menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

5’inci nesil bir savaşın mı içindeyiz?

5 1
yesterday

Lafı dolandırmanın âlemi yok.

Kelimenin tam anlamıyla 5’inci nesil bir savaşın içindeyiz.

Olanı, biteni daha iyi anlamak ve anlamlandırmak için sayfaları yavaş yavaş çevirelim.

Bir aydan bu yana yaşananlara tek tek baktığımızda sanki ortada bir “talihsiz olaylar zinciri” varmış gibi görünüyor.

İşte mesele de zaten tam olarak bu, birilerinin bize “illa ki böyle düşünün” diye ittiriyor olması!

İşin kitabına bakarsak, 5’nci nesil savaş, olayları tekil gösterme, münferitmiş izlenimi verme üzerine kurulur. Büyük resmi anlamayanlar için her şey “kaza”, “tesadüf” ve “faili meçhul” olarak pazarlanır.

Tabi, artık kim ne kadar inanırsa ya da ne sonuç çıkarırsa!

Son günlerde tesadüf diye geçiştirilemeyecek kadar fazla “olağandışı” hadise, arka arkaya dizildi.

Önce Gürcistan’da Türk Hava Kuvvetleri’ne ait bir kargo uçağı düştü. Yirmi askerimiz şehit oldu. Olayın teknik boyutu konuşuldu, dosya kapandı.

Ardından Karadeniz’de ticaret gemilerimiz hedef alındı.

Kimin, neden yaptığını hala bilmiyoruz.

Sonra nereden geldikleri, hangi merkezden kumanda edildikleri açıklanmayan İHA’lar ortaya çıktı. Biri Ankara yakınlarında F-16 tarafından vuruldu, diğerleri İzmit ve Balıkesir Manyas hattında düştü ya da düşürüldü.

Tam bu gelişmelerin anlamını sorguluyorduk ki, bu kez Ankara’dan Libya’ya giden özel bir uçağın, Esenboğa’dan havalandıktan kısa süre sonra kaza kırıma uğradığı haberi geldi.

Uçakta sıradan insanlar yoktu.

Libya Genelkurmay Başkanı Muhammed el-Haddad, Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Futuri Gribel, Askerî Sanayi Kurumu Başkanı Tuğgeneral Mahmud el-Katawi, el-Haddad’ın danışmanı Muhammed el-Asavi Diab ve Savunma Bakanlığı fotoğrafçısı Muhammed Ömer Ahmed Mahcub...

Hepsi hayatını kaybetti.

Bu isimler, Genelkurmay Başkanı Selçuk Bayraktaroğlu’nun davetiyle Ankara’ya gelmiş, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve üst düzey askeri yetkililerle temaslarını tamamladıktan sonra memleketlerine dönüyordu.

Libya’ya varamadılar.

Burada durup düşünmek gerekiyor.

Muhammed el-Haddad, Türkiye’ye “yakın” kabul edilen bir isimdi. Trablus merkezli meşru hükümetin askerî kanadının başındaydı.

Hatırlayalım: 2019–2020 döneminde Halife Hafter güçleri Trablus’un kapısına dayandığında, bu hükümeti ayakta tutan şey Türkiye’nin askerî ve siyasi desteğiydi. O süreçte yapılan askerî eğitim, danışmanlık, SİHA, hava savunma sistemleri ve güvenlik iş birliği anlaşmalarının önemli bir bölümü doğrudan el-Haddad’ın inisiyatifiyle hayata geçirilmişti.

El-Haddad ideolojik bir “Türkiye sevdalısı” değildi; ama pragmatikti. “Trablus’un bekası kimle mümkünse onunla yürürüm” diyen bir askerdi.

Bu da onu otomatik olarak Türkiye-Katar hattına yakın bir konuma yerleştiriyordu.

Hafter-Mısır-BAE-Fransa eksenine açıkça karşıydı. Dahası, Doğu Akdeniz’de İsrail-Yunanistan-GKRY üçgeninin Türkiye’yi kuşatma girişimlerine karşı, Ankara’nın deniz........

© 12punto