Lev Troçki’nin Büyükada yılları (1929-1933)

Lenin, Troçki’yi, Bolşeviklere en son katılan ama sonra herkesten çok Bolşevik olan bir partili olarak tanımlamıştı. Gerçekten de Troçki, devrimin kadrolarının yaratılmasında, Kızılordu’nun kuruluşunda ve iç savaştan zaferle çıkılmasında en önemli rolü oynayan aktörlerden biriydi.

Sosyalist devrim literatüründe en çok zikredilen Bukharin, Kamenev, Zinoviev, Troçki, Stalin parti içi ideolojik-politik çatışmanın belli başlı aktörleri oldular. Bu çatışmanın nihai galibinin entelektüel birikimi en az olan Stalin olması manidardır.

Lenin’in ölümünden sonra, devrimin beyin takımı, zamana yayılan itibarsızlaştırma, uzak sürgün bölgelerine gönderme, unutturma taktikleriyle gündemden düşürülerek ortadan kaldırıldı.

Sürgün cezalarıyla başlayan tasfiye, 1938’e kadar dozu gittikçe artarak genişledi. Stalin hizbine bağlı olanlar dışında bütün muhalif kanatlar göstermelik yargılamalarla ortadan kaldırıldılar. Bu süreç, Sovyet tarihinde Büyük Temizlik olarak anılır.

Troçki’nin durumu ise farklıydı. Lenin sonrası önderliğin Kamenev veya Troçki’ye geçeceği sanılıyordu. Stalin, Bukharin’in başını çektiği sağ muhalefeti, Troçki’nin önderlik ettiği sol muhalefete karşı kullanarak rakibi olabilecek herkesi politbürodan, merkez komitesinden ve nihayet partiden uzaklaştırdı.

Sonuçta Troçki 1924-1927 arasında Stalin’e karşı yürüttüğü siyasi mücadeleyi kaybetti. Komünist partisi yönetiminden ve partiden atıldı. Stalin onu düzmece bir mahkeme ile ortadan kaldırmayı göze alamazdı. Radek gibi sol muhalefetin belli başlı önderleriyle birlikte Alma-Ata’ya sürgüne gönderildi. Stalin bununla tatmin olmadı. Sovyet Birliği dışında bir yere göndermenin daha doğru olacağını düşündü. Ama bu ülke neresi olabilirdi?

Uluslararası konjonktür, Avrupa’daki siyasi ortam, Troçki’nin herhangi bir Avrupa ülkesine gönderilmesini olanaklı kılmıyordu.

Weimer Cumhuriyeti büyük bir siyasi ve iktisadi bunalım içindeydi. Hitler’in partisi gittikçe güç kazanıyordu. Parlamentoda güçlü olmasına hatta cumhuriyetin kuruluşuna önderlik etmesine rağmen Sosyal Demokrat Parti (SPD) Troçki’nin böyle bir ortamda Almanya’da bulunmasını kabul edemezdi.

Fransa’da ve İngiltere’de sol uzlaşmacı sosyalizme, yani İkinci Enternasyonele yakındılar. Avrupa Devrimi (sürekli devrim) teorisyeni Troçki gibi karizmatik bir siyasi kimliğin ülkelerinde bulunmasını istemezlerdi. Bu ülkelerde Komünistler ise, Stalin çizgisine yakın bir duruş benimsemişlerdi.

Daha açık bir ifadeyle, Avrupa’da hükümetler açısından Troçki siyasi riskler taşıyan bir isimdi. Sosyalist ve komünist partiler açısından da Troçki-kendi gerekçeleriyle-desteklenmemesi gereken bir isimdi.

İşte böyle bir uluslar arası ortamda Mustafa Kemal Türkiye’si, dost ve iyi komşuluk ilişkileri olan genç bir cumhuriyetti. Sovyet hükümeti Ankara büyükelçisi Lev Suritz aracılığıyla, böyle bir ikamet için ricada bulundu. Rica, Stalin ve Dışişleri bakanı Karahan üzerinden gelmişti.

1929 yılı itibariyle, gücünü iyice pekiştirmiş olan Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, ricayı koşullu olarak kabul etti. Türkiye onu siyasi bir sürgün olarak değil, bir misafir olarak kabul edecekti. Dilerse başka bir ülkeye gidebilecek, Türkiye’de yazdıklarını dışarda yayınlamak koşuluyla müdahale edilmeyecekti. Kendisinin güvenliğinden Türk hükümeti sorumlu olacaktı. Sovyet hükümeti ise Troçki’ye Türkiye topraklarında bir suikast tertip etmeyeceğini taahhüt edecekti. Koşullar karşılıklı olarak kabul edildi. Troçki ve ailesinin Türkiye misafirliği böyle başladı.

Öncelikle söylenmesi gereken bir şey var var. 1929 kışı olağanüstü sert geçen bir kış olmuştu. Boğaz’ın Tuna’dan gelen buz kitleleri ile dolduğu yıldı. Troçki ve ailesi Alma Ata’dan Odesa’ya kadar ağır kış koşulları altında otobüs ve trenle yapılan bir seyahatle getirildiler. Karısı Natalia ve oğlu Lev Sedov yanında idi. Kzınının yanında gelmesine izin verilmemişti. Daha sonra O da gelecek ve tedavi için Almanya’ya gidecektir.

Yolculuk 20 gün kadar sürdü. 22 Ocak’ta Alma Ata’dan yola çıkarılan Troçki ve ailesi 10 Şubatta Odesa’ya vardı. Seyahat için Kalinin gemisi planlanmıştı.

Ancak gemi buzlar arasında sıkışmış olduğundan onun yerine - tarihin garip bir tecellisi olarak-İlyiç (Lenin) gemisi tahsis edildi. Karadeniz buzlarla kaplı olduğundan “buzkıranı olan” bir gemiye ihtiyaç vardı. Çok ilginç bir şekilde devrimin önderinin adını taşıyan “İlyiç” gemisi, devrimin en önemli teorisyenlerinden birini- Troçki’yi- İstanbul’a getirecek gemi oldu.

Komintern ve Kzılordunun kurucusu, Brest-Litovsk barışının müzakerecisi, eski dışişleri, harbiye ve bahriye komiseri Troçki, boğazın girişinden Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf gönderdi. İlyiç gemisi Büyükdere önlerine geldiğinde.

Telgrafın ana fikri, Türkiye’ye kendi isteği ile gelmediği idi. Telgraf, Troçki’nin Türkiye’de bir suikastle öldürülme endişesi taşıdığını gösteriyordu. Türk makamları tedirginliğini giderecek telkinlerde bulunsalarda Troçki uzun süre bir suikaste uğrayacağı endişesi taşıyacaktı.

Troçki Tophane rıhtımında, İstanbul vilayeti yetkilileri ve Sovyet Başkonsolosu tarafından şahsen karşılandı. 12 Şubat günü saat 16.00’da Sovyet vatandaşı Leon Sedov pasaportu ile giriş yapmış oldu. Ailesi ve yanındaki hizmet efradı ile birlikte başkonsolosluğa götürüldü.

14 Şubata kadar -Türk basını uyarılmış olmalı ki- Troçki’den bahseden hiçbir haber yapılmadı. İlk günlerde bir belirsizlik hakimdi. Türk hükümeti, Troçki’nin can güvenliği ve konforu dışında bir şeye müdahil olmak istemiyordu.

Şasırtıcı olmayan bir şekilde, Troçki’nin gelişinden İngiliz konsolosluğu haberdardı. Başkonsolos Sir George Clark idi o tarihte.

Kısa süre içinde yabancı basın temsilcileri, Sovyet konsolosluğu civarında konuşlandılar. London Times ve Reuters, konsolosluğa giriş çıkışları gözetleyemeye başladı. Markiz ve Parissien pastaneleri haber bekleyen........

© 12punto