Geçen yazımızı, II. Dünya Harbi'nden önce Almanya'dan kaçarak Türkiye'ye gelen bilim adamlarından biri olan iktisat profesörü Neumark'ın önemli uyarısı ile bitirmiştik. Tekrar hatırlatalım:
“Sizler gerçek hüviyetinize döndüğünüz an Avrupa'nın refahı ve medeniyeti yıkılır. Yine sizler Avrupa'nın tarihî düşmanısınız ve düşmanı olarak kalacaksınız.”
Prof. Neumark'ın bu sözleri hiç de abartılı değildir. Romen devlet adamı Djuvara'nın “TÜRKLÜĞÜ YOK ETMEK İÇİN 100 PLÂN” isimli kitabı da, bize aynı gerçeği hatırlatmaktadır.
Dedik ya, tarih, tarih, tarih! Batı'nın Sömürgeci ve Emperyalist tarihini ve kendi tarihimizi iyi bilirsek, bütün olan bitenleri, doğrularımızı ve yanlışlarımızı bir yol gösterici olarak karşımızda bulabiliriz.
DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR!
Prof. Niyazi Berkes ki, solun en saygın isimlerinden birisidir; “Türkiye'de Çağdaşlaşma” isimli araştırmasında, “Osmanlı düzenini teokratik bir düzen olarak tanımlayış yanlış ve yetersizdir. Ulemanın devlet ve dünya işlerinde kendi başına yargı yürütmek istemesi devlet gücünün çok aşındığı zamanlarda olmuştur” değerlendirmesini yapmaktadır. Hâlbuki, aydınlarımızın çok büyük bir bölümünün devletteki gerilemenin temel sebebinin İslâm Dini olduğunda birleşmektedirler ki, bu kesinlikle doğru değildir. B, Batı hayranlığının etkisiyle, ince ince yapılan bir din düşmanlığıdır. Bu düşüncede olanlar Avrupa'ya bakmalıdırlar. Avrupa devletleri Orta Çağda âdeta birer din devleti gibiydiler. Osmanlı ise hiçbir zaman bir din devleti olmamıştır. Berkes'e göre, yeniliklere karşı her tepkinin dinden kaynaklandığı şeklindeki görüş de yanlıştır. Meselâ bize hep, matbaaya din adamları karşı çıktı şeklinde bilgiler verilmiştir. Hâlbuki, bu da doğru değildir. Berkes'in belirttiğine göre, Ulemadan matbaanın kurulmasına bir tepki geldiğine dair hiçbir kayıt yoktur.
Niyazi Berkes, Rusya'da matbaanın 1711'de, yani bizden sadece 18 yıl önce Petro zamanında açıldığını belirtiyor (“Türkiye'de Çağdaşlaşma”, s. 558).
Asıl mesele bir memleketin vatandaşlarının Millî bir ruha, devletin Millî bir Ekonomiye ve Tam Bağımsızlığa sahip olmasıdır. Batılı dostlarımız tabiî ki böyle bir Türkiye istemezler. Onlar, Türkiye'nin 'kendilerine hiç itiraz etmeyecek bir dost' olmasını isterler ve bununiçin de her şeyi yaparlar. Biliniz ki, en büyük destekçileri de içimizde 5. KOL ajanı gibi faaliyet gösteren Batı Hayranı devşirilmiş aydınlardır.
Şunu da unutmamak gerekir ki, Türkiye, Tam Bağımsızlığını sağladıktan sonra Atatürk'le birlikte önemli gelişmeler yaşamıştır. Atatürk Devrimi ile başarılanlar, bu ülkenin yönetimi, liyakatli ve ehliyetli insanların ellerinde olduğu ve 'Emanet ehline verildiğinde', nelerin başarılabileceğini bize göstermiştir. Sahip olduğumuz siyasî yaklaşımlar, ne yazık ki, bunun görülmesini engelleyebilmektedir.
1838 SERBEST TİCARET ANTLAŞMASI!
Türkiye, İngiltere ile imzalanan Serbest Ticaret Antlaşması ile, giderek Batı Kapitalizmi ve Emperyalizminin açık pazarı duruma gelmiştir ki, bunun hikâyesi çok iyi bilinmelidir. Osmanlı Devleti, bu antlaşma ile İngiltere'ye ve sonra diğer Avrupa devletlerinin Türkiye'ye satacakları mallardan yüzde 3 gümrük vergisi alınmasını kabul etmiştir! İhraç ürünlerimizden ise yüzde 12 vergi alınacaktı!
Bu antlaşmayla, Osmanlı ülkesinde dış ticaretin denetimi, başta İngiltere olmak üzere, Avrupa devletlerinin eline geçmiştir. Bu ülkelerin tüccarları da, Osmanlı ülkesinde aracı olarak gayrimüslimleri tercih ettiler! Böylece l838 sonrasında önce toptan, ardından da perakende ticaret gayrimüslimlerin eline geçti. Türkler l838'den sonra, ticaret ve zanaatlardan yavaş yavaş tasfiye edildiler. 1838'den önce Türkler hem ticarette ve hem de zanaatçılıkta gayrimüslimlerin önündeydi. Osmanlı'da, gayrimüslimleri daha avantajlı duruma getiren ikinci olay da, Islahat Fermanı'dır (1856). Gayrimüslimler bu fermanla Müslümanlarla eşit siyasî haklara kavuştular ve cizyeden kurtuldular. Buna karşılık fermanda yer almasına rağmen askerlik yükümlülüğü altına girmediler. Böylece, imparatorluğun son dönemlerinde ard arda gelen savaşlarda, Türkler cephelerde erirken Hıristiyan ve Yahudiler işlerine güçlerine bakmaya, zenginleşmeye devam ettiler” (“Kanunî'den Vahdettin'e Osmanlı ve Batı”, s. 202)!
Serbest Ekonomi esasını uygulayan Osmanlı'nın gelişmekte olan sanayisi, çok geçmeden nefes alamaz bir hâle gelecektir. Meselâ, pamuk ipliği ithali sebebiyle, zamanla bu sanayi çökmüştür. İthal edilen boyalı bezler ipek sanayisini yıkmıştır. Bursa 25 bin okka ipek işleyen bin tezgâha sahipken, işlenen ipek miktarı 4 bin tona, tezgâh sayısı 75'e düşmüştür! Artık balyalarla ipekli ithal edilmektedir. Ankara'da tiftik imalâtı da gerilemiştir. Tiftik kumaş ihraç eden Ankara, ham tiftik ithaline başlamıştır! 1866 yılında kurulan Islâh-ı Sanayi Komisyonu belgelerinden, İstanbul'da, eskiden çok iyi durumda bulunan tabakhane esnafının, işyerlerini kapatma noktasına geldikleri, kumaşçı tezgâhlarının 30-40 yıl içinde 2750'den 25'e, kemhacı (bir çeşit ipek kumaş) tezgâhlarının 350'den 4'e, çatma yastıkçılar tezgâhlarının 60'dan 8'e indiği anlaşılmaktadır (Avcıoğlu, “Türkiye'nin Düzeni”, s. 54)! ./…
İngiltere Dışişleri Bakanı Palmerston, İstanbul'daki elçisine, “Serbest ticaret yoluyla Sultan'ın uyruklarının servet ve refahları artacak, sanayi önemli gelişme gösterecek, bunu gereken kişilere anlat” diye talimat verir (Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 373).
Takvim-i Vakayi'de liberalizmi öven, liberalizmle ülkenin İngiltere gibi olacağını iddia eden, aslında Batılı uzmanların kaleminden çıkmış yazılar yayımlanıyordu! ./…

QOSHE - TÜRKİYE NE YAPMALI? (3) - İsmail Şefik Aydın
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

TÜRKİYE NE YAPMALI? (3)

23 5
11.03.2024

Geçen yazımızı, II. Dünya Harbi'nden önce Almanya'dan kaçarak Türkiye'ye gelen bilim adamlarından biri olan iktisat profesörü Neumark'ın önemli uyarısı ile bitirmiştik. Tekrar hatırlatalım:
“Sizler gerçek hüviyetinize döndüğünüz an Avrupa'nın refahı ve medeniyeti yıkılır. Yine sizler Avrupa'nın tarihî düşmanısınız ve düşmanı olarak kalacaksınız.”
Prof. Neumark'ın bu sözleri hiç de abartılı değildir. Romen devlet adamı Djuvara'nın “TÜRKLÜĞÜ YOK ETMEK İÇİN 100 PLÂN” isimli kitabı da, bize aynı gerçeği hatırlatmaktadır.
Dedik ya, tarih, tarih, tarih! Batı'nın Sömürgeci ve Emperyalist tarihini ve kendi tarihimizi iyi bilirsek, bütün olan bitenleri, doğrularımızı ve yanlışlarımızı bir yol gösterici olarak karşımızda bulabiliriz.
DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR!
Prof. Niyazi Berkes ki, solun en saygın isimlerinden birisidir; “Türkiye'de Çağdaşlaşma” isimli araştırmasında, “Osmanlı düzenini teokratik bir düzen olarak tanımlayış yanlış ve yetersizdir. Ulemanın devlet ve dünya işlerinde kendi başına yargı yürütmek istemesi devlet gücünün çok aşındığı zamanlarda olmuştur” değerlendirmesini yapmaktadır. Hâlbuki, aydınlarımızın çok büyük bir bölümünün devletteki gerilemenin temel sebebinin İslâm Dini olduğunda birleşmektedirler ki, bu kesinlikle doğru değildir. B, Batı hayranlığının etkisiyle, ince ince yapılan bir din düşmanlığıdır. Bu düşüncede olanlar Avrupa'ya bakmalıdırlar. Avrupa devletleri Orta Çağda âdeta birer din devleti gibiydiler. Osmanlı ise hiçbir zaman bir din devleti olmamıştır. Berkes'e göre, yeniliklere karşı her tepkinin dinden kaynaklandığı şeklindeki görüş de yanlıştır. Meselâ bize hep, matbaaya din adamları karşı çıktı şeklinde bilgiler verilmiştir. Hâlbuki, bu da doğru değildir. Berkes'in belirttiğine göre, Ulemadan matbaanın kurulmasına bir tepki geldiğine dair hiçbir kayıt........

© Yeşilgiresun


Get it on Google Play