Devlet oluşmadan hukuk oluşmaz

Narin cinayeti çözülemedi değil, çözülmedi, belki de hiç çözülmeyecek; sokaklar eşkıya dolu; madde ticareti, kamu ajanları da dâhil olarak (zaten başka türlü olamaz!) toplumun üst kademelerine doğru, madde kullanımı ise, toplumun alt kademelere doğru denetimsiz ilerliyor.

Sayıları çoğaltılabilecek böylesi münferit olayların rastlantısal olmaması ve giderek yaygınlaşması karşısında toplumsal değişimin ötesinde, derin bir dönüşüm yaşandığı gerçeğini ciddi olarak düşünmek zorundayız.

Hukuk, çok temel bir kamu erkidir. Devlet kurulurken hukuk oluşturulur, hukuk çökünce devlet çöker. Devlet olgusu ile hukuk sistemi arasındaki bu temel ilişki olmazsa olmaz koşuldur. Bunun sebebi de, hukuk sisteminin hem toplumun hem de bizzat devlet aygıtı ve organlarının mizanı olmasıdır. Bundan dolayıdır ki, dünya bilim sisteminin kökünü oluşturduğu ifade edilen iki kademeli Alman eğitim sisteminde birinci kademede felsefe, hukuk ve tıp yer almakta idi. Felsefe, tüm bilimleri kapsayan temel düşünce ve analiz yöntemi olarak en üst sırayı alır. Tıp birey sağlığı, hukuk ise toplumsal sağlık ile ilgili görülmüştür. Hatta bu sistemi tarihsel olarak biraz geriye çekersek, ilkin birinci sırada ilahiyat, hukuk ve tıp bulunuyordu. Dönemim eğitim bakanı Humbolt göreve geldiğinde ilahiyatı alt kademeye atmış, onun yerine felsefeyi üst kademeye çıkarmıştır.

Alman eğitim sisteminde bu işlemler yapılırken, bir de Türkiye’mize bir bakalım. Felsefe zaten lüzumsuz olarak görülmüştür. Felsefenin nicel görüntüsü olan matematik zaten gençlerimizin limanına uğramamıştır. Hal böyle olunca, ne düşünce sistemini geliştirebildik, ne de uygulamalı da olsa hukuk sistemini oturtabildik.

Ankara’da dünyanın en büyük adalet binasını yapıyormuşuz. İnsan vücudunda hangi vitamin ya da madde eksik ise, yapay olarak onun takviyesi yapılır. Dünyanın en büyük adalet sarayını yapıyor olmak, övünülecek değil, yerinilecek bir konudur.........

© 12punto