menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İnönü’ye rakip iki genel sekreter: Kasım Gülek-Bülent Ecevit

14 0
21.12.2025

CHP’de genel sekreterlik parti teşkilatından sorumlu önemli bir görevdir. Tek parti döneminde Atatürk veya İnönü’nün güvendiği bir isim bu göreve getirilirdi. Çoğu zaman partinin genel sekreterliğini İçişleri Bakanı yürütürdü.

Çok partili siyasi hayata geçildikten sonra genel başkan gibi genel sekreter de Büyük Kurultay tarafından seçilmeye başlandı. Bu usul genel sekretere önemli bir siyasi güç sağlıyordu. Daha sonra parti tüzüğü değiştirildi. Genel sekreter Parti Meclisi tarafından seçilmeye başlandı. Genel sekreterin genel başkan ile uyumlu çalışması böyle sağlanabilirdi. Günümüzde de bu usul kullanılmaktadır.

Bu yazıda Cumhuriyet Halk Partisinde genel sekreterlik görevinde bulunmuş iki önemli siyaset adamının İsmet İnönü’ye karşı genel başkanlığa aday olmalarının arka planı irdelenecektir.

CHP’nin erken dönem kadroları Milli Mücadele’den geliyordu. Askeri ve mülki kadrolardı bunlar. Üçüncü bir kaynak olarak meşrutiyetten beri varlığını sürdüren entelektüeller vardı. Bunların bir kısmı savaş devam ederken bir kısmı da Büyük Zaferden sonra Kemalist elite katıldılar. Örneğin Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Ahmet Aağoğlu, Seyit Bey gibi.

Gazi Paşa bu kesimler arasında dengeleri gözeterek kendi etrafında bir iktidar bloku kurdu. Bu bir ittifak da sayılabilir. İttifakın temel referansı Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretleri idi. Gazi Paşa Türklerin büyük halaskarı idi.

1945’te İsmet Paşa çok partili hayata geçiş kararı alınca Demokrat Parti elitlerine karşı küçük burjuva elitleri öne sürdü.

Bunların bir kısmı yurtdışında okumuş doktora yapmış öğretim üyeleri idi. Bir kısmı da ikinci kuşak laik cumhuriyetçi kadrolardı.

Bazı örnekler vermek isterim: Prof.Nihat Erim, Prof.Turhan Feyzioğlu, Prof.Turan Güneş, Altan Öymen, Bülent Ecevit, Kasım Gülek, Metin Toker, Muammer Aksoy gibi.

Üst üste seçim başarısızlıkları karşısında ikinci kuşak CHP’lilerde geleneksel seçkinci siyaset anlayışı ile iktidara gelinemeyeceği fikri hakim olmaya başladı. Genç ve beklentileri yüksek bir fraksiyon doğmuştu. Ancak partinin önder kadrosu gene geleneksel elit içinden geliyordu. Çatışma bu iki kesim arasında çıkacaktı.

Kasım Gülek’in genel sekreterliğe getirilişinin sebebi parti tüzüğüdür. 1950’de genel başkan vekilliği kaldırıldı. Genel Sekreter de Genel Başkan gibi Kurultay tarafından seçilmeye başlandı. Bana göre bu tercih doğru değildi. Genel Sekreter siyasi gücünü delege oylarından aldığı için ikinci genel başkan gibiydi.

Parti genel başkanı İnönü yerine bir başkası olsa genel başkan-genel sekreter çatışması kaçınılmaz olurdu.

Daha sonra tüzük değiştirildi. Genel sekreter Parti Meclisi tarafından seçilmeye başlandı. İsmail Rüştü Aksal, Kemal Satır ve Bülent Ecevit böyle seçildiler.

Bu yeni yöntem genel başkan -genel sekreter uyumunu bir nebze sağladı. Genel sekreterin kim olacağı fraksiyonlar arası dengeye bağlı olmaya başladı. Sonuç çoğunlukla genel başkanın parti meclisindeki hakimiyetine bağlı olarak değişiyordu.

Kasım Gülek tek parti döneminde milletvekilliği ve bakanlık yapmıştı. 50’lerde parti genel sekreteri olmasına rağmen 1957’ye kadar milletvekili seçilememişti.

DP’nin baskıcı siyasetini iyice arttırdığı yıllarda siyasi mahiyette toplantı yaptığı gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılmıştı. DP toplantı hürriyetini alabildiğine kısıtlamış, siyasi faaliyetleri partinin kapalı salon toplantıları düzeyine indirgemişti. Gülek’in faaliyetleriyle ilgili en tuhaf hikaye vapurla Giresun’a giderken yurttaşlarla sohbet etmesi siyasi faaliyet sayılmış, gemi Sinop’ta durdurulmuş, limana çekilmiş, ana muhalefet partisi genel sekreteri göz altına alınmış, tutuklanmış ve bir yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. (15 Haziran 1956)

Yani 50’lerin sonuna doğru, ana muhalefet partisinin genel sekreteri siyasi faaliyette bulunduğu gerekçesiyle tutuklanıyor. Mahkum olabiliyordu. İktidarın bulduğu formül toplantı ve gösteri yürüyüşü yasasını ihlal etmek oluyordu.

Kasım Gülek’in partinin tartışmasız önderi İsmet Paşa’nın yanında pek çok fotoğrafı vardır. İnönü sonrası en güçlü genel başkan adaylarından biri sayılıyordu. İnönü’nün prenslerinden biriydi.

Bir süre Galatasaray Lisesinde okumuş. Robert Kolej’e geçmişti. Oradan mezun olmuştu. ABD’de eğitim almış, doktora yapmıştı.

Kasım Gülek’in CHP genel sekreteri olduğu yıllarda “Hür Dünyada ABD patronaji” tartışılmazdı. NATO’da, yeni kurulmakta olan Avrupa’da prestiji yüksekti. Tanınan bir simaydı.

Gülek, uluslar arası platformlarda ABD ve Kuzey Atlantik İttifakı yanlısı bir siyaset adamı profili veriyordu. Bu durum soğuk savaş dengeleri ile uyumluydu. Aralarında ton farklılığı vardı. Sonuç itibariyle, iktidar da muhalefette ABD yanlısıydı.

Gülek, DP seçmeni gözünde fazlasıyla Batılı bir tip olarak görülüyordu. 1951 ara seçimlerinde Bilecik’ten adaylığını koyunca, DP’liler Robert Kolej mezuniyet resimlerini çoğaltarak dağıtmışlardı. Resimlerde Gülek cübbe giymişti. DP’liler onun papaz olduğunu yaymışlardı. Hatta geniş bir sünnetsizlik propagandası yapılmıştı. Sonuçta Gülek milletvekili seçilemedi.

Gülek, tipik bir CHP eliti değildi. Göze batan iki yönü vardı. Eğitimi ve bir siyaset adamı olarak tarzının fazlasıyla Batılı (Amerikan) olması.

27 Mayıs öncesinde İsmet Paşa ile arası açılmıştı. Buna rağmen Kurucu Meclise girdi. CHP temsilcilerinden biri oldu. 1961 ve 1965’te Adana milletvekili seçildi. Partideki hiziplerden herhangi birine angaje olduğunu söylemek doğru olmaz. Hakkındaki bütün itirazlara rağmen her zaman parti eliti içinde bir siyasi aktördü.

CHP 50’li yıllarda DP çoğunluğunun ezici baskısı altında kaldı. DP iktidarı CHP’nin iktidara alternatif olabilecek her türlü girişimini çoğunlukçu demokrasi anlayışı ile engellendi. Bu siyasetini milli iradeye bağladı.

Liberal demokrasinin en temel alanlarını dahi kısıtladı. Özellikle temel hak ve hürriyetler konusunda. DP’nin düzenlemeleri partilerin toplantı ve gösteri yürüyüşü- düşünceyi ifade hürriyetlerini kullanmalarını bile neredeyse imkansız hale getirdi.

Oysa ki bu hürriyetler demokratik bir rejimin vazgeçilmez unsurlarıdır. CHP 27 Mayıs ihtilali öncesinde yaptığı 14. Kurultayında (1959) çok önemli ilke kararları aldı. Bunlar siyasi tarihimizde İlk Hedefler Beyannamesi olarak anılır. Beyanname Prof.Turan Güneş tarafından kamuoyuna duyuruldu. Beyannamenin içeriği birkaç temel ilke ile açıklanabilir: Hukuk devleti, demokratik devlet, temsilde adalet, idarenin hukuka bağlılığı, muhalefetin güvenceleri.

1961 Anayasası CHP’nin 1959 kurultayındaki beklentileri ile büyük ölçüde örtüştü. Yalnız bir tek şey eksik kalmıştı. CHP iktidara gelemiyordu. Seçimlerden birinci parti olarak çıkması yeterli olmamıştı. 15 Ekim 1961 seçimlerinden bu yana durumda bir değişiklik olmamıştır. CHP hiç bir zaman tek başına iktidara gelememiştir.

60’larda İnönü’nün 70’lerde Ecevit’in kurduğu hükümetlerin akıbeti birbirine benzedi. Başarısızlık ve hükümet edememe.

Bu algının nedenleri ve sonuçları üzerinde düşünmeye değer doğrusu. CHP koalisyon hükümetleri kurabildi. Bu hükümetlerin performansı seçmen nezdinde CHP imajının kötüleşmesine neden oldu.

İsmet Paşa 1965 seçimlerinden önce Milliyet’te Abdi İpekçi’ye bir mülakat verdi. Bu mülakatta CHP’nin devletçi bir parti olarak “solda” bir parti olduğunu ifade etmişti. İnönü’nün bu sözü temel itibariyle kalkınma iktisadı ile ilgiliydi.

Sol, Demokrat Parti iktidarı tarafından bir milli güvenlik sorunu olarak tanımlanmıştı. Komünizm tehlikesi anlamına geliyordu, solculuk komünizmle özdeşti. Hatta vatana ihanet demekti.

Demokrat Parti ve Adalet Partisi bu temayı soğuk savaş döneminde tepe tepe kullandılar. Komünizm tehlikesi Türk sağı açısından çok verimli bir araçtı. Siyasette sol karşıtı olmanın her şeyi örtme işlevi mükemmeldi.

“Türk tipi McCarthism” Sovyet sistemi dağılana kadar sınıf meselesini gizlemek için bu kavramları kullandı. Komünistler vardı. Devlet, mülkiyet ve mukaddesat düşmanıydılar. Bu tehlikelere karşı uyanık olmak lazımdı Hürriyetçi bir parti etrafında bir cephe oluşturmak gerekliydi. (hürriyetçilik: kapitalizmi savunmak demek) Demirel’in Adalet Partisi bunun için biçilmiş kaftandı.

1960’larda 80’li yaşlara gelmiş olan eski Milli Şef İnönü, 1946’dan sonra Kurultaylarda genel başkan seçilen bir siyasi parti önderiydi. (İsmet İnönü: 1883-1973)

Sahip olduğu tarihi karizma sayesinde partinin tartışılmaz genel başkanlık konumunu koruyordu.

Bununla birlikte, CHP genel başkanlığının doğal sebeplerle boşalması halinde bu makama 1950’lerin ortalarından itibaren layık görülen isimler vardı: bunlar içinde en çok zikredilen iki isim Prof. Nihat Erim ve Prof. Turhan Feyzioğlu idi.

İnönü CHP’nin ilk olağan üstü kurultayında Atatürk’ten sonra genel başkan seçilmiş ve değişmez genel başkan ve Milli Şef ilan edilmişti.

Bu statü 1946 ya kadar sürdü. Sonrasındaki kongrelerde delegelerin oyları ile genel başkan seçildi. İnönü’ye karşı kimse aday........

© 12punto