Rumeysa’nın kız kardeşinin Nevşin Mengü’ye söylediği söz: ‘Annem ve babam muhafazakar ama…’

Yaşadığımız şu filmi biraz geriye sarıp tekrar seyredelim.

Belki o zaman Ela Rumeysa Cebeci ve Mehmet Akif Ersoy olayına farklı bir açıdan da bakabiliriz.

Oraya geleceğim ama önce daha acil gördüğüm bir konuda düşündüğümü yazayım.

Şunları dedi:

“Devletime güveniyorum. O nedenle cep telefonumun şifresini verdim. Hatta ikinci telefonumun şifresini de verdim.”

Hiç düşündük mü bu iki cümle ne anlama geliyordu?

Sizce bir vatandaş, içinde özel ve mahrem mesajlarının da bulunduğu bir telefonu savcılığa verirken ne düşünür?

Cevabı zor değil.

İçindeki, özel hayatı ile ilgili her şeyin gizli kalacağı, kimseye sızdırılamayacağından emin olmak ister değil mi.

Hele hele daha ön soruşturma aşamasındayken, bir suçlama yapılmamış, iddianame yazılmamışken…

Telefondaki özel hiçbir bilginin kullanılmayacağına eminim demek istemektedir…

Değil mi…

Bu cümle, bir vatandaş ile devleti arasındaki güven protokolunun ilk maddesidir.

Peki o devletine güvendi, güvendiği devlet ne yaptı?

Devlet ne yaptı, bir şey yaptı mı bilmiyoruz.

Ama daha ifadesi bitmeden, içindeki bütün özel konuşmalar, en mahrem ifadeler medyaya sızdı.

Aslında kanunen bir suçtu bu.

Peki kim sızdırdı?

Rumeysa “Ben Devletime güveniyorum” dediğine göre, teorik olarak güvendiği devlet sızdırdı diyebilir miyiz?

Hayır kimin sızdırdığını bilmiyoruz.

Bildiğimiz tek şey şu:

Devlet en azından sızmasını önleyemedi.

Oysa onun göreviydi.

Aynı şeyi Fenerbahçe Kulübü Başkanı Sadettin Saran için de söyleyebiliriz.

O da yurt dışındaydı.

“Devletime güveniyorum” diyerek geldi.

Peki güvendiği devlet ne yaptı?

En azından bir şey yapamadı.

Onun da en mahrem konuşmaları aynı yerlere sızdı.

Bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var.

Devlet şu ana kadar kimin sızdırdığını sormadı bile.

Oysa PKK, TUSAŞ fabrikasını bastığında dışarı sızan bir görüntü için Devlet anında harekete geçmişti.

Son bir........

© 10 Haber