Tarikat, tasavvufa dayanır ve yol anlamına gelir. Bu yolda maksat Allah’a varma, ona ulaşma bilincini kavrama ve bu doğrultuda bir yaşam sürdürmedir. Yolun çıkış noktası ve değişmez yasası ise dünyevi olana yüz çevirme, ona aldanmama, azla yetinme, kanaat etme, haz bilincinden uzaklaşmadır. Dini sözlükte bunun karşılığı ise zühd’tür; acı olan şu ki bugün zühdü unutanlardan biri de tarikatlardır. Bu yanıyla tarikatların çoğu kendi tarihlerine ihanet içindedir, yaşamlarından, yaşadıklarından, konvoylu araçlarından biliyoruz.
Konvoylu araç demişken, artık tek başına cemaat olan Cübbeli Ahmet, bir konuşmasında tarikat liderlerine yönelik eleştirilere sert çıkmış ve şöyle söylemişti: “Yok Mercedes’e binmiş, cipe binmiş… Şerefsizler! Adam nereye bindi, indi sana ne.” Bu sözler aynı zamanda ihanetin belgesidir, iddia sahibinin iddiasını bir çöp gibi kullanıp atmasıdır. Kullandığı üslup kimliğini gösterir mi bilemeyiz, Cemil Meriç sözüdür “Üslubun kimliğindir.”
“Sana ne” kısmına gelirsek, elbette meselenin bizimle ilgili bir tarafı var. İnsan yaşadığı çağın tanığıdır, tanıklık doğrusu ve yanlışı ile konuşmayı gerektirir, şahitliğimizle mesulüz biz. Öte yandan farklı toplum kesimlerinin yarattığı bir etki ile şekilleniyor hayat; artık hiçbir şey birbirinden bağımsız ve ayrı değil. Etkileşim kaçınılmaz olduğu için, yaşamına etki eden her şey hakkında herkes söz sahibidir. Sözün meşruiyeti gücünü buradan alır.
?Mesele yalnızca makam........