Sorunları analiz edebilmek veya çözüme kavuşturmak için ille de olumsuz tarafından bakmak gerekmiyor. Böyle söylerken, eleştirel olmayalım demek istemiyorum. Eleştirel olalım, ama olumsuzdan beslenmeyi alışkanlık haline getirmeyelim diyorum. Olumsuzu görelim, ama olumlu dokunuşlarla onu yok etmeye çalışalım. İmha etmek yerine iyileştirmek.
Propagandada bile rakiplerin birbirlerini sürekli olarak olumsuzlamaları hedef kitlede beklenenin tersi etki yaratabilmekte. Bunu ben söylemiyorum, yapılan bilimsel araştırmaların sonuçları böyle söylüyor. Örneğin, II. Dünya Savaşı esnasında cephedeki askerler üzerinde bu yönde araştırmalar yapan Yale Üniversitesi araştırmacıları da benzer sonuçlara ulaşmışlardı. Profesör Carl Hovland ve ekibi yaptıkları bir dizi araştırma sonucunda propaganda kampanyalarında süreklilik halinde ve tek tarafı olumlayarak tekrarlanan iletilerin bir noktadan sonra inandırıcılığını yitirdiği, rakibin, herhangi bir kanıt ortaya konulmadan ya da karşılaştırma yapılmadan sürekli eleştirilmesinin ise hedef kitlede olumsuz tepkiye yol açabildiği yönünde çıkarımlarda bulunmuşlardı.
Psikoloji ve sosyal psikolojide ileri düzeyli çalışmalara imza attıkları bilinen Yale Üniversitesi araştırmacılarının 1940’lı yıllarda kanıtlarıyla birlikte ortaya koydukları bu bulgular daha sonraları yapılan çeşitli araştırmalarla da doğrulandı.
Sürekli eleştiri ve olumsuzlama yalnızca propaganda çalışmalarıyla da sınırlandırılamaz. İnsan yaşamındaki tüm iletişimsel edim ve pratiklerde de bu nokta dikkate alınmalıdır. Eleştirel olmak, sürekli olumsuzlamak değildir. Gündelik yaşamda insanlar arası iletişimin çoğu zaman sorunlu olmasının belki de en temel nedenlerinden biri olumsuz tavır ve yaklaşımın öncelenmesidir. Hani derler ya bardağın dolu tarafından değil........