Zam var, geçim yok: Asgari ücret ortalama oldu, açlık sınırının altında

Yüksek enflasyonun kalıcılaştığı, asgari ücretin istisna olmaktan çıkıp fiilen ortalama ücrete dönüştüğü bir ekonomik düzende 2026 yılına giriyoruz. Nominal artışlara rağmen açlık ve yoksulluk sınırlarının altında kalan asgari ücret, milyonlarca çalışan için bir geçim güvencesi olmaktan uzaklaşmış; yaşamı sürdürme mücadelesinin adı hâline gelmiştir.

Ücretlerin satın alma gücü hızla aşınırken gelir dağılımındaki bozulma derinleşmekte, refah artışı yerini kalıcı bir yoksullaşmaya bırakmaktadır. 2026 mali yılı için açıklanan asgari ücret, yüksek enflasyon, reel ücret kayıpları ve artan yaşam maliyetlerine rağmen beklentilerin oldukça altında kalmıştır. 2025 yılında 22 bin 104 TL olan net asgari ücretin '’lik artışla 28 bin 75 TL’ye yükselmesi, açlık sınırının dahi altında kalan bir gelir düzeyine işaret etmektedir. Üstelik bu tutarın fiilen ortalama ücret hâline gelmiş olması, sorunun geçici değil, yapısal olduğunu daha görünür kılmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde asgari ücretle çalışanların oranı sınırlıyken, Türkiye’de çalışanların büyük bölümünün asgari ücret ve çevresinde gelir elde etmesi—özel sektör çalışanlarının yaklaşık b’sinin asgari ücretin fazlasına kadar ve altında ücret alması—orta sınıfın hızla eridiğini ve geçim krizinin toplumsal bir nitelik kazandığını göstermektedir. Bu tablo, sorunun yalnızca ücret artışlarıyla çözülemeyecek kadar derinleştiğini; merkezi ve yerel yönetimler açısından daha güçlü, bütüncül sosyal ve ekonomik politikaların artık bir tercih değil, zorunluluk hâline geldiğini açık biçimde ortaya koymaktadır.

1 Ocak 2026’dan itibaren geçerli olacak net asgari ücret 28 bin 75 TL olarak açıklandı. Bu tutar, 2025 yılı başında belirlenen ve yıl boyunca sabit kalan 22 bin 104 TL’lik asgari ücrete göre '’lik bir artış anlamına geliyor. İlk bakışta bu oran, aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere, 2026 yılı için uygulanacak yeniden değerleme oranı olan %,49’un üzerinde kalıyor ve TÜİK’in Aralık 2025 verilerine göre ',44 olarak açıklanan gıda enflasyonuyla da yaklaşık aynı düzeye denk düşüyor. Ancak aynı artış oranı, TÜİK’in yaklaşık 2 ve ENAG’ın W düzeyindeki yıllık enflasyon tahmininin belirgin biçimde gerisinde kalıyor.

Tablo: 2005-2025 Yılları Yeniden Değerleme ve TÜFE Oranları

2025 yılı boyunca asgari ücretin sabit tutulması, çalışanların alım gücünde belirgin bir erimeye yol açtı. Kasım ayı hariç tutulduğunda, asgari ücret neredeyse her ay ortalama %3 civarında reel değer kaybetti. Bu tablo, 2026 için yapılan artışın gerçek anlamda bir refah artışından çok, yıl içinde biriken kaybın sınırlı bir telafisi olduğunu ortaya koyuyor. Üstelik asgari ücretin yılda yalnızca bir kez belirlenmesi, düşük gelirli kesimlerin alım gücünü korumak bir yana, reel gelir kaybını kalıcı ve yapısal hâle getiren temel sorunlardan biri olarak karşımıza çıkıyor.

Benzer bir tablo 2024 ve 2025 verilerinde de görülüyor. 2024’te enflasyon D,38 olarak gerçekleşirken, asgari ücret artışı 0’da kaldı; bu da asgari ücretlinin satın alma gücünde yaklaşık ’lik bir reel kayba neden oldu. 2025 yılı enflasyonunun 2 düzeyinde gerçekleşeceği varsayıldığında, son iki yılın birikimli kayıpları dikkate alındığında, 2026 için belirlenen '’lik artışın yetersizliği çok daha net biçimde ortaya çıkıyor.

Dolayısıyla mesele yalnızca açıklanan nominal artış oranı değildir. Asıl sorun, asgari ücretin yaşam maliyetleri karşısındaki reel konumu ve toplumsal refah içindeki payıdır. Yanıtlanması gereken temel soru ise şudur: Yapılan bu artış, çalışanların yaşam standardında kalıcı bir iyileşme mi sağlıyor, yoksa yalnızca geçmiş kayıpların küçük bir bölümünü telafi eden geçici bir düzeltme mi sunuyor?

Asgari ücretin uzun vadeli seyrine bakıldığında, alım gücündeki erimenin boyutu çok daha net görülmektedir. TCMB verilerine göre 2005 yılında asgari ücretle yaklaşık 19 gram altın alınabilirken, bu miktar 2010 ve 2015 yıllarında 10 grama, 2020’de ise 7 grama kadar gerilemiştir. 2024’te yeniden 10 gram seviyesine ulaşılsa da, 2025’te bu tutar 3,5 grama düşmüş; 2026 yılı başı itibarıyla ise asgari ücretle yaklaşık 4,6 gram altın alınabilir hâle gelmiştir. Asgari ücretin 2026 mali yılı boyunca sabit kalacağı ve altın fiyatlarındaki artış eğiliminin süreceği dikkate alındığında, yılsonunda bu alım gücünün daha da düşmesi kaçınılmaz görünmektedir.

Dolar bazında tablo ilk bakışta daha farklı görünmektedir. Asgari ücret 2005’te 260 dolar, 2010’da 390 dolar seviyesine yükselmiş; 2015 ve 2020 yıllarında da yaklaşık aynı düzeyde kalmıştır. 2024’te 660 dolara kadar çıkan ücret, 2025 yılı sonunda 520 dolara gerilemiş; 2026 yılı başında ise yaklaşık 655 dolar seviyesine ulaşmıştır. Ancak asgari ücretin yıl boyunca sabit kalacağı ve kur baskısının devam edeceği düşünüldüğünde, dönem sonunda dolar karşılığının da yeniden gerilemesi olasıdır.

Bu tablo, asgari ücretin dolar cinsinden zaman zaman artmış görünmesine rağmen, bu artışların büyük ölçüde kur hareketlerinden kaynaklandığını göstermektedir. Ücretlinin temel ihtiyaçlar karşısındaki reel konumunda ise aynı ölçüde bir iyileşme söz konusu değildir. Altın, bu açıdan asgari ücretin zaman içindeki gerçek değer kaybını daha açık biçimde ortaya koyan bir gösterge olarak öne çıkmaktadır. 2026 için yapılan '’lik artış, altın karşılığına çevrildiğinde aylık bazda yalnızca yaklaşık 1,1 gramlık bir artışa denk gelmekte; bu da son yirmi yılda biriken kaybı telafi etmekten oldukça uzaktır.

TÜRK-İŞ’in mutfak harcaması verileriyle birlikte değerlendirildiğinde tablo daha da çarpıcı hâle gelmektedir. Gıda harcamalarındaki yıllık artışın yüksek seyrettiği bir ortamda, asgari ücretteki artış daha ilk aşamada mutfak enflasyonuna yenilmektedir. Bu nedenle ücretin dolar bazında yükselmiş görünmesi, ücretlinin yaşadığı reel kaybı telafi etmeye yetmemektedir.

Altın, asgari ücretin zaman içindeki gerçek değer kaybını ölçen en sade göstergelerden biri olurken; dolar, ücretin yalnızca uluslararası ölçekteki nominal karşılığını yansıtmaktadır. Ancak içerdeki hayat pahalılığı ve zorunlu harcamalar dikkate alındığında, bu nominal artışların ücretlinin refahında kalıcı bir iyileşmeye işaret etmediği açıktır. Bu iki gösterge birlikte okunduğunda, ücretli kesimin uzun vadede yapısal bir yoksullaşma süreciyle karşı karşıya olduğu net biçimde ortaya çıkmaktadır.

Tablo: Asgari Ücretin Zaman İçinde Eriyen Alım Gücünün Karşılığı

2005–2026 dönemi üzerinden yapılan bu karşılaştırmalar, asgari ücretin bazı yıllarda dolar ve euro cinsinden artmış görünmesine rağmen, gelirinin büyük bölümünü gıda harcamalarına ayırmak zorunda kalan ailelerin gerçek yaşam koşullarında bir iyileşme olduğuna dair yorumların eksik kaldığını göstermektedir. Satın alma gücündeki değişimi esas alan, özellikle gıda başta olmak üzere zorunlu giderlerdeki........

© 12punto