CEHALET PERDESİNDE DEVLET OLUŞUMU 

Cehalet perdesinde devlet oluşturulamaz; devletin oluşumu halk bilgisiyle gerçekleştirilemez. Çünkü halk her konuda uzman değildir. Hasta olduğumuzda doktora gideriz, başımız derde girdiğinde avukata başvuruyoruz. Demek ki, halk dediğimiz kütle her şeyi bilmez, bilmesine de olanak yoktur. Halkın her konuyu bilmemesi suç olmadığı gibi, insanların özel ihtisas alanları dışında cahil olduklarını söylemek de suç değildir. Halkın genel durumu bu ise, içeriği teknik ve kapsamlı, dili ise hukuksal olan anayasa önerisini halka onaylatmak doğru mudur? Örneğin, devlet ile hükümet arasındaki hukuksal-siyasal farkı halkın yüzde kaçı biliyor ki, anayasa metnini okuyup anlasın da kanaatini ona göre kullansın! Peki, durum bu iken, bir ulusun kaderi ile ilgili metin olan anayasa taslağı nasıl olur da genel halk oylamasında test edilir! Bunun bir burjuva aldatmacası olduğu gün gibi ortada değil midir?

Anayasa nedir, ne tür konuları içerir? Genel tanımı ile anayasa, devletin kuruluş, örgütleniş ve işleyiş kuralını koyan genel toplumsal uyum yasasıdır. Anayasa kuralları, 17. Yüzyıldan George Locke tarafından geliştirilmiş ve zamanla uygulama-teori ikizliğinde imbiklenerek zamanımıza kadar süzülerek gelmiş tüm toplumu kapsayan komplike oluşum ve uygulama yapılanmasıdır. Bundan dolayı, anayasaya, daha genel ifadesiyle kuruluş yasası ya da konstitüsyon adı verilir. Devlet aygıtı halklardan oluştuğuna göre, halkların uyumunu sağlayan kuruluş yasası olarak anayasanın halk onayına sunulup, onayının alınması demokratik bir işlem değil midir? Şekilsel olarak evet, anayasanın taslağının halkın onayına sunulması ve onayın alınması şekli anlamda demokratik bir işlemdir. Fakat referandum işlemimin demokratik niteliği ancak “burjuva demokrasisi” anlamındadır. Bu demokrasi anlayışı, 1789 Fransız Devrimi ile sağlanmış olan siyasal demokrasi kavramında ifadesini bulduğu, tüm halkın seçme ve seçilme özgürlüğü hakkı olması anlamındaki demokrasi anlayışıdır! 1789 Fransa’sında ortaya çıkan siyasal demokrasisinin amacı, ayağa kalkmakta olan burjuvazinin destek alacağı kitleye “sus ve uyum sağla” diyeti olarak sözde özgürlük iksiri sunmak idi. Bu sözde destek iksiri, o kadar aldatıcı idi ki, sözde özgürlüğüne kavuşan zümrenin, çok zayıf bir ihtimalle de olsa, bir araya gelerek ittifakla dahi bazı azınlık haklarını değiştirebilmeleri olanaklı değildi. Üstelik bu engel de bir tür özgürlük (kimin adına!) ya da demokrasi (siyasal demokrasi) olarak kitlelere yediriliyordu. Ne hazindir ki, iki asır öncesinin burjuva oyunu günümüzün kendini zeki sanan cingöz siyasilerce hâlâ durumu anlayamamış kitlelere yediriliyor. Unutulan nokta şu ki, İngiltere’de 1840’larda sanayi devriminin başlaması ile burjuvazi ile köle-emekçinin ayrışıp, toplumlara gerçek demokrasi (ekonomik demokrasi) olgusunun sunulmasına ve bu uğurda emekçi mücadelelerine rağmen, sermaye ideolojisiyle emekçileri ve tüm halkı ezerek müstefit olan burjuvazi bir türlü çok sevdikleri bu tiyatro sahnesini terk edemedi. Bu patolojidir ki, büyük üstadların tarihe armağan ettiği toplumsal “yanlış bilinçlenme” (false consciousness) yasası yaşanmaktadır. Büyük ustaların tarihe mal ettiği “yanlış bilinçlenme” burjuvazinin kendisi için değil, fakat köleleri için maalesef sarsılmaz bir sosyal mekanizma olarak tüm kapitalist toplumlarda demokrasi aldatmacası olarak hâkimiyetini sürdürmektedir.........

© Açık Gazete