ABD deniz harp lojistiğinde Yunan faktörü |
İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD’nin küresel lojistik gereksinimleri, tarihin en büyük deniz taşımacılığı seferberliğini ortaya çıkardı. ABD, savaşın ilerleyen yıllarında Liberty ve Victory sınıfı efsane kuru yük ve T2 sınıfı tankerler ile rekor sayılacak zamanda devasa bir filo yarattı. ABD’nin toplam gemi inşa kapasitesi 1943’te zirve noktasına ulaşmış ve o yıl boyunca tüm sınıflardan toplam 2.700’den fazla askeri ve ticari gemi teslim edilmiştir. Bu sayı, dünya denizcilik tarihinde tek bir yıl içinde üretilmiş en büyük gemi filosudur.
Liberty, Victory ve T2 tankerlerinin yapım süreleri ile tonajları birlikte değerlendirildiğinde, savaş dönemi Amerikan gemi inşasının ölçeği daha iyi anlaşılır. 10.000 DWT kapasiteli Liberty gemileri ortalama 30–45 gün içinde inşa ediliyor, rekor olarak 4 gün 15 saatte tamamlanan bir gemiyle hız sınırlarını zorluyordu. Daha gelişmiş makine ve kazan sistemlerine sahip 15.200 DWT kapasiteye sahip Victory gemileri ise genellikle 60–70 günde inşa ediliyor, bazı tersanelerde süre 55 güne kadar düşüyordu. Büyük petrol tankerleri olan 16.500 DWT kapasiteye sahip T2 sınıfı gemiler ortalama 70–90 gün arasında tamamlanıyor, yoğun üretim dönemlerinde bu süre 55 güne inebiliyordu. Bu üç gemi tipi, kısa sürede büyük tonajlı taşıma kapasitesi yaratılması sayesinde Müttefiklerin savaş boyunca ihtiyaç duyduğu yük, yakıt ve malzemenin kesintisiz biçimde akmasını sağlayarak zaferin lojistik temelini oluşturdu. Sadece 1943 yılı içinde, ABD tersanelerinin günde ortalama 8–10 gemi tamamladığı hesaplanmaktadır. Bu aşırı üretim hızı, savaşın seyrini lojistik üstünlük yoluyla belirleyen ana faktör olmuştur. Sonuç olarak Liberty gemileri yük ve malzemenin, Victory gemileri hassas ve yüksek öncelikli sevkiyatların, T2 tankerleri ise savaşın yakıtının taşınmasında rekor hızda inşa edilerek Müttefik zaferinin altyapısını oluşturmuştur.
Lojistik seferberliğin en büyük payını Pasifik cephesi aldı. Bu cephe tarihin en geniş coğrafyaya yayılan deniz lojistik gayretini gerektirdi. ABD’nin Pasifik’te savaşabilmek için ihtiyaç duyduğu her şeyin tamamı deniz yoluyla taşındı. Pasifik’te bir kıtanın içindeki demiryolu veya kara nakliye sistemine benzer bir altyapı bulunmadığından, denizden taşındı. Bu durum, Pasifik Cephesi’ni lojistik açıdan savaşın en maliyetli ve en karmaşık alanı hâline getirdi. Pasifik’e taşınan toplam yük, çeşitli kaynakların hesaplamalarına göre 1941–1945 arasında 50.000’den fazla denizyolu seferi ile yaklaşık 46 milyon ton seviyesine ulaştı. Bu yükün ezici çoğunluğu, ABD Donanması’nın lojistik kurumu olan US Navy Service Force (ServPac) ile ABD Ordusu’nun nakliye teşkilatı Army Transport Service (ATS) tarafından taşındı. Savaşın ilerleyen aşamalarında filo büyüdükçe ABD, özellikle 1943’ten sonra ticaret gemilerini de askeri nakliye sistemine entegre ederek yüzlerce sivil ticaret gemisini donanmanın hizmetine katmıştır.
Özellikle savaşın ilk yıllarında yani 1942 ve 1943 başında ABD dev bir filo inşa etmeye başlasa da Amerikan kuvvetlerinin ayakta kalmasını sağlayan en kritik unsurlardan biri müttefik ve tarafsız ülkelerin ticaret filolarıydı. Bu çerçevede Yunanistan, Norveç, Hollanda, Kanada, Danimarka ve İngiliz Milletler Topluluğu filoları hem Atlantik hem Pasifik ikmal hatlarında ABD’nin en yakın lojistik ortakları hâline geldi. ABD ile Yunanistan arasındaki ticaret filoları iş birliğinin geçmişi de bu döneme dayanır.
Yunan filosunun büyük bölümü savaşta gerek Atlantik gerekse Pasifik harekât alanlarında Amerikan ve İngiliz Donanmalarına hizmet etmek üzere kiralama üzerinden görev yaptı. Yunan bayraklı gemiler mühimmat, yakıt, erzak, inşaat malzemesi ve Lend-Lease (Ödünç – Kiralama) kapsamında gönderilen askerî yardımların taşınmasında önemli bir rol üstlenmişti. 1939’da yaklaşık 4,8–5 milyon DWT’lik kapasiteye sahip olan Yunan filosu, dünya tramp (tarifesiz) taşımacılığında ilk üç oyuncudan biriydi. Ancak savaşın başlamasıyla birlikte kiralama üzerinden ABD hizmetine giren gemiler Atlantik konvoyları, Murmansk hattı, Akdeniz’deki Alman-İtalyan hava saldırıları, Alman denizaltıları (U-boat) taarruzları ve mayın tehdidi nedeniyle filo çok kısa sürede ağır kayıplar verdi. Savaş boyunca yaklaşık 2200 Yunan ticaret gemisi kaybedildi. Bu kayıpların toplam tonajı 3,5 milyon DWT civarındaydı. Yunan ticaret filosunun ’i batmıştı. Yaklaşık 2500 Yunan ile 20,000 bu gemilerde çalışan Filipinli, Hintli, İngiliz, Norveçli, Mısırlı ve Karayiplerden gelen denizciler boğularak öldüler. Bu rakamlar, Yunan ticaret filosunun oransal olarak savaşın en ağır kayıplarından birini verdiğini ve neredeyse tamamen yok olduğunu gösterir. Genel olarak değerlendirildiğinde, savaş sırasında Anglosakson devletlerin ticaret filoları ile Norveç, Danimarka ve Hollanda’nın ABD’ye sağladığı ulaştırma katkılarının gerisinde olsa da Yunan deniz ticaret filosunun neredeyse tamamına yakınının kaybedilmiş olması önemlidir. ABD’nin savaş sonrası dönemde Yunan armatörlerine Liberty gemilerini uygun kredi koşullarıyla devretmesi de bu ağır kayıpların tanınması ve Yunan denizciliğinin yeniden kurulmasına verilen stratejik bir destek olarak değerlendirilmelidir.
ABD Donanması, I. Dünya Savaşı’nda bir yıl içinde 282 gemiden 1378 gemiye, II. Dünya Savaşı’nda ise 6000 gemilik bir güce ulaşmıştı. İkinci Dünya Savaşı’nda 6000 geminin yaklaşık 5000’e yakını yardımcı gemiydi. Bunların yarısından çoğu harp lojistiğine yönelikti. Bugün ABD donanması 293 muharip gemiye sahiptir. Bu durumda iki cepheli bir savaşı dahi yürütmesi mümkün değildir. Daha önemlisi ABD bugün bırakalım Pasifik’i, Atlantik cephesinde dahi kendi imkânlarıyla “deniz köprüsü- sea lift” kuramayacak durumdadır. Halbuki, 1945’ten 21. Yüzyıl başına kadar ABD donanması soğuk savaşı sadece üstün teknolojisiyle değil, lojistik yetenekleri ile kazanmıştı; tankerler, ağır yük gemileri, Ro-Ro’lar ve on binlerce denizci, Amerikan askeri gücünün intikal gücü olmuştu. Ancak bugüne gelindiğinde bu sistemin çöküşün eşiğinde olduğunu görüyoruz. ABD ticaret filosu tarihinin en düşük seviyesindedir. 1950’de büyük........