Dedem Turan Karakaş
Bazı insanlar vardır; hayatları boyunca büyük cümleler kurmazlar ama arkalarında büyük bir boşluk bırakırlar. Gidişleriyle anlaşılan, varlıklarıyla değil. Benim için o insan, dedem Turan Karakaş.
Onu ilk hatırladığımda, elinde dosyalarla eve giren bir adam değildir aslında. Daha çok, evin içindeki sessizliği düzenleyen biri gibidir. Konuşmadan bile bir denge kurardı. Sesi yüksek çıkmazdı ama söyledikleri hep yerini bulurdu. Çocuk aklımla bunun bir meslek disiplini olduğunu sanırdım. Sonradan anladım ki bu, hayata dair bir duruşmuş. Gelir kulağımı çeker eşeğime su verdin mi? Diye sorardı ve sağlamda asılırdı kulağıma ha haberiniz olsun. Öyle torunumun canı acımasın diye değil.
Dedem avukattı ama “avukatlık yapayım” diye yaşayanlardan değildi. Hukuk onun için bir meslekten çok, bir sorumluluk alanıydı. Adalet fikrini yalnızca mahkeme salonlarına bırakmazdı; evin içine, sofraya, gündelik hayata taşırdı. Yanlış bir şey yapıldığında bunu kimin yaptığı değil, neden yanlış olduğu önemliydi onun için. Güçlüden yana olmayı hiç öğrenmedi. Haklıdan yana olmayı ise kimse ona öğretmedi; sanki hep biliyordu.
Çocukken anlamlandıramadığım bazı alışkanlıkları vardı. Örneğin bir davadan döndüğünde, kazansa bile sevinmezdi. Kaybettiğinde ise üzülmezdi. “Bir insanın kaderine dokundun mu, sevinç de keder de senin değildir,” derdi. O zamanlar bu cümleler kulağıma ağır gelirdi. Bugün ise ne kadar büyük bir meslek ahlakı taşıdığını fark ediyorum.
Dedem dosyalara bakarken acele etmezdi. Önce insanı anlamaya çalışırdı. “Kanun herkes için yazılmıştır........© 12punto





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein
Beth Kuhel