Aydınlanmadan Modernizme ve Oradan da Günümüz Post-modernizmine bir Bakış

Aydınlanma dönemini, Avrupa’nın karanlık orta çağdan çıkıp aklın ve bilimin önemsenmeye başlandığı bir zaman dilimi olarak tanımlamak mümkündür. On yedinci yüzyıl ortalarından on sekizinci yüzyıl sonlarına kadar uzanan bu dönemin etkisi on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda önce endüstrileşmeye sonra da modernleşmeye doğru evrildi.

René Descartes, Baruch Spinoza, Francis Bacon, David Hume, John Locke, Immanuel Kant ve Isaac Newton gibi bilim adamı ve düşünürlerin eserleriyle ortaya koydukları bakış açıları, önce evrenin yasalarının anlaşılmasına, sonra ulus devletlerin kurulmasına, anayasa ve kanunların, bilimin ve bireyin özgürlüğünün ne kadar önemli olduğunun anlaşılmasına zemin hazırladı. Modern toplumun yaşayış kurallarının, aklın ve bilimin rehberliğinde şekillenmesine yönelik çalışmalar, on dokuzuncu yüzyılın endüstri devrimlerine de kapı açarak aklın egemenliğinin dünyaya yayılmasına destek oldu.

Dolayısıyla, diyebiliriz ki modernlik, aklın ve bilimin rehberliğinde birey ve toplum yaşantısını düzenleyen, verimliliğini ve refahını arttıran bir kurallar ve yasalar dizgesi olarak ortaya çıktı. Öte yandan bu kurallar ve yasalar bazen o kadar baskıcı olabiliyordu ki on dokuzuncu yüzyılda endüstri işçilerinin çalışma şartlarını fevkalade ağırlaştırdığı için Karl Marx ve Friedrich Engels gibi düşünürlerin bu düzenin değişmesine yönelik devrimci düşünceleri ön plana çıkıp yaygınlaşıyordu ve sonuçta tüm bu süreçler yirminci yüzyılda dünyayı kutuplaştırmıştı. Zengin Kuzey – Fakir Güney ve Gelişmiş Batı – Geri kalmış Doğu gibi........

© 12punto