Muhalefetin Dış Politikasında Yeni Bir Eşik mi?: Kaya Türkmen – Namık Tan Ekseninde Bir Beklenti

CHP’nin geçen hafta açıkladığı gölge kabine, muhalefetin uzun süredir dış politika alanında hissedilen sessizliğini sona erdirip erdirmeyeceği sorusunu yeniden gündeme taşıdı. İsimler elbette tek tek tartışılabilir; ancak dış politika gibi kurumsal hafıza, süreklilik ve uluslararası güven gerektiren bir alanda asıl belirleyici olan, bireysel profillerden çok ortaya konacak ortak vizyon, kadro uyumu ve sahadaki performans.

Bu nedenle dikkatler, doğal olarak, dış politika dosyasının emanet edildiği iki isme çevriliyor: Namık Tan ve Kaya Türkmen.

Bu tercih, CHP açısından basit bir kadro ilanından ziyade, nasıl bir dış politika dili arandığına dair örtük ama anlamlı bir niyet beyanı olarak da okunabilir.

Hâlen CHP’nin dış ilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcısı olan Namık Tan, Türkiye diplomasisinin son yıllardaki en kritik duraklarında görev yapmış bir isim. Washington ve Tel Aviv gibi, Türkiye açısından hem son derece hassas hem de yüksek dikkat gerektiren başkentlerde büyükelçilik yapmak, temsilin ötesinde kriz yönetimi, güven inşası ve stratejik sabır ister. Tan’ın bu görevleri yürütmüş olması, özellikle bugün aşınmış görünen kurumsal dış politika dili açısından önemli bir referans noktası.

Dışişleri Bakanlığı Sözcülüğü deneyimi de bu çerçevede ayrıca kayda değerdir. Sözcülük, yalnızca açıklama yapmak değil; devletin tonunu, sınırlarını ve mesajını aynı anda yönetme sanatıdır. Washington hattı ABD sistemini, Tel Aviv hattı ise güvenlik merkezli dosyalarda denge ve ihtiyatın önemini öğretir. Bunlar, Türkiye’nin bugün en fazla zorlandığı alanlardır.

Parti Meclisi’ne ve gölge kabineye seçilen Kaya Türkmen ise Dışişleri teşkilatında İsveç ve KKTC büyükelçilikleri dâhil olmak üzere; Londra, Paris ve Brüksel gibi Türkiye’nin dış politika reflekslerinin şekillendiği merkezlerde görev yapmış bir diplomat. Bu başkentlerde bulunmuş olmak yalnızca dosya bilgisi kazandırmıyor; aynı zamanda çok taraflı diplomasi dili, bağlam okuma becerisi ve kriz anlarında ölçüyü koruma refleksi de kazandırıyor. Bugün Ankara’da en fazla eksikliği hissedilen alanlardan biri de tam olarak bu.

Türkmen’in Dışişleri sonrası dönemde yazıları ve son kitabı aracılığıyla ortaya koyduğu yaklaşım, büyük iddialardan çok dinamik bir muhasebeye ve gelecek öngörüsüne dayanıyor. Dış politika gibi yüksek sesle değil, doğru tonla yürütülmesi gereken bir alanda bu yaklaşım önemli bir avantajdır. Diplomasi geleneğini aileden gelen bir miras olarak taşıması dikkat çekici; ancak asıl fark, bu mirası dogmatik........

© 10 Haber