Gaziantep soygunu-2 Ama ne bahşiş!

TAŞ YERİNDE AĞIRDIR-166. UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM!

Gaziantep-Zincirli soygunu, Anadolu’nun tarihî eserlerinin nasıl talan edildiğinin ve bu süreçte yaşanan karanlık ilişkilerin somut göstergesidir.

Emperyalizmin temsilcileri, 19. yüzyılın sonunda Anadolu’nun tarihî değerlerini kendi kültürlerini parlatmak için sistemli biçimde kaçırmış; bu süreçte buldukları yerli işbirlikçilerden ve onların zaaflarından yararlanmayı başarmışlardır.

Bergama’nın Zeus Sunağı’nın Almanya’ya götürülmesiyle aynı döneme denk gelen Zincirli soygununun baş aktörü, Bergama’da olduğu gibi yine Alman mühendis Carl Humann’dı.

Bu süreçlerde Carl Humann ile Osmanlı İmparatorluğu’nun Müzeler Müdürü Osman Hamdi Bey arasındaki ilişki dikkat çekicidir.

(Gaziantep-Sam’al/Zincirli’de bulunan ve Carl Humann tarafından Almanya’ya götürülen/kaçırılan,Fenike dilinde yazılmış Kral Kilamuwa’nın taş yazıtı. Berlin Pergamon Müzesi/Hapishanesinde “KA-24” no’suyla kayıtlı.)

Bergama’dan Berlin’e uzanan talan zinciri incelendiğinde, iki ismin “dostluk” ve “yetki” hattında nasıl buluştuğu belgelerle izlenebilmektedir.

1884 Âsâr-ı Atîka Nizamnâmesi’nin 32. maddesinin Osmanlının Müze-i Hümayun Müdürüne sağladığı geniş inisiyatif, Gaziantep-Zincirli eserlerinin de Osmanlı dışına taşınmasında önemli ölçüde belirleyici olmuştur.

Carl Humann’ın yürüttüğü kaçakçılık faaliyetlerinin, aldığı izinlerin ve Osman Hamdi Bey’le kurduğu ilişkilerin yapısı tartışmalıdır.

Prof. Rüstem Aslan’ın aktardığına göre, “Osman Hamdi Bey’in müdür olmasından sonra Osmanlı İmparatorluğunda arkeolojik çalışmalar (geçmişi anlama ve tarihi eserleri ortaya çıkarma) önceki dönemden daha sıkı bir şekilde kontrol ediliyor olmasıyla birlikte (tarihi eser kazılarının gerçekleştirilmesinde ve yurt dışına götürülmesinde) kolaylaştırıcı değişiklikler yapılmıştır.”

“Artık kazı fermanı verilmesi için Padişahın iznine gerek yoktur. Müzeler Müdürü Osman Hamdi Bey yeterli olabilmektedir”. (Rustem Aslan. Osman Hamdi Bey ve Troia kazıları. KUBABA. Sayı:14. S.24. 2009)”.

Bu durum, tarihi eserlerimiz açısından önemli bir dönüm noktasıdır.

Troya soyguncusu, Priamos’un hazinesi denilen eşsiz eserleri yurt dışına kaçıran ünlü arkeolog Alman Heinrich Schielmann’ın da zaman zaman Osmanlı Müze Müdür Osman Hamdi Bey’le karşılaştıkları bilinir.

(Troya’nın Priamos hazinesini kaçıran bir diğer Alman arkeolog hırsız: Heinrich Schliemann.)

H.Schilmann, Troya kazılarına ve talanına devam edilmesi hakkında arkeolog dostu Frank Calvert’e 10 Ekim 1889’da yazdığı bir mektupta:

“Sizin bildiğiniz gibi artık (Padişahlık’tan-Nezaret’ten kazı izni) ferman almaya gerek yok. Osman Hamdi Bey’in izni yeterli olabilmekte. Onunla Paris’te buluştum. (Bana) 25 Eylül’de (izin için) söz verdi”, demektedir. ( Rüstem Aslan s.24 )”

Yine Rüstem Aslan’ın aktardığına göre: “Çanakkale Assos’da kazı çalışmalar yapan Francis Henry Bacon Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey’in tavırlarından memnun değildir.

Bacon günlüklerinde söyle yazar:… Hamdi Bey Avrupa etkisinde bir Türk. Paris’te eğitim görmüş ve birazcık arkeoloji bilgisine sahip. Rüşvet beklentisi içinde ve 300 dolardan aşağı iş görmemekte”. (Franscis Bacon. Assos days. An archaolgical expedition to Asia Minor American Schools of Cslassical Stusies. Athens.47. Aktaran: Rüstem Aslan. S.24)

Bergama, Troya, Zincirli ile ilgili olarak araştırmacı Cevdet Yurtsever’in saptaması serttir:

“Osman Hamdi, Müze-i Hümayun Müdürü olduğunda Almanların Bergama kazıları da sürüyordu.”

“Bulunan çok sayıda eserin korunması ve sahiplenilmesi gerekiyordu.”

“İşte o günlerde 13 Ekim 1887 tarihinde Osmanlı Maarif Nezareti’ne Müze Müdürü olarak sunduğu raporda Hamdi Bey, Bergama’da bulunan eserlerin ‘yumurta’ ve ‘ceviz’ büyüklüğünde değersiz taş parçaları olduğunu belirtir raporunu yazmış, bulunan 1917 parça eserin yurt dışına Almanya’ya gitmesinin uygun olacağı bilgisini verdiği yazıya mührünü basmış, imzasını da atmıştı”. (BOA, MF.MKT, 92/39. Cezmi Yurtsever. “Osman Hamdi ve Arkeolojik Soygunlar”. https://www.academia.edu/113906725/OSMAN_HAMDİ_VE_ARKEOLOJİK_SOYGUNLAR)

***

Carl Humann’ın Gaziantep-Zincirli’de yürüttüğü soygun da benzer bir model izler.

Arşiv belgeleri, eserlerin değerinin küçültülmesi, nakliye masrafları bahanesi ve çeşitli diplomatik manevralarla Anadolu’nun kadim taşlarının Berlin müzelerine taşınışını adım adım ortaya koyar.

Osman Hamdi Bey ile Alman Carl Humann’ın (1839–1896) yakın dostluğu, büyük olasılıkla Hamdi Bey’in 1881’de Osmanlı Müzeleri (Müze-i Humayun) Müdürü olmasıyla başlamıştır.

Aslında bir mühendis olan Carl Humann, 1860’ların sonlarından itibaren Osmanlı topraklarında, Batı Anadolu’da yaptığı yol ve harita çalışmaları sırasında — kendisine verilen görevler bağlamında — çevredeki tarihî eserlerle de ilgilenen bir kişiydi.

Mühendisliğin yanı sıra arkeolojiye de meraklıydı. Anadolu’ya gelip tarihî eser zenginliğini görünce, o dönemde Prusya Devleti’nde (bugünkü Almanya’nın öncülü) görev yapan Ernst Curtius ve Alexander Conze gibi önemli arkeologlarla temas kurdu.

Alman Devletiyle iş birliği içinde, hırsızlıkla ve şaibeli izinlerle yaptığı kazılar sonucunda Carl Humann (1839–1896), Pergamon’un Zeus Sunağı’nın parçalarını ve heykellerini Berlin’e götürmüş, götürmeye devam etmişti.

Almanlara kolaylık sağlayan ancak uygulanmayan 1874 Nizamnâmesi, 1878’de yürürlüğe sokulmuş; Bergama’dan gizlice kaçırılanların dışında kalan eserlerin önce üçte birinin, daha sonra — özellikle Prusya’nın önce Prensi sonra İmparatoru III. Friedrich’in baskılarıyla ve o dönemin, Osmanlının “93 Savaşı” yenilgisinin çaresizliği içinde — kalan üçte ikisinin de Almanya’ya götürülmesine izin verilmişti.

Tarihî değeri olmayan sıradan eserler ise Osmanlı’ya bırakılmıştı.

Bundan böyle kazı izinleri ve kazılarda bulunan tarihi eserlerin akıbeti hakkında karar verecek üst makamlar, Osman Hamdi Bey’in onayına bakıyordu.

Doğal olarak, Bergama’dan binlerce tarihî eseri ülkesine kaçıran Carl Humann, tarihi eser bulgularının yurt içinde kalmasından ve korunmasından sorumlu Osman Hamdi Bey’le sık sık karşılaşacaktı.

Osman Hamdi Bey’in de başında bulunduğu bir grup tarafından hazırlanan 1884 Âsâr-ı Atîka Nizamnâmesi ile görünüşte eserlerin yurt dışına çıkarılması yasaklanıyordu; ancak Nizamnâme’nin 32. maddesi, bu eserlerin yurt dışına çıkarılabilmesi için Hamdi Bey’e geniş bir inisiyatif, yani görüş ve onay verme yetkisi tanıyordu.

Osman Hamdi Bey bu konuda çok önemli, karar verici konumdaydı.

Bütün bu işleri Almanlar adına düzenleyen kişi ise kurnaz Carl Humann’dı.

Dolayısıyla, bu süreçte Almanlar adına Bergama eserlerinin paylaşımını yürüten Humann’la Osmanlı Müze Müdürlüğüne 1881 yılında getirilen Hamdi Bey’in yollarının o günlerde kesiştiği açıktır.

Carl Humann, yaptığı kazıların yanı sıra Almanya ile Osmanlı arasında yürütülen kazı izinleri ve eserlerin Berlin’e taşınması konusunda aracılık eden kişiydi. Osman Hamdi Bey ise bu sürecin en önemli muhatabı.

Yakınlıkları hem resmî (müze müdürü–kazı başkanı) hem de kişisel dostluk boyutu taşıyordu.

Birbirlerine ilk adlarıyla hitap edecek kadar yakındılar. (Funda Berksoy, Osman Hamdi Bey's Turkish Street Scene and Late-Nineteenth-Century Power Relations between the Ottoman and German Empires. S.61.https://www.degruyterbrill.com/document/doi/10.1515/zkg-2025)

Carl Humann, Avrupa’da eğitim görmüş ve bulunmuş Osman Hamdi’yi “kültürlü ve ileri görüşlü bir müze müdürü” olarak tanırken, Osman Hamdi de Humann’ı “disiplinli, dürüst bir arkeolog ve mühendis” olarak niteliyordu.

Aralarındaki yazışmalardan, birçok konuda ortak tavır sergiledikleri anlaşılıyor.

(Osman Hamdi Bey’in, bugün........

© 12punto