Batı Neden Gelişti, Biz Neden Geri Kaldı?
16. yüzyıla kadar dünyanın başta gelen hâkim güçlerinden biri Osmanlı Devleti'ydi. Düşününüz ki, Sultan Süleyman 1526 yalındaki Macaristan Seferini, Almanya'nın elinde esir olarak bulunan Fransa kralı Franvusa'yı kurtarmak için yapmıştı. Yine, dönemin önemli güçlerinden biri olan İngiltere Osmanlı'dan yardım istemekteydi!
16. yüzyıldan itibaren, okyanuslara sahili olan Avrupa Devletlerinin İspanya, Portekiz, İngiltere, Fransa ve Hollanda) yükselişi başlayacaktır. Bu, Osmanlı Devleti için de sonun başlangıcı olacaktır. Çünkü, Osmanlı Devleti bu devletlerle yarışacak şartlara sahip değildi. İngiltere, Fransa ve Hollanda dünya genelinde yaptıkları vahşi sömürünün kazanımlarını ticaretin gelişmesinde kullanmışlar, bu da, bu ülkelerde, Millî bir Burjuvazi'nin tarih sahnesine çıkmasını sağlamıştır.
Siz bakmayın Batılıların, Kanunî Sultan Süleyman'ı (Tahta çıkışı:1520, ölümü:1566), 'Muhteşem Süleyman' diye vasıflandırmalarına Süleyman'ın tahta çıktığı 1520 yılından bir yıl önce önlü denizci Macellan gemileriyle dünya turuna çıkmış ve 1519'da çıktığı limana 1522 yılında dönmüştü. Döndüğünde Avrupa'nın elinde artık bir dünya denizyolları haritası vardı. Evet, bu padişahımızın zamanında Akdeniz bir Türk Denizi hâline gelmiş ise de, keşiflerle okyanuslar önem kazanacaktır. Tabiî bunun öncesinde, Kristof Kolomb'un 1492 yılında Amerika'nın Doğu sahillerine ulaştığını kaydetmek gerekir ki, bunu İspanya ve Portekiz'in acımasız müstemlekecilik (sömürgecilik) dönemi izleyecektir. Bu iki devleti daha sonra İngiltere, Fransa ve Hollanda takip edeceklerdir. 19. Yüzyıla gelindiğinde ise, dünya artık Emperyalizm Çağı ile karşı karşıyadır. Önceden sanayileşen devletler dünya ticareti üzerinde söz sahibi olacaklar, pazarlarını geliştirmek için de sürekli bir rekabet içine gireceklerdir.
Bu gelişmeler ve sonrasındaki, milletlerarası sermayenin, kendi hâkimiyetlerini güçlendirmek amacını güden, Millî Devletleri tasfiye ederek, kendi kontrolleri altındaki Tek Dünya Devleti Projesini uygulamakta ne kadar kararlı olduklarını ve bu şer odaklarının bugüne kadar yaptıkları ve bundan sonra neleri yapabilecekleri üzerinde Türk aydınları ve siyasetçileri bilgi sahibi olmak durumundadırlar.

BİZ NİÇİN BAŞARAMADIK?
Bu yazı dizimizde ana hatlarıyla bu konu üzerinde duracağız. Çünkü geçmişte yapılan yanlışlarımızı iyi bilirsek, bunları gençlerimize öğretmeyi başarırsak, hiç olmazsa önümüzdeki yıllarda doğru adımlar atarak, gelecek yıllarda emperyalist devletlerin bölgemizde kaos yaratma hesaplarını bozacak millî yapıların gelişmesini ve bunların etkin güçler durumuna gelmelerini başarabiliriz.
Bize göre, dünyadaki gelişmeleri, daha sömürgecilik döneminden itibaren araştıran bir Türk aydınının milletine tavsiye edeceği ideoloji, milletlerarası sermayenin tezgâhından geçen ideolojilerin emrettiğini yapmak değil; Millî Düşünme Yeteneğini ve her konuda Millî Menfaatlerimize uygun davranmak disiplinini geliştirmektir. Dünyanın 1789 Fransız İhtilâlinden sonra sürüklendiği kaos ve sonrasındaki ideolojik kavgalar iyi incelenmelidir! Bu yapılabildiğinde, Emperyalist ülkeler merkezli 'Finans Kapitalin Dünya Hâkimiyeti Plânları' ve bunun insanlığın hayrına mı yoksa felâketine mi sebep olacağı konusunda bir fikre sahip olabiliriz. Bunun da bizi 'sürüden ayıran' çok temel bir gösterge olacağı bilinmelidir.
Batın'ın üstünlüğü onların çok zeki ve yüksek bir algıya sahip olmalarından mı kaynaklanmıştır? Tabiî ki, hayır! Öncelikle, Batı'da merhamet diye bir şey olmadığını hatırlatalım! Sömürdüğü kitlelerin daha mağdur bir hâle gelecekleri umurunda bile olmayan Batı'nın üstünlüğü, elindeki propaganda malzemelerini ve Doğulu aydının, Batı Medeniyetine olan hayranlığından kaynaklanan zaaflarını kullanarak, kendisini, sözde insan hakları ve demokrasi mücadelesi veren, dünyaya BARIŞI ve ADALETİ getirmeyi amaçlayan bir 'KUTUP' olarak göstermeyi başarmış olmasıdır. Kendi ülkemizden örnek verecek olursak, Batı'nın Türkiye'ye İngilizce ve Fransızca eğitimi benimsetmesi daha 1860'lı yılardadır! Dünyayı sömürmek amacıyla kullandıkları Serbest Piyasa Ekonomisini ise bize 1838 Balta Limanı Antlaşmasıyla kabul ettirmişlerdir!
1950'lerden sonra bu iş artık çığırından çıkacak ve 1956 yılında kurulan Orta Doğu Teknik Üniversitesi, eğitimi İngilizce olarak yapacaktır. Bu üniversiteyi kazananlar önce bir yıl bir hazırlık okurlar ve güya öğrendikleri İngilizce eğitimine (Tarzanca) hazırlıklı bir duruma gelirler. Bugün artık, bütün üniversitelerimiz bu 'Tarzanca İngilizce' ile eğitim görmektedirler! Geri kalışımızın en önemli unsurlarından biri Amerika'nın dayatmasıyla kabul ettiğimiz çarpık ve millî olmayan eğitim sistemidir.
Serbest Piyasa Ekonomisine gelince, dünyada ilk kez ve çok başarılı bir şekilde Plânlı Karma Ekonomi Sistemini uygulayan Türkiye'de bugün hemen bütün partilerin Batı güdümlü bu sömürü sistemi yerine Millî bir Ekonomi Modeli ortaya koyamamaktadırlar! Bu da Batı'ya nasıl bir bağımlılık içinde olduğumuzun hazin bir göstergesidir.

TÜRKİYE'NİN DÜŞMANI KİM?
Türk aydınları 1980 12 Eylül Askerî Darbesine kadar kendilerini Ant-i Emperyalist olarak tanımlamıştır. Fakat Prof. İdris Küçükömer daha 1970 yılında, Türkiye'de aslında sağın sol yani Ant-i Emperyalist; Solun ise aslında SAĞ'I temsil ettiğini iddia etmiştir. Cemil Meriç gibi, Alev Alatlı gibi Solda fikir yürüten Türk aydınlarının (Kemal Tahir'i ve Attilâ İlhan'ı de bu gruba katabiliriz) daha sonraki yıllarda SAĞ'A intisap etmeleri de bunun ihmal edilmemesi gereken bir sosyal gerçek olduğunu göstermektedir.
Nitekim geçmişin en önemli Ant-i Emperyalist odaklarından Cumhuriyet Gazetesi'ne bugün kim Ant-i Emperyalist diyebilir? Ben bile şahsen 40 yıl sürekli olarak okuduğum bu gazeteyi 2000'lerin başlarında terk ettim!
Rusya'ya, takip ettiği Suriye ve PKK siyaseti nedeniyle bazı eleştiren yönelten Sabah Gazetesi yazarı Salih Tuna bile, “Türkiye'ye tehdidin merkez üssü bellidir” diyerek, tehdidin ana merkezinin ABD ve Batı olduğunun altını çizmektedir!
İlginçtir, 12 Eylül'den önce bizim Amerikancı zannettiğimiz Mehmet Barlas bile
“NATO'da ne işimiz var” aşamasına gelmiştir iyi mi?
Bugün bu söylemi en sık dile getirenlerin Sabah Gazetesi yazarları olduğunu biliyor musunuz? Bu gelişmeler bizi geleceğe daha umutlu bakmaya sevk etmektedir. Umarız Türkiye Atatürk Devrimi'nin önemini yeniden kavrayacak ve uygulayacak sıçramayı yapacaktır. Yapmak zorundadır. ./…

QOSHE - TÜRKİYE NE YAPMALI? (1) - İsmail Şefik Aydın
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

TÜRKİYE NE YAPMALI? (1)

18 16
26.02.2024

Batı Neden Gelişti, Biz Neden Geri Kaldı?
16. yüzyıla kadar dünyanın başta gelen hâkim güçlerinden biri Osmanlı Devleti'ydi. Düşününüz ki, Sultan Süleyman 1526 yalındaki Macaristan Seferini, Almanya'nın elinde esir olarak bulunan Fransa kralı Franvusa'yı kurtarmak için yapmıştı. Yine, dönemin önemli güçlerinden biri olan İngiltere Osmanlı'dan yardım istemekteydi!
16. yüzyıldan itibaren, okyanuslara sahili olan Avrupa Devletlerinin İspanya, Portekiz, İngiltere, Fransa ve Hollanda) yükselişi başlayacaktır. Bu, Osmanlı Devleti için de sonun başlangıcı olacaktır. Çünkü, Osmanlı Devleti bu devletlerle yarışacak şartlara sahip değildi. İngiltere, Fransa ve Hollanda dünya genelinde yaptıkları vahşi sömürünün kazanımlarını ticaretin gelişmesinde kullanmışlar, bu da, bu ülkelerde, Millî bir Burjuvazi'nin tarih sahnesine çıkmasını sağlamıştır.
Siz bakmayın Batılıların, Kanunî Sultan Süleyman'ı (Tahta çıkışı:1520, ölümü:1566), 'Muhteşem Süleyman' diye vasıflandırmalarına Süleyman'ın tahta çıktığı 1520 yılından bir yıl önce önlü denizci Macellan gemileriyle dünya turuna çıkmış ve 1519'da çıktığı limana 1522 yılında dönmüştü. Döndüğünde Avrupa'nın elinde artık bir dünya denizyolları haritası vardı. Evet, bu padişahımızın zamanında Akdeniz bir Türk Denizi hâline gelmiş ise de, keşiflerle okyanuslar önem kazanacaktır. Tabiî bunun öncesinde, Kristof Kolomb'un 1492 yılında Amerika'nın Doğu sahillerine ulaştığını kaydetmek gerekir ki, bunu İspanya ve Portekiz'in acımasız müstemlekecilik (sömürgecilik) dönemi izleyecektir. Bu iki devleti daha sonra İngiltere, Fransa ve Hollanda takip edeceklerdir. 19. Yüzyıla gelindiğinde ise, dünya artık Emperyalizm Çağı ile karşı karşıyadır. Önceden sanayileşen devletler dünya ticareti üzerinde söz sahibi olacaklar, pazarlarını geliştirmek için de sürekli bir rekabet içine gireceklerdir.
Bu gelişmeler ve sonrasındaki, milletlerarası sermayenin, kendi hâkimiyetlerini güçlendirmek amacını güden, Millî Devletleri tasfiye ederek, kendi kontrolleri altındaki Tek Dünya Devleti Projesini uygulamakta ne kadar kararlı olduklarını ve bu şer odaklarının bugüne kadar yaptıkları ve bundan........

© Yeşilgiresun


Get it on Google Play