçeklenme yoluyla canlı emekten nasıl sistematik biçimde koptuğunu son derece berrak biçimde gösteriyor. Ancak aynı grafiklerin altına düşülen iyimser dipnotları da sert biçimde eleştirirdi. Zira bu eğrilerde bir “teknolojik mucize” değil; artı-değerin giderek daha az sayıda aktör lehine yoğunlaşması, emeğin pazarlık gücünün algoritmalarla ikame edilmesi ve mülkiyet ilişkilerinin kod aracılığıyla daha da katılaşması okunur.
Bu grafikler bize geleceğin ne kadar parlak olacağını değil; kimin için parlak olacağını gösterir.
Önümüzdeki on beş yıla dair tartışmaların büyük kısmı tekil teknolojilere odaklanıyor: yapay zekâ, robotlar, elektrikli araçlar, kripto. Oysa asıl kırılma, bu teknolojilerin tek tek ortaya çıkmasında değil; aynı anda olgunlaşmaları ve birbirlerini zorunlu olarak beslemelerinde yatıyor. “Teknolojik yakınsama” olarak adlandırılan bu süreç, yalnızca yeni ürünler ya da yeni şirketler üretmez; ekonomik değerin nasıl yaratıldığını, emeğin üretimdeki rolünü ve sermayenin kendini nasıl yeniden örgütlediğini kökten değiştirir.
Bu odaklanma biçimi masum değildir. Tekil teknolojileri, onları üreten ve kullanan toplumsal ilişkilerden kopararak ele almak, Marx’ın meta fetişizmi dediği şeyi teknoloji düzeyinde yeniden üretir. Yapay zekâ, robotlar ya da blokzinciri; sanki kendi başına işleyen, tarih-dışı güçlermiş gibi sunulur. Oysa mesele teknoloji değildir. Mesele, bu teknolojilerin hangi mülkiyet ilişkileri içinde, kimin denetiminde ve kimin aleyhine işlediğidir.
Yapay zekâ bu dönüşümün merkezinde yer alıyor; fakat bir sektör olarak........