Karl Pearson ve Olasılık Dağılımı: Gözlemlenebilir olayların yalnızca rastgele yansımalar olduğu gerçeği
Charles Darwin, biyolojik çeşitliliği yaşamın temel bir unsuru olarak tanıdı ve bunu, “en uygun olanın hayatta kalması” teorisinin temeli haline getirdi. Ancak, istatistiksel modellerin temel doğasını ilk fark eden ve bunların 19. yüzyılın determinist bilim anlayışından nasıl farklı bir şey sunduğunu gören kişi, onun İngiliz vatandaşı Karl Pearson'dı (1857 - 1936). 1870'lerde, genç yaşında, siyaset bilimi alanında lisansüstü eğitimini sürdürmek için İngiltere'den ayrıldı ve Almanya'ya gitti. Orada Karl Marx'ın çalışmalarından etkilendi ve ona olan hayranlığını göstermek için kendi adının yazımını Karl olarak değiştirdi. Londra'ya siyaset bilimi alanında doktora derecesiyle döndü ve bu alanda iki saygın kitap yazdı. Viktorya dönemi İngiltere’sinin tam ortasında, gençler için kadın ve erkeklerin birlikte (gözetimsiz) toplandığı ve cinsiyetler arası eşitliğin Alman ve Fransız toplumunun üst sınıf salonlarından esinlendiği bir Tartışma Kulübü organize etme cesaretini gösterdi. Burada, genç kadın ve erkekler dünya çapındaki büyük siyasi ve felsefi sorunları tartıştılar. Bu cinsiyetler arası eşitliği yakın zamanda döndüğüm İskandinavya gezisinde de gözlemledim. Pearson’ın karısıyla bu ortamda tanışmış olması, bu kulübü kurma motivasyonunun birden fazla nedeni olabileceğini de düşündürüyor. Bu küçük sosyal girişim, Karl Pearson’ın orijinal zihnini ve yerleşik geleneklere karşı duyduğu mutlak kayıtsızlığı anlamak için bir örnek olabilir.
Doktorası siyaset bilimi üzerine olmasına rağmen, Pearson’ın ana ilgi alanları bilim felsefesi ve matematiksel modellemenin doğasıydı. 1880'lerde “Bilimin Grameri” adlı kitabını yayımladı ve bu kitap birkaç baskıdan geçti. I. Dünya Savaşı'ndan önceki dönemde, bu kitap, bilim ve matematiğin doğası hakkında yazılmış büyük eserlerden biri olarak kabul edildi. Kitap, parlak ve orijinal içgörülerle doluydu ve bilim felsefesi alanında önemli bir çalışma olarak görülüyordu. Herkesin okuyup anlayabileceği kadar sade ve akıcı bir üslupla yazılmıştı. “Bilimin Grameri”ni okumak ve anlamak için matematik bilmenize gerek yoktur. Kitap, yüz yıldan fazla bir süredir var olmasına rağmen, içindeki içgörüler ve fikirler, 21. yüzyılın matematiksel araştırmalarının çoğu için hala geçerlidir ve bilim doğasını anlamak için bugüne kadar doğruluğunu korumaktadır.
Geçen haftaki yazımda bahsettiğim korelasyon formülüyle Galton, 20. yüzyılın neredeyse tüm bilimlerini değiştirecek olan devrim niteliğindeki yeni bir fikre çok yaklaşmıştı. Ancak bu fikri en eksiksiz biçimde ilk kez formüle eden, onun öğrencisi Karl Pearson'dır. Bu devrim niteliğindeki fikri anlamak için, bilim hakkındaki tüm ön yargılarımızı bir kenara bırakmamız gerekiyor. Bize sıklıkla öğretildiği gibi bilim, ölçümle ilgilidir.........
© 12punto
visit website