İngiltere, tarafsız kalmamız kaydıyla kapitülâsyonların kaldırılmasını bile kabul ediyordu! Ne var ki, Enver Paşa'nın, Almanların bu harpten galip çıkacağına inancı tamdı! Eğer Almanlarla birlikte olursak, biz de pastadan pay alabilecek; meselâ, Balkan Harbi'nde kaybettiğimiz toprakları geri alabilecektik! Hâlbuki, Duyûn-ı Umumiye Başkanı Sir Adam Block Türk dostlarını şöyle uyarmaktaydı: “Almanya kazanırsa Alman sömürgesi olursunuz. İngiltere kazanırsa mahvoldunuz demektir” (Doğan Avcıoğlu, Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 33)!
Neticede, Dimyat'a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olduk! Enver Paşa'nın ihtirası yüzünden girdiğimiz bu harp, imparatorluğun yıkılmasına, çok daha büyük toprakları kaybetmemize sebep olacak; Anadolu viraneye dönecek ve İttihatçıların büyük gafletleri yüzünden, Osmanlı'nın bu şekilde tarih sahnesinden ayrılması, emperyalist devletlerin Orta Doğu'yu istedikleri gibi şekillendirmeleri imkânını onlara bahşedecektir. Bölgemizde bir Siyonist İsrail Devleti'nin kurulması ve Filistin halkının halen çekmekte olduğu acılar işte bu vahim yanlışların sonuçlarıdır.
“Milletlerin kaderlerini tayin hakkı” ilkesini savunma iddiasındaki Wilson, bu ilkenin Türklere ve Müslümanlara uygulanmayacağının çarpıcı bir örneğini Filistin'de “Yahudi Yurdu” kurulması konusunda vermiştir. İngiltere, Balfour Bildirisi ile (Kasım 1917) bunu tanımıştı. Siyonistlerin baskısıyla, Wilson da, 1918 Ağustosunda, kişisel olarak Balfour Bildirisi'ni imzalamış ve böylece Müslüman Filistinlileri yurtlarından kovup, dışarıdan Yahudi göçmen getirmeye dayanan İsrail Devleti'nin temelleri atılmıştır. O tarihte Filistin'de 600 bin Müslüman, 75 bin Hıristiyan ve sadece 65 bin Yahudi yaşamaktaydı (Doğan Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s.304, 308)!
Yahudileri destekleyen bu politikaların sonunda Birleşmiş Milletler'in 14 Mayıs 1948 tarihinde aldığı bir kararla İsrail Devleti kurulacaktır. Gerçi bu kararda bir Filistin Devletinden de bahsedilmekte ise de, iki devletin sınırları ortaya konulmamıştır! Bu skandal bir karardır. Çünkü yeni kurulan devletin sınırları belli değildir! Türkiye bu Siyonist Devleti ilk tanıyan ülkelerden biri olacaktır. Yine bu tarihte basın dünyamıza katılan Hürriyet Gazetesi ile Hayat Mecmuası yaptıkları yayınlarda bol bol 'Medeni İsrail'den örnekler vereceklerdir!
Günümüzde utanmazca sürdürülen yalanlarla bu gerçekler örtülmeye çalışılmaktadır. Bunların amacı 'çağdaş, Batılı bir devlet olan İsrail'in desteklenmesini sağlamak ve 'topraklarını Yahudilere sattıkları' yalanı ile itibarsızlaştırılan Filistinlilerin bağımsızlığı hak etmedikleri anlayışını topluma benimsetmektir. Bu anlayışın, Büyük Atatürk'ten sonra bu devletin Batı'ya peşkeş çekilmesi ve her yönüyle Batı'yla bütünleşme çabalarının arttığı İnönü iktidarında başladığını da hatırlatalım.
Atatürk'ün Filistin Hassasiyeti!
Atatürk'ün, Hindistan'ın Bombay Chronick gazetesine verdiği bir mülâkatta söyledikleri, Filistin konusunda ne kadar yüksek bir hassasiyete sahip olduğunu da göstermektedir. Bombay Chronick gazetesi, bu mülâkatı, “Filistin'e el sürülemez. Kemal Paşa Avrupa'ya ihtar ediyor! Türkler mukaddes topraklarda yabancı hâkimiyetine tahammül etmeyeceklerdir” başlığı ile manşetten vermiş.
Dahiliye Vekili Şükrü Kaya'nın 20.08.1937 tarih, 5476/7/1 K sayı ile Başvekâlet yüksek makamına gönderilen tercüme metinden anlaşıldığına göre, Atatürk şu çok önemli tespitleri yapmış: “Arapların Avrupa siyasetine nüfûz edemeyip, bu sözde istiklâl kelimesine inandıkları ve bu uğurda Arap memleketlerini Avrupa emperyalizmine esir kıldıkları şayanı teessüftür. Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz, vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kâfi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için, İslâmiyet'in mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hıristiyanların nüfûzunun altına girmesine mâni olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki, buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslâmiyet'e lakayt olmakla itham edildik. Fakat bu ithamlara rağmen Hazreti Peygamberin son arzusunu yani mukaddes toprakların daima İslâm hâkimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız” (Necdet Sevinç, Yeniçağ gazetesi, 18.05.2005).
Yazar Altemur Kılıç'ın belirttiğine göre, bu belge Matbuat Umum Müdürlüğü antedini taşımakta ve aslı Ankara'da Millî Arşiv'de 030 10 266 793 25 numaralı dosyada saklı tutulmaktadır (Yeniçağ, 3.02.2009).
Atatürk bu uyarıyı, Filistin'deki İngiliz yönetimine karşı ayaklanan Arapları desteklemek için yapmıştır. Osmanlı döneminde barış içinde yaşayan Filistinliler, İngiliz işgalinden sonra büyük sıkıntılar çektiler. Bu mukaddes topraklara büyük bir Yahudi göçü başladı. Bunu protesto eden Filistinliler, 1936'da büyük bir ayaklanma başlattılar. Fakat, İngilizler bu ayaklanmayı, Siyonist Yahudi milislerin işbirliği ile kanlı bir şekilde bastırdılar. Atatürk'ün bu uyarısı, Arap dünyasında büyük bir heyecan yaratmış ve Atatürk lehinde çeşitli gösteriler yapılmıştır.
İnancımız odur ki, Atatürk bir 10 yıl daha yaşamış olsaydı, II. Dünya Harbi'nden sonra bağımsızlıklarına kavuşan Ortadoğu'nun kardeş Müslüman ülkeleri Sadabat Paktı'nda birleşecekler ve hep birlikte emperyalist devletlere karşı bir set oluşturacaklardı. İsrail tüm coğrafyamızı tehdit eden Siyonist siyasetini uygulamak imkânını asla bulamayacaktı. Emperyalist devletlerin bölgemize bu boyutlarda bir müdahalelerinin söz konusu olmasının nedeni onlarla yaptığımız ittifaklardır. Hâlâ daha AB'ye girmekle Türkiye'nin ileri milletler seviyesine ulaşacağına inanan gafillerin varlığı da bir gerçek değil midir?
Bazı İslâmcı çevreler, ısrarla, Atatürk'ün Filistin hakkında böyle bir sözünün olmadığını iddia etmektedirler! Bunun bir sebebi de, hiç araştırılmadan, Atatürk'ün bu sözleri, Meclis'te yaptığı bir konuşmada sarf ettiğinin söylenmesidir. Hâlbuki, belirtilen tarihlerde Atatürk'ün Meclis'te bir konuşması yoktur.
Araştırmacı Ertan Özyiğit de, bu mülâkatın 27.07.1937 tarihinde verildiğini belirtmektedir (TGRT, 16.2.2017).
Muhafazakâr bir yayın organı olan TGRT'de bile bu olay doğrulanırken, bazı İslâmcı çevreler inatla böyle bir şeyin olmadığını iddia etmektedirler! Bize göre, bu mülâkatın doğru olmadığı üzerinde bu kadar ısrarla durulmasının sebebi, Atatürk hakkında zihinlere yerleştirilen, tarihî gerçeklere aykırı ezberlerin bozulacağı endişesinin yanında, bu çevrelerin dış bağlantıları olsa gerektir!
Atatürk'ün Bombay gazetesine verdiği mülâkatta söyledikleri yaptıkları ile de uyumludur. Ne yazık ki, Atatürk'ten sonra Tam Bağımsız Türkiye, Batı hayranları eliyle, Batı'nın yörüngesine sokulmuş ve bu yüzden bölgemiz, Emperyalist Devletlerin kirli ve kanlı oyunlarına açık bir hâle gelmiştir.
2016 yılından itibaren AK Parti iktidarının dış politikasında Atatürk'ün politikalarına bariz bir yaklaşma görülmektedir. Rusya ile ilişkiler ve son olarak da İsrail'in Filistin haydutluğuna karşı çıkışta da bunu görmekteyiz. Umarız aynı samimiyetle devam etsin. Bu siyasetin Türkiye'ye dünya genelinde büyük itibar kazandıracağı, bölge devletleriyle ilişkilerimizi daha da kuvvetlendireceği ve emperyalist devletlerin bölgemizdeki kirli ve kanlı oyunlarına bir set çekeceği muhakkaktır.

QOSHE - FİLİSTİN'DE NELER OLUYOR? (5) (SON) - İsmail Şefik Aydın
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

FİLİSTİN'DE NELER OLUYOR? (5) (SON)

15 4
08.01.2024

İngiltere, tarafsız kalmamız kaydıyla kapitülâsyonların kaldırılmasını bile kabul ediyordu! Ne var ki, Enver Paşa'nın, Almanların bu harpten galip çıkacağına inancı tamdı! Eğer Almanlarla birlikte olursak, biz de pastadan pay alabilecek; meselâ, Balkan Harbi'nde kaybettiğimiz toprakları geri alabilecektik! Hâlbuki, Duyûn-ı Umumiye Başkanı Sir Adam Block Türk dostlarını şöyle uyarmaktaydı: “Almanya kazanırsa Alman sömürgesi olursunuz. İngiltere kazanırsa mahvoldunuz demektir” (Doğan Avcıoğlu, Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 33)!
Neticede, Dimyat'a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olduk! Enver Paşa'nın ihtirası yüzünden girdiğimiz bu harp, imparatorluğun yıkılmasına, çok daha büyük toprakları kaybetmemize sebep olacak; Anadolu viraneye dönecek ve İttihatçıların büyük gafletleri yüzünden, Osmanlı'nın bu şekilde tarih sahnesinden ayrılması, emperyalist devletlerin Orta Doğu'yu istedikleri gibi şekillendirmeleri imkânını onlara bahşedecektir. Bölgemizde bir Siyonist İsrail Devleti'nin kurulması ve Filistin halkının halen çekmekte olduğu acılar işte bu vahim yanlışların sonuçlarıdır.
“Milletlerin kaderlerini tayin hakkı” ilkesini savunma iddiasındaki Wilson, bu ilkenin Türklere ve Müslümanlara uygulanmayacağının çarpıcı bir örneğini Filistin'de “Yahudi Yurdu” kurulması konusunda vermiştir. İngiltere, Balfour Bildirisi ile (Kasım 1917) bunu tanımıştı. Siyonistlerin baskısıyla, Wilson da, 1918 Ağustosunda, kişisel olarak Balfour Bildirisi'ni imzalamış ve böylece Müslüman Filistinlileri yurtlarından kovup, dışarıdan Yahudi göçmen getirmeye dayanan İsrail Devleti'nin temelleri atılmıştır. O tarihte Filistin'de 600 bin Müslüman, 75 bin Hıristiyan ve sadece 65 bin Yahudi yaşamaktaydı (Doğan Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s.304, 308)!
Yahudileri destekleyen bu politikaların sonunda Birleşmiş Milletler'in 14 Mayıs 1948 tarihinde aldığı bir kararla İsrail Devleti kurulacaktır. Gerçi bu kararda bir Filistin Devletinden de bahsedilmekte ise de, iki devletin sınırları ortaya konulmamıştır! Bu skandal bir karardır. Çünkü yeni kurulan devletin sınırları belli değildir! Türkiye bu Siyonist Devleti ilk tanıyan ülkelerden biri olacaktır. Yine bu tarihte basın dünyamıza katılan Hürriyet Gazetesi ile Hayat Mecmuası yaptıkları yayınlarda bol bol 'Medeni İsrail'den örnekler vereceklerdir!
Günümüzde utanmazca sürdürülen yalanlarla bu gerçekler örtülmeye çalışılmaktadır. Bunların amacı 'çağdaş, Batılı bir devlet........

© Yeşilgiresun


Get it on Google Play