Her şey tüketilmiştir. Dış kaynaklar da tıkanma aşamasındadır. Halkın önemli bölümü perişan durumdadır. Türkiye sanayisizleştirilmiştir. Tarım çökertilmiştir; o kadar ki, sanayi ülkesi Almanya’dan sığır ithal eder duruma getirilmiştir. Ne oldu; savaşta, falan mıyız? Evet, bir bakıma savaştayız ve mağlup olduk. Mağlubiyetimizin bedelini olağan üstü çabalarla ödemek zorundayız. Yıllarca oy verdiğimiz bir siyasi kadro, beceriksizliği ile sürüklediği, buna rağmen maalesef oy aldığı toplumu getirdiği nokta budur! Bilemiyorum, derin devlet olarak ifade edilen güçler bu gidişata fren rolü görmedi mi, yoksa Türkiye kendi iradesi dışında emperyalist güçler ve iç ortaklarınca soyulurken zinde güçler uykuda mı idi?
Bir devlet ne zaman tasarruf eder? Harp ya da doğal afet gibi olağanüstü koşullarda ulusal kaynakları ani olarak gereği kadar arttıramadığı durumda ya da ileride karşılaşılması olası güçlükleri göğüsleyebilmek için kaynak tasarrufu anlamında tüketimi kısar. AKP silahşorlarının dillerinden düşürmediği İkinci Paylaşım Savaşı yılları karne eleştirisi, ne hikmetse günümüzde ücret baskılaması şeklinde hem de geçmişten çok daha şiddetle yaşanmaktadır. Kader bu olsa gerek! Hiç değilse, geçmişte karne uygulamasının çok makul bir gerekçesi vardı. Peki, bugün böylesi bir genelgeye nasıl bir gerekçe var? Şimdi, AKP silahşorlarının nefesleri kısılmadı ve hâlâ güçleri yetiyorsa halkın karşısına çıkıp bugünkü baskılama politikasının gerekçelerini açıkça anlatmaları gerekir. Evet, bugün AKP’nin yaptığı kesinlikle tasarruf değildir; tam anlamı ile politik baskılamadır. Tasarruf sözcüğü, anlamsız baskılama politikasının despotik görüntüsünün perdelenmesinde kullanılan ekonomi soslu paravan sözcüktür. Zira yap-işlet-devret ya da kamu-özel ortaklığı gibi süslü ifadelerle girişilen ve seçim vitrinine koyulan işler karşılığında yüklenilen finansal harp tazminatının ödenebilmesi için arttırılamayan üretimden ancak halkın........