Türkiye'de son zamanlarda yaşanan olaylar, kendime doğal olarak insani sorular sormama neden oldu. Aynı zamanda hepimizin televizyonda veya internette izlediğimiz şeyler için bazı bilimsel açıklamaları aramamı sağladı.
Diyarbakır'da vahşice öldürülen 8 yaşındaki kız çocuğu Narin'in katili bir aydır bütün ülke tarafından aranıyor. Narin’in başına gelenler o kadar kamuoyuna duyuruluyor ki, bu abartılı medyalaştırma doğal olarak bazı soru işaretlerini de beraberinde getiriyor! Bu davayı tartışmamalıyız demiyorum. Tam tersine, bu olayın tüm faktörlerine bakmamız gerekir ama bence olayı gereğinden fazla duyurmak/incelemek de anormal bir durumdur. Böylesine trajik bir vakanın eğlence programlarında tartışılan bir vakaya dönüştürülmesi, gazeteciliğin her türlü etik ve deontolojik normunu ortadan kaldırıyor.
Engin ve Dilan Polat davası, Türk kamuoyu tarafından yargının işini nasıl vicdanla yaptığını görmek ümidiyle yakından takip edildiği bir davadır. Ama ne oldu? Kamuoyunda çokça konuşulan davalardan biri ama farkedilen tek şey, cezaevinden çıkarken daha ‘güçlü’ insanların palyaço görüntüleri oldu.
Son zamanlarda, yeni seçilen Türkiye Güzeli'nin kendisine yönelik bir öfke ve eleştiri dalgasına yol açmasıyla Türk kamuoyu güzellik uzmanı olmaya çalışıyor. Bu ‘'uzmanlara” göre, seçilen kızın güzelliği ‘evrensel güzellik standartlarına’ uymuyormuş.
Bunlar uzun zamandır dikkatimizi çeken sadece 3 örnek ve onlar sayesinde ekonomik krizi, sokak köpeklerine ötenazi yapılmasını, Türkiye topraklarındaki Suriyeli mültecileri ve ülkenin diğer birçok acil sorununu unuttuk ya da unutturdular bize!
Bu 3 örneği takip edip aynı zamanda analiz ederken, Fransız filozof Guy Louis Debord'un 1967'de yayınlanan "Gösteri Toplumu" adlı eserini hatırladım. Gösteri toplumunun özelliklerinden birinin, temsili gösteriler aracılığıyla sunulması olduğunu söylüyor. Topluluk üyelerinin en çok arzuladığı yüzeysel yaşam tarzıdır. Modern tüketim toplumunda........