1921 Anayasasında Türkiye Devleti ve özerklik
Akademik hayatımın ilk on yılında birinci meclis üzerinde çalıştım. Yayınlanmış ilk makalem “Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Layihasını Müzakeresi” başlığını taşımaktadır. Kamu hukuku alanında savunduğum doktora tezimin başlığı ise “TBMM’nin Birinci Döneminde Devlet Erkleri ve İdare”dir. Bu dönemi askeri, siyasi ve hukuki yönleriyle bir nebze bildiğim kanısındayım. Türkiye’de özerklik ve federasyon tartışmaları çoğunlukla birinci meclis dönemine atıfla sürdürülür. Geçen haftalarda bunun iki örneğine (Z. Yapıcıoğlu ve S. Demirtaş) şahit olduk. Bu gelişmeler üzerine ben de kendi görüşlerimi açıklamak istedim.
1921 Anayasası (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu/TEK ) kamu hukukumuzun ana uğraklarından birini temsil eder. Öncelikle bu anayasayı yapan Meclisin nasıl kurulduğuna bakmak gerekir. TBMM, heyet-i temsiliye’nin çağrısı üzerine olağanüstü yetkilerle (salahiyeti fevkaladeyi haiz olarak) toplanmış bir meclistir. Bir kurucu bir meclistir. Bu meclis 1 sayılı kararla kendini meşrulaştırdığı anda, aslında yeni bir devlet doğmuştur.
Anayasanın kabul edildiği 1921 Ocak ayına kadar siyasal rejimin köşe taşlarını oluşturan üç önemli yasa çıkarılmıştı: İcra Vekillerinin Sureti İntihabına Dair Kanun, Namzetlik Kanunu ve Nisabı Müzakere Kanunu. Anadolu’da kurulmuş yeni devletin anayasası bunları tamamlamıştır.
Bütün devlet erklerini kendisinde toplayan bu meclis, Anadolu ihtilali’nin devletini kurmuştur. Anayasanın ilk dokuz maddesindeki cumhuriyetçi ruh halkçı söylemle meşrulaştırılmış, yakın gelecekte ilan edilecek olan siyasal rejimin habercisi olmuştur.
Anayasa taslağı, hükümetin (İcra Vekilleri Heyeti) siyasi programı olarak gündeme geldi Bu program “Halkçılık Programı” olarak anılır. Hükümetin bir programla meclisin önüne çıkışı çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. Bunlardan birincisi dönemin siyasi konjonktürüdür. Bu program, 1920 Mayıs’ından 1921 Mart’ına kadar devam eden Bolşevizm rüzgârlarına bir yanıt olarak değerlendirilebilir. Gerçekten de bu dönemde, Müdafaa-i Hukuk dışında TKP, Halk İştirakiyyun Fırkası ve Halk Zümresi gibi alternatif oluşumlar mevcuttu.
İcra Vekileri Heyeti’nin böyle bir programla meclisin karşısına çıkması her şeyden önce, meşrutiyet parlamentarizminde olduğu gibi parlamento-hükümet ilişkilerinin devam ettiğinin kabul edildiği anlamına gelebilirdi. Böyle bir şey elbette söz konusu olamazdı. Dr. Tevfik Rüştü (Aras)’ın belirttiği üzere meclisten ayrı bir icrai heyet olamazdı; Dr. Tevfik Rüştü’nün şu açıklaması dönemin siyasal rejimini açıklamaya yeterli görünüyor: Bizim karşımızda bir hükümet olmadığı gibi biz de Meclis-i Mebusan değiliz. Karşımıza bir programla çıkmış bizden hariç bir hükümeti icraiye yoktur.
Ancak uygulamada bu soyutlama ile çelişen TBMM kararları vardır. Örneğin 25 Nisan 1920 tarihli “Kuvve-i İcraiye Teşkiline Dair Karar” bunların başında gelir. Bu kararla önce “Muvakkat İcra Encümeni” kurulmuş, arkasından da İcra Vekillerinin Sureti İntıhabı Hakkında Kanun çıkarılmıştır. Bu karar ve yasalar bir TBMM hükümeti olduğuna işaret eder.
Meclis hükümeti ilkesi her ne kadar vekillerin (bakanlar) tek tek seçilmesi anlamına geliyorsa da uygulama Mustafa Kemal’in başkanlığında bir parti hükümetinin varlığından söz edilmelidir. Vekiller büyük ölçüde adı konmamış Kemalist çoğunluk partisinin üyeleri arasından görevlendirilmişlerdir. Rahmetli Ergun Özbudun hocanın yaptığı incelemeye göre, kanun tasarılarının y’unun Heyeti Vekile üzerinden gelmesi, mecliste bir çoğunluk partisi hükümetinin varlığına işaret eder. Bu da yürütmeyi parlamenter hükümet çizgisine doğru çeken en önemli karinedir.
TBMM’nin Teşekkül Ettiğine dair 1 Sayılı Karar ve 26 Nisan 1920 tarihli Dahili Nizamnamenin (Mebusan Meclisi İçtüzüğü) değiştirilerek uygulanmasına dair karar, meclisin bir Üçüncü Meşrutiyet parlamentosu atmosferinde açıldığına işaret etmektedir. Ancak bu meşrutiyet, meşruiyetini monarktan değil, irade-i milliyeden almaktaydı.
Bu meclis, “bu kerre intihap olunan azalarla, İstanbul mebusanından iltihak eden azalardan” oluşmaktadır. Bu konuda bir TBMM kararı mevcuttur. Yani, meclis kendi üyelerinin kimlerden oluştuğunu kendisi tanımlamıştır. İlk toplantısında 115 üye hazır bulunan Meclis, 66 seçim dairesinden gelen yeni beşer üye ile kalabalık bir heyet haline gelecektir. Verilere göre 1920 yazında Ankara’da 360 civarında mebus bulunduğu tahmin edilmektedir. İstifalar ve Nisab-ı Müzakere Kanunu gereği memuriyeti tercih edenler olduğundan müzakerelere eylemli olarak katılanların sayısı çoğunlukla 200’ün altında gerçekleşmiştir.
Bu üçüncü Meşrutiyet parlamentosu görüntüsü 20 Ocak 1921 tarihe kadar gittikçe zayıflayacak, ortaya çıkan iradenin daha radikal olduğu anlaşılacaktır. Bu bir mebusun ağzından “İhtilal Hükümeti’nin Kanun-ı Esasisi yoktur” ifadesiyle somutlaşacaktır.
Ortaya çıkan siyasal rejimin köşe taşlarını Nisab-ı Müzakere Kanunu (Meclisin toplanma ve karar yetersayısı) İcra Vekillleri Heyeti’nin seçimi ve yetkileriyle ilgili 3, 47 ve 244 sayılı kanunlar ve Teşkilatı Esasiye Kanunu oluşturacaktır.
Anayasa ile sonuçlanacak süreç Büyük Millet Meclisi’nin Şekil ve Mahiyetine Dair Mevaddı Kanuniye olarak ilk defa 1920 yazında gündeme gelmiş, genel kurulda tartışmalara yol açmış ve 22 Ağustos 1920 tarihli oturumda tasarı reddedilmişti.
Halk Zümresi’nin sol inisiyatifini durdurmaya yönelik bir tasarı olarak ele alabileceğimiz hükümet layihası 18 Eylül 1920 tarihinde genel kurulun bilgisine sunulmuştu. Meclis bir karma komisyon oluşturarak öneri üzerinde çalışmaya başladı.
Hükümet layihasında “Maksat ve Meslek” başlığını taşıyan ilk dört madde, TBMM beyannamesine dönüştü. Bu şekilde kabul ve ilan edildi. TEK’in beyanname kısmı anti-emperyalist bir bildiri niteliğindedir. Halkçılık programı gibi beyanname de kurucu unsur olarak artık “ahaliyi İslamiye” veya “ekser İslam ahali” ifadeleri yerine Türkiye halkından söz etmektedir.
Anayasa tasarısı 27.10.1920 ile 20.01.1921 tarihleri arasında (95-135. içtimalarda) müzakere edilmiştir. Heyeti Vekile’den gelen kanun layihası komisyonda ve genel kurulda önemli değişikliklere uğramış, 23 madde ve bir ayrı madde (madde-i münferide) ile anayasacılık tarihimizde derin izler bırakan bir anayasa olmuştur. 1921 TEK, mevaddı esasiye başlığı altında dokuz maddeyi içermektedir. Bu maddeler, rejime ilişkin maddelerdir. Geri kalan maddeler ise genel olarak idareye ayrılmıştır. Bu ayrımda vilayet, kaza,........
© 12punto
visit website