menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Millet İttifakına Külliye’den bakmak

14 1
09.11.2025

KÜLLİYE’DE “CUMHURİYET DEVRİMİ” RESEPSİYONU

29 Ekim günü Külliye’de bir resepsiyon düzenlendi. Üzülerek belirtmeliyim ki orada monarşiyi tarihe intikal ettiren cumhuriyet devrimini göremedim. Başka bir şey gördüm.

Öncelikle davete katılmayanları sayalım. Ana muhalefet partisi CHP, MHP ve DEM parti. Katılmayan partilerin her birinin kendine göre hesabı olduğu apaçık belli.

Medya’da paylaşılan resimde ön sırada oturan davetliler oldukça ilginç isimlerden oluşuyor.

En sağda Sinan Oğan, sonra sırasıyla Saadet Partisi başkanı Mahmut Arıkan, Gelecek partisi genel başkanı Ahmet Davutoğlu, DEVA Partisi başkanı Ali Babacan, DSP genel başkanı Önder Aksakal, cumhurbaşkanına yakın bir konumda cumhur ittifakının küçük ama “sonuç belirleyici aktörleri” HÜDA Par başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ve YRP başkanı Fatih Erbakan. İki eski başbakan da oradaydı. Biri Demirel’in vitrininden başbakanlığa sıçrayan Tansu Çiller diğeri de son başbakan Binali Yıldırım.

Şimdi resepsiyona katılanların siyasi kimliklerine bir göz atalım dilerseniz: Sinan Oğan’dan başlayalım. Oğan, Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi adayı olarak öne sürdüğü adaydı. İlk turda Erdoğan’ın rakibi ikinci turda destekçisi oldu. İlk turda aldığı 2.8 milyon oy neden verilmişti anlaşılır gibi değildi. Ümit Özdağ ise, tutanak altına alınmış koşullarla ikinci turda Kılıçdaroğlu’nu desteklediğini söyledi.En önemli koşul kendisine İçişleri bakanlığının verilmesi idi.

Temel Karamollaoğlu’nun çekilmesi üzerine, Saadet Partisi genel başkanlığına seçilen Mahmut Arıkan da oradaydı. Arıkan, CHP listesinden Kayseri milletvekili seçilmişti. Sonra sırasıyla “siyasetin kendisine ihtiyaç duyduğunu vehmeden Davutoğlu ve diğerleri sıralanıyorlardı.

Son zamanlarda AKP kadrolarıyla samimi görüntüler veren Ali Babacan da davetliler arasındaydı. Babacan AKP’den ayrıldığında onu ABD’nin Türkiye üzerine yeni bir projesi olarak tasavvur etmiştim. Global sermaye bu kez “İslamcı Babacanı” sahaya sürüyor diye düşünmüştüm. Süreci izledim. Olayın başlangıç evresine ilişkin düşüncelerim yine aynıdır. Ama sonra hesap değişti. ABD Erdoğan ile yola devam kararı aldı.

Son günlerde Babacan AKP’den kopuşunu “kuruluş ayarlarından uzaklaşmaya “ bağlıyor. “Biz CHP ile bile bir araya geldik” diyerek aslında AKP’ye kapıyı açık tutuyor. DSP Genel başkanı Aksakal’ın orada ne aradığını Bülent Bey’e ahirette açıklayabileceğini umarım.

Kürtçü, federasyoncu, ümmetçi, karşı devrimciHüda-Par’ın genel başkanı Yapıcıoğlu da ön sıradaydı. Onu samimi buluyorum. Hiç lafı dolandırmadan “Atatürk cumhuriyetine” karşı olduğunu açıkça beyan ediyor. Şeyh Sait’i davasında haklı bir din alimi olarak gördüğünü söylüyor. HÜDA- PAR AKP’nin eteklerine tutunarak TBMM’ne girmişti malumunuz. İhtiyaç halinde AKP’nin gönül rahatlığı ile müracaat edebileceği bir parti. Necmettin Erbakan’ın oğluFatih Erbakan ise şimdilerde Yeniden Refah Partisi genel başkanı. Onun da başka hesapları var. Bence asıl planı, babasına ihanet etmiş olarak gördüğü Erdoğan’ı tasfiye etmek ve İslamcılık siyasetinin lideri olmak.

Ön sıranın sol başındakiler ise Binali Yıldırım ve Tansu Çillerdi. Yıldırım’ın Erdoğan’ın her konuda “jokeri” olarak orada olması normal. Sultan II. Mahmut’un Rauf Paşa’ya başvekil ünvanını verdiği 1838’den itibaren varolan “başbakanlık makamı” onun zamanında tarihe karıştı. Binali Bey, bir anlamda Cumhuriyetin Tevfik Paşa’sı oldu. Eski başbakanlarımızdan Tansu Çiller’in orada bulunma saikiuzun bir yazıyı hak ediyor doğrusu. Onun için şimdilik bir kenarda dursun.

Cumhuriyet resepsiyonuna Hahambaşı, Rum ve Ermeni patriklerinin davet edilmeleri elbette yerinde. Ama gerçek düşünce arka planı cumhuriyetçilik değil. Osmanlıcık öykünmesi.

Cumhuriyet devrimi resepsiyonunda “kuran tilavetinin” anlamı üzerinde durmak gerek. Ama koşullar gereği daha fazla yazamayacağım. Aklıma düşen ve sizlerle paylaşmak istediğim bir nokta şu: Çiller dua faslına ezberindeki hangi sureyle katıldı acaba? Çok merak ediyorum doğrusu.

CUMHUR İTTİFAKININ BAŞARI NEDENLERİ

Millet ittifakı muhalif kesimlerde büyük umutlar yaratmıştı. Sonuç hayal kırıklığı oldu. Erdoğan bir kez daha iktidarı aldı. Cumhur ittifakı Mecliste de yeterli bir çoğunluğa ulaştı.

Erdoğan’ın başarısının nedeni “tutucu-sağın” CHP’yi iktidara getirmeme refleksini iyi yönetmiş olmasıdır.

Buna başka iç ve dış etmenleri de eklemek gerekir. İç ve dış etmenlerden neyi kastettiğim hususunda her kesin bir fikri olduğunu tahmin ederim.

Neticede Erdoğan bütün kamu gücünü kulanarak, Hüda-Par’danYRP’ye; BB, MHP, DSP ve Sinan Oğan’a kadar bir çok aktörü kendi saflarına katarak seçimin ikinci turunu kazandı. Oğan’ın transferi bugünden bakıldığında şaşırtıcı değildir. Böylece Erdoğan ikinci turda arayı açarak gücünü konsolide etme imkanını buldu. Her şeyini ortaya koyan muhalefet H’den öteye geçemedi.

2017 REJİMİNİ NASIL TANIMLAMALIYIZ?

Öncelikle Anayasa’nın “mühürsüz oylar şaibesi altında” değiştiğini bir yere not edelim. Muhalefet Kılıçdaroğu’nun engellemesi yüzünden, halkoylamasının meşruiyetini yeterince güçlü bir şekilde tartışamadı. Oysa ki konu son derece önemliydi. Bunun sonuçlarının neler olabileceğini Türkiye sonradan acı bir şekilde öğrenecekti.

Neticede Kemal Gözler Hoca’nın ifadesiyle bir “neverland” sistemi yürürlüğe girdi. Gözler’in bu teşhisini tamamlayan bir başka ifadesi “anayasasız devlet” olmuştur. Her iki kavramı da son derece açıklayıcı buluyorum.

MİLLET İTTİFAKININ PUSULASIZLIĞI

Millet ittifakına gelince, temel mesele pusulasızlık ve gerçek bir önderin olmaması idi. Halk gerçek anlamda bir önderlik ve meydan okuma göremedi.

Altı parti genel başkanının bir masa etrafında oturup konuştuğu “collegial” görüntü bir mana ifade etmedi. Sonunda ifade edildiği üzere altısı bir “Erdoğan etmedi”

Masanın etrafında oturanlar-Temel Karamollaoğlu istisnası ile-hep birbirini kolladılar. İttifakın geleceğe ilişkin projeksiyonu inandırıcı bulunmadı. Kılıçdaroğu’nun vaatleri umursanmadı.

İttifak komisyonlarının aylarca üzerinde çalıştığı “anayasa değişikliği” taslağı akademik bir metindi. Çalışmaların sonunda deklare edilen “güçlendirilmiş parlamenter rejim protokolü” halk nezdinde pek ilgi uyandırmadı.

İmamoğlu veya Yavaş’ın adaylığını engelleyen Kılıçdaroğlu idi. Durum bu olunca, masadaki diğer aktörler ittifakı dağıtmamak adına sessiz kaldılar.

Akşener’in son dakikada “kazan kaldırması” en büyük yanlışlardan biri oldu. Kılıçdaroğlu’na muhalefetini kendisine şahsen söylemeli idi. Akşener’in masadan ayrılıp geri dönmesi olumsuz algıyı daha da arttırdı.

İttifak, kalabalık, pusulası belli olmayan adayını kendi içinde bile “kerhen” kabul eden bir heyet görünümü verdi. Adayın deklare edilme zamanı- ileri sürülen görüşlerin tersine-çok yanlıştı.

2022’den itibaren İBB Başkanı İmamoğlu veya ABB Başkanı Yavaş’ın aday gösterilmeleri halinde seçimin kazanılacağı yönünde geniş bir kamuoyu desteği sağlanmıştı. Ancak bu bir projeksiyondu. Doğru çıkabilirdi de. Çıkmayabilirdi de. Hatırlarsanız 1994 anketlerinde İstanbul’da Zülfü Livaneli açık ara önde görünüyor, Erdoğan dördüncü sırada gösteriliyordu. Sonuç şaşırtıcı oldu.

BİR DURUM TESPİTİ: PSİKOLOJİK ÜSTÜNLÜĞÜN KAYBEDİLMESİ

Millet ittifakı 2019 mahalli idareler seçimlerinde elde edilen psikolojik üstünlüğü ziyan etti. Yönetmeyi beceremedi. Bence İmamoğlu en geç 2022 başında ittifakın adayı olarak ilan edilmeliydi. Seçim mazbatasının iptali, iktidarın İBB’ye sürekli müfettişler göndermesi, her gün başka bir kumpas teşebbüsünde bulunması, “Ahmak Davası” gibi siyaset yasağı getirmeye yönelik operasyondan sonra Erdoğan’ın rakibi olarak İmamoğlu ilan edilmeliydi.........

© 12punto