Kişisel Kimya: Devletler Kurumdur, Kararları İnsanlar Alır

Diplomaside yıllar içinde şunu net biçimde görüyorum:

Bazen en kalın dosyaların, en sert bildirilerin, en yüksek makamların çözemediği bir mesele; doğru zamanda açılan tek bir telefonla, daha önce inşa edilmiş bir güven ilişkisi sayesinde çözülebiliyor. Bu bir efsane değil, romantik bir abartı hiç değil. Uluslararası ilişkilerin çoğu zaman açıkça konuşulmayan ama herkesin bildiği çıplak gerçeği bu.

Devletler elbette kurumsal yapılardır. Çıkarları vardır, hafızaları vardır, kırmızı çizgileri vardır. Ama bu kurumlar adına karar alanlar insandır. Ve insan faktörü, özellikle kriz anlarında, kâğıt üzerindeki dengelerden çok daha belirleyici hâle gelir. Karşınızda sizi tanıyan, niyetinizi okuyan, zor anlarda “bunu neden söylüyor” diye düşünen biri varsa, mesele artık sadece ülkeler arası bir dosya olmaktan çıkar; insanlar arası bir zemine iner. Fark tam da burada yaratılır.

Diplomaside bunu defalarca yaşıyorum. Resmî kanallar tıkandığında, protokol duvarları yükseldiğinde, kamuoyu baskısı süreci kilitlediğinde; geçmişte kurulmuş sağlam bir ilişki, kişisel bir itibar, samimiyetle atılmış küçük bir adım süreci yeniden akışkan hâle getirebiliyor. Bazen devlet başkanlarının bile çözemediği işleri, doğru ilişki ağına sahip insanlar çözebiliyor. Çünkü güven, yetkiden daha hızlı hareket ediyor.

Tarih, kişisel kimyanın yön verdiği ilişkilerle dolu. Churchill ile Roosevelt arasındaki bağ olmasa, İkinci Dünya Savaşı’nın seyri muhtemelen bambaşka olurdu. Buna karşılık Churchill ile De Gaulle arasındaki gerilim, aynı cephede yer almalarına rağmen ilişkileri sürekli zorladı.

Soğuk Savaş’ın son döneminde Reagan ile Gorbaçov arasındaki kişisel temas, nükleer silahlanma yarışının frenlenmesinde belirleyici rol oynadı. Kissinger’ın Çin açılımı da yalnızca bir devlet politikası değil; Zhou Enlai ile kurulan son derece dikkatli, karşılıklı saygıya dayalı kişisel bir diplomasi sürecidir.

Ters örnekler de az değil. Versailles sonrası dönemde liderler arası hırs, güvensizlik ve rövanş duygusu Avrupa’yı yeni bir felakete sürükledi. Daha yakın dönemde Netanyahu–Erdoğan hattında yaşanan sert kişisel kopuş, Türkiye–İsrail ilişkilerinin rasyonel bir zeminde ilerlemesini neredeyse imkânsız hâle getirdi. Suudi Arabistan ile Katar arasındaki “düşman........

© 10 Haber