İttihatçıların ve Enver Paşa'nın Günahı Büyük!
Ne alâka diyebilirsiniz. Öyle ya, İttihatçılar yüz yıl önce tarih sahnesinden silinip gittiler. Bugün Filistin'de yaşanan dramla ne alâkaları olabilir ki? Öyle değil işte. Tarih Hocamız, geçmişte yapılan vahim hataların bedellerini gelecek nesillerin ödediğini hatırlatmak için şu cümleyi kurardı: “Dedeleri koruk yemiş, torunlarının dişleri kamaşmış!”
Koca İmparatorluğun yıkılıp gitmesinin ve o büyük acıların, kayıpların yaşanmasının sorumlusu olan, sözde, Abdülhamid diktatörlüğüne karşı Hürriyet Mücadelesi veren İttihat ve Terakki Partisi'nin Makedonya'daki eylemleri sonunda (Enver Bey'in ve Niyazi Bey'in dağa çıkmaları), ülkede kan dökülmesini istemeyen Sultan Abdülhamid, 1876 Anayasasını yeniden yürürlüğe sokmuş ve bu hadise Sultan Abdülhamid'in otoritesine büyük bir darbe indirmişti. İttihatçılar artık devlette söz sahibi idiler fakat devletin etkili makamlarına gelebilmeleri de pek o kadar kolay değildi. Çünkü, İttihatçı kadro küçük subaylar ve aydınlardan oluşmaktaydı. Bu bakımdan halkın bunları kabullenmeleri mümkün değildi. Meşrutiyetin ikinci defa ilânıyla başlayan süreç devlette tam bir otorite boşluğu ve kargaşa yaratmıştı. Bu süreç 31 Mart 1909 vakasıyla sonuçlanmış; ayaklanan İstanbul'daki askerleri, Selânik'ten gelen Hareket Ordusu bastırmış ve bu arada Sultan Abdülhamid, çok sakil bir şekilde tahttan indirilerek Selânik'e sürgüne gönderilmiştir.
Sultan Abdülhamid'in Tattan İndirilmesi
Sultan Abdülhamid hatıralarında, 31 Mart hâdisesinden sonra, yakışıksız bir şekilde tahttan indirilmesi hakkında şunları söyler: “Beni hal'den ziyade, hal'in tebliğ şekli müteessir etti. Âyandan, mebuslardan bir heyet seçmişler. Sellemehüsselâm (gelişigüzel-saygısızca) odama kadar geldiler. Bunların içinde bulunan Tiranlı Esat Paşa, 'Seni millet azletti' dedi. (Hal') kelimesini bile bana karşı (azil) şekline koyarak tezlil ettiler (aşağıladılar). Zavallı millet! Kendisini bekleyen mukadderatı bilseydi” (Nurer Uğurlu, “II. Abdülhamid'in Hatıra Defteri”, s. 167)!
Arnavut Esat Paşa'nın Padişahla; 'Sen' diye konuşması büyük saygısızlıktı. Hâlbuki, bu nankör adam, Sultan Abdülhamid tarafından paşa yapılmıştı! Nitekim, Balkan Harbi sırasında Osmanlı'ya ihanet edecektir. İlginç olan ise, hiçbiri Türk olmayan, bu vasıfta bir hal' heyetinin seçilmiş olmasıdır!
Hal' heyetinde bulunması kendisine teklif edilen Tevfik Paşa, bunu reddettiği gibi, heyetteki isimleri öğrenince, Said Paşa'ya giderek, “Fetvanın Halifeye tebliği, bir dinî meseledir. Bu mühim mesele böyle bir heyete tevdi edilemez” diye itiraz etmiştir!
Kendisine bu heyette görev verilmek istenen Sahip Molla da, “Abdülhamid, bana çok eza çektirmiştir. Şimdi ona hal' tebliğine gitmek benim için zebunküşlük (zalimlik) olur” diyerek, bu teklifi reddeder. Hâlbuki, hal' heyetinde görevlendirilmeyi kabul eden, Arnavut Esat Paşa ve Gürcü Arif Hikmet Paşa Abdülhamid'in büyük iyiliklerini görmüş kimselerdi (Osman Selim Kocahanoğlu, “31 Mart Ayaklanması”, s. 309)!
Sultanın Özel Kalem Müdürü Tahsin Paşa'nın belirttiğine göre, hal' heyetinde bulunan Yahudi Emanuel Karaso, 1906 yılında, Sultan Hamid'e, Filistin'de bir Musevî Yurdu kurulması için arazî kiralamasını teklif eden heyette de vardı! Tahsin Paşa, o zaman Emanuel Karaso'nun kendisine, “Ben zat-ı şahaneyi bir daha görmeye geleceğim. Fakat bu sefer kendisinden bir atıfet ve lütuf istemek için değil...” dediğini kaydeder! Nitekim, 27 Nisan 1909 salı gecesi, Yıldız Sarayı'na gelen heyette, Emanuel Karaso da bulunacaktır (Cemal Kutay, “Bilinmeyen Tarihimiz”, s. 118)!
İttihatçıların Hürriyet Mücadelesi!
Bu arada, İttihatçıların Hürriyet Mücadelesinden de kısaca söz etmezsek olmaz. Bunun ne mene bir mücadele olduğunu anlayabilmek için İngiliz yazarı Andrew Mango'dan bir kaç alıntı yapmak yeterlidir diye düşünüyoruz.
Andrew Mango, dün de, günümüzde de Sultan Abdülhamid'e 'DİKTATÖR' suçlamasını yöneltenlere karşı şu gerçeği hatırlatır: “Sultanın pek de sert olmayan otokratik rejiminden yararlanan devrimci askerler, daha sonraki yıllarda kendi sahip oldukları güce karşı çıkılınca, çok daha sert davranacaklardı” (Mango, “Atatürk”, s.74)!
Andrew Mango bile, İttihatçıların, Abdülhamid dönemini aratacak boyutta bir müstebit idare kurdukları üzerinde durmaktadır! Tabiî, bu gerçeği kavrayabilmek için, önce, İttihatçı seviciliğinden ve tarihimize önyargıyla bakmaktan vazgeçilmelidir.
İzmir'deki Yahudi Alliance okulunun müdürünün, Bulgaristan'dan gelmiş olan Gabriel Arie'nin 1893'te yazdığı bir raporundan aktardığı şu gözlemler de, bu 'DİKTATÖR' suçlamasına çok açık bir cevap niteliğindedir: “Bir Bulgar Türkiye'ye gelince, onun gözüne ilk çarpıcı gelen, aldığı özgürlük dolu soluk oluyor. Kuramsal olarak despot bir hükümetin yönetimi altında olsa bile, insan anayasal bir devlette bulacağından daha fazla bir özgürlük duygusu yaşıyor… Hattâ, bir hükümetin varlığını bile hissetmiyor. İnsanı taciz eden polislerin, ağır vergilerin, yoğun kamu hizmetlerinde çalışma zorunluluğunun olmamasını sultanın gayrimüslim kullarının takdir etmeleri gerekir...” (Andrew Mango, “Atatürk”, s. 37).
Yâni, Osmanlı vatandaşları Osmanlı topraklarında dünyanın birçok ülkesine göre kısmen daha huzurlu ve sakin bir hayat yaşamaktalar! İşlerine güvenle gitmekte, evlerinde güvenle oturmaktalar. Fakat İttihatçılar için bunlar yeterli değildi. Onlar, Türkiye'yi Avrupa'ya bakarak yeniden yapılandırma arzusu içindeydiler. Avrupa ülkelerinin güçlü bir millî devlet yapısına sahip olduklarını ve bugün içinde bulundukları sosyal ve iktisadî gelişmeyi yüzyıllardır sürdürdükleri sömürgeci ve emperyalist politikalara borçlu olduklarını göremiyorlardı. Zaten, İttihat ve Terakki Partisi'nin kuruluşundaki MASONİK YAPI buna pek de müsaade edecek gibi değildi. Masonların amacı ise, Osmanlı topraklarında bir Yahudi Devleti kurmaktı! Bunun için de önce, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması gerekmekteydi!
Abdülhamid tahttan indirilmeseydi ve Osmanlı İmparatorluğu İttihatçılar eliyle I. Dünya Harbi'ne sürüklenmeseydi, tarihin çok farklı yazılacağı muhakkaktı. Eğer Osmanlı İmparatorluğu, İttihatçıların beceriksiz ellerinde tarihe intikal etmeseydi; Filistin'de bir İsrail Devleti'nin kurulması da mümkün olamazdı.
Gelecek yazımızda bu konu üzerinde duracağız. ./…

QOSHE - FİLİSTİN'DE NELER OLUYOR? (3) - İsmail Şefik Aydın
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

FİLİSTİN'DE NELER OLUYOR? (3)

9 1
25.12.2023

İttihatçıların ve Enver Paşa'nın Günahı Büyük!
Ne alâka diyebilirsiniz. Öyle ya, İttihatçılar yüz yıl önce tarih sahnesinden silinip gittiler. Bugün Filistin'de yaşanan dramla ne alâkaları olabilir ki? Öyle değil işte. Tarih Hocamız, geçmişte yapılan vahim hataların bedellerini gelecek nesillerin ödediğini hatırlatmak için şu cümleyi kurardı: “Dedeleri koruk yemiş, torunlarının dişleri kamaşmış!”
Koca İmparatorluğun yıkılıp gitmesinin ve o büyük acıların, kayıpların yaşanmasının sorumlusu olan, sözde, Abdülhamid diktatörlüğüne karşı Hürriyet Mücadelesi veren İttihat ve Terakki Partisi'nin Makedonya'daki eylemleri sonunda (Enver Bey'in ve Niyazi Bey'in dağa çıkmaları), ülkede kan dökülmesini istemeyen Sultan Abdülhamid, 1876 Anayasasını yeniden yürürlüğe sokmuş ve bu hadise Sultan Abdülhamid'in otoritesine büyük bir darbe indirmişti. İttihatçılar artık devlette söz sahibi idiler fakat devletin etkili makamlarına gelebilmeleri de pek o kadar kolay değildi. Çünkü, İttihatçı kadro küçük subaylar ve aydınlardan oluşmaktaydı. Bu bakımdan halkın bunları kabullenmeleri mümkün değildi. Meşrutiyetin ikinci defa ilânıyla başlayan süreç devlette tam bir otorite boşluğu ve kargaşa yaratmıştı. Bu süreç 31 Mart 1909 vakasıyla sonuçlanmış; ayaklanan İstanbul'daki askerleri, Selânik'ten gelen Hareket Ordusu bastırmış ve bu arada Sultan Abdülhamid, çok sakil bir şekilde tahttan indirilerek Selânik'e sürgüne gönderilmiştir.
Sultan Abdülhamid'in Tattan İndirilmesi
Sultan Abdülhamid hatıralarında, 31 Mart hâdisesinden sonra, yakışıksız bir şekilde tahttan indirilmesi hakkında şunları söyler: “Beni hal'den ziyade, hal'in tebliğ şekli müteessir etti. Âyandan, mebuslardan bir heyet seçmişler. Sellemehüsselâm (gelişigüzel-saygısızca) odama kadar geldiler. Bunların içinde bulunan Tiranlı Esat Paşa, 'Seni millet azletti' dedi. (Hal') kelimesini bile bana karşı (azil) şekline koyarak tezlil ettiler (aşağıladılar). Zavallı millet! Kendisini bekleyen mukadderatı bilseydi” (Nurer Uğurlu, “II. Abdülhamid'in Hatıra Defteri”, s. 167)!
Arnavut Esat Paşa'nın Padişahla; 'Sen'........

© Yeşilgiresun


Get it on Google Play