Başaracağız |
Bir yandan taşınma ve yerleşme yorgunluğu, bir yandan zamanla yarışmayı gerektiren işler derken, günler tükeniveriyor. Ben yazılarımı genellikle Perşembe günleri öğleye doğru yazıp gazeteye gönderiyorum ve şu an ben bunları yazarken, güneş tam tepemde, bulutları sıyırıp “haydi!” diyor. Yazısız olmaz, mazeret bildirip sıyrılmak yakışmaz. Hele ki üç hafta önce, köşeyi boş bırakmanın sıkıntısı hala sıcaklığını koruyorsa!
Haftalık yazmanın en önemli sorunu, günceli kaçırmaktır. Çünkü hikmetinden sual olmaz memlekette, bırakın haftayı, gün de gündem de, mevzu da, eşhas da saatte bir değişmektedir. Normal ve malum bir memlekette asla ve kat’a rastlanmayacak bu garabet, elbette bilinçli bir politikanın, taktiğin, kurnazlığın eseridir.
Yoksa zekasını, algısını, mantığını, istikrarını, sistem kolonlarını, bireysel-toplumsal ya da özel-kamusal normlarını koruyan hiçbir memlekette, mesela onlarca kişinin kavrula boğula öldürüldüğü bir otel cinayeti üç günde unutulup, bilmem kimin kiminle ne halt ettiği konuşulmaz. Bu esasında, bir sistemin ve sorumlularının suçları, ayıpları, utançları, daha beterleriyle unutturma, geçiştirme ve nihayet bizim başımıza gelmediği için şükrettirme oyunudur. Bizzat kaynağı, yaratıcısı, sorumlusu olduğu cümle sorunun, kendisinden başka kimsenin çözemeyeceğine ahaliyi inandırmak ise en büyük başarılarından biridir. Son çeyrek........