Hallac-ı Mansur

15.Yüzyılın “meşhur” Şeyhülislamlarından Ebusuud’a, Hallac’ı Mansur’u destekleyenlerin durumu sorulduğunda şöyle yanıt verir: “Hallac-ı Mansur’un davası doğrudur diyene Hallac’a yapılan yapılır”

Peki Hallac’a ne yapılmıştı yeniden hatırlayalım mı?

Yaklaşık 9 yıl süren zindan hayatının sonrasında tekrar mahkemeye çıkarılır Hallac. Katline ferman yazılır. Akabinde kırbaçlanır, sonrasında burnu, kolları ve ayakları kesilir. Tabiri caizse lime lime edilir bedeni. Nihai olarak başı kesilir ve Dicle nehri üzerindeki köprüye dikilir. Gövdesi ise yakılır, külleri nehrin sularına savrulur.

Bir cana görülen bu revanın arkasında ya bir korku vardır ya da derin bir kin. Bu sebeplerin ışığında Hallac’ın kesik başı iki gün köprüde bekletildikten sonra Horasan’a gönderilir ve bölge bölge dolaştırılır.

Hallac 10. Yüzyılda böyle bir vahşetin sonrasında aramızdan ayrıldı. Ebu Suud 15.yüzyılda aynı vahşetin devam etmesini istiyor. Belki de bu dönemde yaşasa aynı görüşte olacak, Hallac’ı savunanların benzer biçimde katlini isteyecekti. Kendi yaşamıyor ama memleket olarak adını dört bir köşede yaşatıyoruz. Mesela Çorum’da Ebussud Efendi İlkokulu var. Okulun sitesinde misyon olarak şunlar yazılmış: “Atatürk İlke ve Devrimlerine bağlı, Cumhuriyet ilkelerinden ödün vermeyen, çalışkan, bilgi ve birikimlerini tüm insanlık yararına kullanan, sürekli öğrenen, yeteneklerini ön plana çıkaran, bilgili saygılı yenilikçi özgüveni gelişmiş 21.yy. değişen ihtiyaçlarına cevap verebilecek bireyleri yetiştirmek.”

Böyle bir misyon Ebussuud adıyla nasıl gerçekleştirilecek peki? İşte orası derin bir açmaz..

Konumuz Ebusuud değil, lakin bir zihniyetin tarihsel sürekliliğini görmek açısından bunlar çarpıcı gerçeklikler. Not almak gerek.

Dönelim Hallac-ı Mansur’a.

10.yüzyılın önemli isimlerinden biridir Hallac. Asıl Adı Hüseyin’dir. İran’ın Fars eyaletinde bulunan Beyzâ’nın kuzeydoğusundaki Tûr’da dünyaya gelen Hallac çocukluktan itibaren dini ilimlere yönelir. Sonrasında bütün hayatı da bu eğilim içerisinde geçer. Diyar diyar dolaşıp dine dair konuşmalar yapar, zamanla etrafında geniş kitleler oluşur, konuşma ve tutumu ilgi çeker, dikkatle izlenir. Kendi içindeki manevi yolculuğu da yıllar içerisinde büyür. Ona nispedilen “Enel Hak” söylemi de bu manevi derinliğin geldiği noktayı, hak içinde yok olmayı ifade eder; ilahlığı değil. Zaten Hallac ile ilgili ilk........

© 12punto