Dünyanın refah bölgesi Avrupa’nın yapay zekâ teknolojileri konusunda geride kaldığı bir süredir konuşuluyor.
Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde, 18 Kasım’da yaptığı bir konuşmada şöyle diyor: “Özellikle dijital inovasyondaki ilerlemelerle yönlendirilen hızlı bir teknolojik değişim döneminden geçiyoruz. Ve geçmişten farklı olarak, Avrupa artık ilerlemenin ön saflarında değil. Uzun vadeli refahımızı yönlendiren temel faktör olan üretkenlik artışımız Amerika Birleşik Devletleri'nden ayrışıyor”.
Bu yazıda, Avrupa’nın bu aşamaya nasıl geldiğini değerlendirmeye çalışacağım.
Bildiğimiz gibi sanayi devrimleri, insanlık tarihindeki üretim süreçlerini kökten değiştiren dört önemli aşamadan oluşur. Birinci Sanayi Devrimi (Endüstri 1.0), 18. yüzyıl sonları ile 19. yüzyıl başlarında, buhar gücünün keşfi ve kullanımıyla başladı. Mekanik üretim sistemlerinin ortaya çıkışı, dokuma tezgâhları ve buharlı makineler gibi yenilikler, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişi hızlandırdı. Bu süreç, üretim hızını artırdı, fabrikaların kurulmasına ve şehirleşmenin ivme kazanmasına neden oldu. Avrupa bu dönemde başat konumda idi. Dünyada yeniliğin, verimliliğin ve gelişmenin merkezi idi.
İkinci Sanayi Devrimi (Endüstri 2.0) ise 19. yüzyılın sonlarında elektrik enerjisinin kullanımı ve seri üretim tekniklerinin geliştirilmesiyle başlamıştı. Elektriğin üretim süreçlerine entegrasyonu, montaj hattı gibi yenilikler sayesinde üretim maliyetleri düşerken verimlilik artmıştı. Çelik ve kimya endüstrilerinin büyümesiyle birlikte sanayi hızla gelişmiş, ulaşım ve telgraf ve telefon gibi iletişim teknolojilerinde önemli ilerlemeler kaydedilmişti. Bu dönemde, daha fazla üretim ve daha ucuz ürünler sayesinde tüketim toplumu güçlenmişti. Fakat bu süreçte Avrupa’nın belki de gözden kaçırdığı şey, birinci devrimdeki merkezi rolünü yavaş yavaş Amerika Birleşik Devletleri’ne kaptırıyor olmasıydı.
Sadece Edison’un, Ford’un ABD kökenli olması değil, özellikle iletişim alanında gerçekleşen bilimsel araştırmalar sayesinde ilerlemelerin de yeni kıtanın bu devrimde merkezi konuma geçmesinde önemli rol oynamasıydı. Örneğin, 1. Dünya Savaşı sonrası Almanya’dan kaçan Yahudi asıllı bilim adamları ABD’de hem üniversite-sanayi işbirlikleri ile bilimsel araştırmaların üretimde verimliliği artırmasının yolunu açıyor, hem de ortaya attıkları kavramlar ve teoriler bu teknolojik verimliliğin sosyolojik ve düşünsel altyapısını oluşturuyordu. Sosyolojinin bir bilim olarak bu dönemde ortaya çıkması bu anlamda tesadüfi değildir. Benzer şekilde, ekonomi bilimi birinci sanayi devriminin bir ürünü olarak görülebilirken işletmecilik ve yönetim bilimi de ikinci sanayi devriminin bir çıktısı olarak değerlendirilebilir.
Üçüncü Sanayi Devrimi (Endüstri 3.0), 20. yüzyılın ikinci yarısında dijital teknolojinin üretim süreçlerine entegre edilmesiyle başladı. Bilgisayarların yaygınlaşması, otomasyon ve robotik sistemlerin üretimde kullanılmaya başlanması, daha hassas ve verimli üretim süreçlerini mümkün kıldı. Elektronik sistemlerin gelişmesiyle bilgi teknolojileri büyük önem kazandı ve küreselleşme........© 12punto