Belediye Başkan adayı Hüsamettin Cindoruk Şark Kahvesinde
Yıl 1984, İstanbul Siyasal’da öğrenciyim. Kapalıçarşı’da Şark Kahvesi’ne uğruyoruz sık sık arkadaşlarla. Fiyatlar şimdiki gibi uçmuş değil. 12 Eylül rejimi sona ermiş, ANAP, 1983 Kasımında yapılan seçimlerde - veto sistemi sayesinde - iktidara gelmişti. Yakında mahalli idareler seçimi yapılacak. İlk kez gerçek anlamda çok partili seçim yapılacak Türkiye’de. Belediye ve il genel meclisi seçimleri.
Biz çaylarımızı yudumlarken birden ortalık karıştı. Oldukça kalabalık bir politikacı grubu kahveyi doldurdu. Karşımızda gördüğümüz kişi Hüsamettin Cindoruk’tu. Demirel’in mutemet adamı. DYP’nin İstanbul İl başkanı, İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığına aday gösterilmişti. Populist halka inme tavırlarıyla epey bir tokalaşma seansı yaşandığını hatırlıyorum. Onu ve partisini önemsemiyormuş bakışlarla olayı izledik.
Biz en çok Kenan Evren’e ve Turgut Özal’a kızıyoruz malum nedenlerle. Demirel ve ekibine karşı hafif bir sempati var. Cindoruk Yassıada’da Demokratların avukatı.
Yeni Gündem Dergisi yeni çıkmaya, mülakatlar yayınlamaya başlamış, avukat Hüsamettin Bey’le de bir mülakat yapılacak daha sonra. Uzun diktatörlük yıllarından sonra bu tür yayınları demokrasi şöleni keyfiyle okuyoruz o günlerde. 12 Eylül’ün kurduğu düzene karşı olan herkes Demirel’in verdiği “hukuk devleti” mücadelesine hak veriyor. Başbakan Özal ise yasakları biz koymadık ki pişkinliği içinde.
Saraçhane meydanında SODEP mitingi
Biz İÜSBF’liler Necdet Calp’in partisini Kenan Evren’den icazetli olarak görüyor ve beğenmiyor, Erdal İnönü’nün Sosyal Demokrasi Partisini (SODEP) destekliyorduk. Yıllar sonra gelen görevli serbestinin verdiği coşkuyla SODEP’in mitingine gittik. Daha önce, İsmail Cem’in de konuşmacı olduğu bir kapalı salon toplantısı Pera Palas’ta yapılmıştı, ona da gitmiştik. Soruların yazılı olarak alındığı toplantıda Algan Hacaloğlu benim sorumu okumamıştı. Mitingte “SODEP seçmen elele… Korel Göymen göreve” diye slogan attığımızı hatırlıyorum.
Korel Göymen hoca SODEP’ten belediye başkan adayı olarak gösterilmişti. Biz hocayı beğenmiştik. Ama halkımız beğenmemişti. Bizim için çok iyi bir adaydı Korel Göymen Hoca. Dış görünüşü, eğitimi, konuşma tarzı itibariyle tipik bir cumhuriyet elitiydi. Doçentti, İngiltere’de kamu yönetimi öğrenimi görmüştü. Şimdiki terminoloji ile söylersek hocanın GPA, ALES, LES, dil puanları çok yüksekti. Ama mülakatta elenecek adaydı.
Erdal Bey de orada idi. Parti genel başkanı fizik profesörü Erdal İnönü ve İstanbul adayı Korel Göymen “lecture tadında” konuşmalar yaptılarsa da bizim coşkumuz konuşmaların çok önündeydi. Epey keyifle döndüğümüzü hatırlıyorum mitingden.
Sandıklar kapandığında, sonuç bizim için hayal kırıklığı oldu tabii. Özal’ın adamı Bedrettin Dalan seçimi kazanmıştı. Bir başka üzüntümüz Özal’ı temsil meşruiyeti krizine sokacak bir oy oranına indirmek şöyle dursun, halkımız Özal’a verdiği desteği daha da arttırmıştı. Dalan İTÜ MMF elektrik şubesi mezunu bir mühendisti. Oldum olası bakışlarından rahatsız olduğum bir politikacıydı kendileri o zamanlar.
Sonuç itibariyle, SODEP bu seçimlerden hem İstanbul’da hem de Türkiye genelinde 2. Parti olarak çıktı. Yeni demokrasi devrinin ilk gerçek seçiminde milli irade Özal’a değil parlamento içi muhalefet partilerine kırmızı kart göstermişti.
İsmet Paşa’nın özel kalem müdürü Necdet Calp’in Halkçı Partisi ve Kenan Paşa’dan torpilli Sunalp Paşa’nın MDP’si baraj altı olma seviyesine düşmüşlerdi. Seçimlerin en önemli sonucu şu oldu: gerçek muhalefet partileri parlamentoda temsil edilmiyorlardı.
Bedrettin Dalan İstanbul’un ilk büyükşehir belediye başkanı
Geçenlerde Yeditepe Üniversitesinde bir panele katılmıştım. Yemekhanede kaptan şapkası ile Mütevelli Heyeti Başkanı Dalan’la karşılaştım. Mütebessim bir şekilde bana bakınca ben de hafif bir baş selamı verdim. 80’lerde ona duyduğum menfi hissiyat geçmişti herhalde. Ergenekon/Balyoz kumpas davalarında Haberal Hoca gibi onu da tutuklamak istediler. Sanırım 5 yıl yurtdışında-kanser tedavisi görerek- yaşamak zorunda kaldı.
Dalan’ın belediye başkanlığı Menderes tarzında geçti. İdari yargı kararlarını uygulamadı. Yargıya aldırmadan sahillere kazıklı yolları yaptı. Arnavutköy, Sarıyer, Üsküdar -Harem ve diğerleri. 50’lerde Menderes’in başlattığı yıkarak modernleşme mantığının 80’lerdeki versiyonuydu Dalan.
Şimdilerde İstanbul’a tamamen çökmüş bulunan uluslararası sermayenin ilk etütlerinin yapıldığı ve ANAP etrafında kümelemiş egemenlerin tatlı rant alanları keşfetmeye başladığı yıllar oldu bu yıllar. .
Meşrutiyet’te bir yangın sonucu metruk kalan Çırağan Sarayı’nın bahçesi, derme çatma basamaklarla Beşiktaş’ın Şeref Stadı olarak kullanılıyordu. Böylesine muhteşem bir mekan böyle atıl kalamazdı. Kapitalizme kazandırılmalıydı. Dalan Çırağan’ı, duvarlarında yaratıcı- yıkıcılık gedikleri açarak, şimdilerde zengin- Ortadoğu düğünlerinde kullanılan bir otele dönüştürdü.
KBB mütehassısı Prof. Dr. Nurettin Sözen’in belediye başkanlığı
Büyükşehir belediyesi kanununun mucidi Özal’dır. Eğitim ve sağlığı özelleştirdiği gibi mahalli idareleri de özelleştirebilirdi, o kafada bir adamdı. Ama o zamanlar Türkiye’de Anayasa Mahkemesi olduğundan çekinmiş olmalı.
80’ler Özal’ın elinde kalemiyle “icraatın içinden” ve orta direk masalları ile geçti. İşin hakikati, Atatürk cumhuriyetini vahşi kapitalizme teslimden ibaretti. Bir de sürekli bahsettiği bir şey daha vardı: statükoculuk. Bu Atatürk devrimlerine, hukukun üstünlüğüne ve kamu işletmeciliğine bağlı devlet demekti. Özal bu kurucu ilkeleri demirperde ülkesi adetleri olarak yorumluyordu.
Özal, 1984’ten sonra yükselen demokrasi dalgası karşısında bir manevra yapmak ihtiyacını hissetti. 1987’de referandum çalımıyla , “abisi” Demirel’i siyaseten gömmek istedi. Başarılı olamadı. Siyasi yasaklar kalkınca, eskiler sahaya döndüler. Siyasetin bütün denklemi değişti. 1987 seçimleri, Türkiye’de her şeyin değiştiğini göstermişti.
Ancak askeri diktatörlük koşullarında yönetebilecek Türkiye kapitalizmi tökezlemeye başlayınca, Özal, mahalli idareler seçimlerini altı ay öne alabilmek için siyasi tarihimizin en tuhaf referandumunu yaptı. Sonuç 1989’un habercisiydi. Özal’ın önerisi d oyla reddedildi. Siyasi etik gereği istifa etmesi gerekirdi. Tabii ki etmedi. Böyle bir sonuç karşısında Türkiye’de istifa edecek tek bir politikacı vardı: Bülent Ecevit. Özal alaturka politikacı tavrıyla olayı önemsemezmiş gibi göründü.
Özal’ın anayasası değiştirme ve mahalli idareler seçimlerini öne alma hamlesi reddedilince seçimlerin 1989 Martında yapılması kesinleşti. Bu arada bizim SODEP, Halkçı Parti ile birleşmiş, SHP (Sosyaldemokrat Halkçı Parti) adı altında tüzel kişilik kazanmıştı. Erdal İnönü partiye genel başkan seçilmiş, ara milletvekiliği seçiminde parlamentoya girmişti.1987 seçimlerinden itibaren Demirel de parlamentodaydı.
Genel yerel seçimler, iktidar açısından güvenoylaması sayılır. İktidarı devirmenin yolu, arkasındaki oy oranını temsil meşruiyetini sınırlarına kadar........© 12punto