Marketi gezdiğinizi düşünelim. Raflara göz gezdiriyorsunuz. Rafların ezici çoğunluğu paketli ''gıda''. Bu ''gıda''ların çoğu da şekerli gıda. Raflara o ürünleri koyan tedarikçi firmalar var. Bu firmalar marketteki diğer ürünleri de tedarik ediyor. Neredeyse tüm ürünler bu tedarikçi firmaların elinden geçiyor. Diyelim ki toplumu umursuyorsunuz. Petrol şirketlerinin, ilaç şirketlerinin, silah şirketlerinin farkındasınız. Ya bu gıda şirketlerinin... Ya bu tedarikçi şirketlerin? Bu şirketlere dair yazılan ne var? Tüm yazıların kaçta kaçı bu konuya ayrılmıştır? Mecliste kaç soru önergesi verilmiştir?
Peki, bu şirketlerin ürünlerini tüketen insanların yaşadığı sorunlar ve bu tüketimin toplumsal sonuçları nelerdir? Önemsiz midir bunlar? Daha önce değindik, bu ürünlerin tüketimi, metabolik sendromu, yaşam kalitesi düşüklüğünü, bilişsel becerilerin zayıflamasını, hatta suça eğilimi, nihayet suç faaliyetlerini, sağlık sisteminin yükünün artmasını ve daha nice sorunu beraberinde getiriyor.
Gözden kaçan daha temel bir sorun daha var. Evrensel İnsan Hakları Bildirgesinin 25. maddesine bakalım: ''Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlığı ve iyi yaşaması için yeterli yaşama standartlarına hakkı vardır; bu hak, beslenme, giyim, konut, tıbbi bakım ile gerekli toplumsal hizmetleri ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ya da kendi denetiminin dışındaki koşullardan kaynaklanan başka geçimini sağlayamama durumlarında güvenlik hakkını da kapsar.''
İnsanımız, özellikle de yoksullarımız, beslenemiyor. Üstelik sadece parasızlıktan da değil. Onlara daha ''ucuz'' sunulan ve ''gıda'' görünümlü yiyecekler nedeniyle beslenemiyorlar. Metabolik sendrom esasında tok tutacak denli fazla yiyeceğin yenmesine karşın vücudun ihtiyaç duyduğu........