“Biz” diyorsam, kastım sadece Müslümanlar değildir, meali “Şüphesiz, iman edenler; Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sâbiîler’den de Allah’a ve âhiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler.” şeklindeki ayet (Bakara 2/62) gereğince muvahhitlerin tamamıdır.

Zira Tevhit akidesinin peygamberler yoluyla akışında bir kesinti yoktur. Kur’an’da hem bu akış, hem de kitap ehlinin Peygamber Aleyhisselam’ın risaletini inkar etmelerinin sebepleriyle, onun kendisine vahyedilende kararlık göstermesi şu mealdeki ayetlerle teyit edilmiştir:

“O, Nûh’a buyurduklarını, sana vahyettiklerimizi, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya buyurduklarımızı size din kıldı ki o dini ayakta tutasınız, o konuda ayrılığa düşmeyesiniz. Kendilerini davet ettiğin bu din müşriklere ağır geldi. Allah (dini tebliğ için) dilediğini seçer ve kendisine yöneleni doğruya iletir.

Onlar (peygamberlerin muhatapları), özellikle kendilerine dine dair bilgi geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden bölünüp parçalandılar. Rabbin tarafından belirli bir süre tanıma sözü verilmemiş olsaydı, aralarında hemen hüküm verilir, iş bitirilirdi. Onlardan sonra kitaba vâris kılınanlar da onun hakkında derin bir

şüphe içine düşmüşlerdir.

İşte bunun için sen çağrına devam et ve emrolunduğun gibi doğru çizgini sürdür. Onların arzularına uyma ve şöyle de: ‘Ben Allah’ın indirdiği bütün kitaplara iman ettim ve bana aranızda âdil davranmam emredildi. Allah bizim de rabbimiz, sizin de rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız size. Sizinle bizim aramızda mesele yok. Allah hepimizi bir araya getirecektir. Dönüş ancak O’nadır.’

İşte böylece sana da kendi buyruğumuzla bir ruh (Kur’an) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun; ama şimdi onu, dilediğimiz kullarımızı sayesinde doğruya eriştirdiğimiz bir ışık kıldık. Hiç şüphe yok ki sen doğru yolu, göklerin ve yerin yegâne sahibi olan Allah’ın yolunu göstermektesin. İyi bilinmeli ki bütün işler dönüp dolaşır Allah’a varır. (Şûrâ 42/13, 14, 15; 52-53)”

Yahudilerin ve Hıristiyanların Peygamber Aleyhisselam’ın risaletini inkarlarında, kendi peygamberlerine verilmiş kitaplar esasındaki şeriatlarının değil, ahlaki zafiyetlerini gizleme, iktidar hırslarını ve inanlar üzerinden oluşturdukları din tanımlı çıkarlarını koruma kaygısının etkili olduğu malumdur.

Nitekim, Ebu’l-Hasan el-Vâhidî “Esbab-ı Nüzûl”ünde “Kendilerine kitap verdiklerimiz onu kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Yine de içlerinden bir grup bile bile gerçeği saklıyorlar.” mealindeki ayetin (Bakara 2/146) nüzulünde, Yahudi alimi iken İslam’ı benimsemiş olan Abdullah b. Selam’ın şu sözlerini de naklederek zikrettiğimiz sebeplere vurgu yapmıştır:

“Bu âyet Abdullah b. Selam ve arkadaşları gibi ehl-i kitabın inananları hakkında nazil oldu. Bu zatlar Rasûlullah’ı (sav) kitaplarında zikrolunan sıfatı, meziyeti ve peygamberliği ile tanırlardı. Tıpkı bir gün onlardan biri çocuklarla beraber gördüğünde, kendi çocuğunu tanıdığı gibi…

Abdullah b. Selam demiştir ki: Elbette ben bir gün Rasûlullah’ı kendi oğlumdan daha kuvvetli ve daha iyi tanımıştım. Bu söz üzerine Ömer b. Hattab ona ‘Bu nasıl olur, ey İbn Selam?’ dedi. O da ‘Vallahi ben Muhammed’in gerçekten, yakin bir bilgi olarak Allah’ın elçisi olduğuna muhakkak şahitlik ederim. Halbuki kendi oğlum hakkında bu şahitlikte bulunamam. Zira ben kadınların ne getireceklerini bilemem’ dedi. Ömer de ‘Allah seni başarılı kılsın ey İbn Selam’ dedi.” (Trc.: Necati Tetik – Necdet Çağıl, Ketebe Yayınları, İstanbul 2019)

Bunlara göre, Mezopotamya Akdi’nin ilk muhatabı olan Hz. İbrahim’in (as) ilk evladı Hz. İsmail’i (as) atalarının terk etmek zorunda kaldıkları Orta Arabistan’a götürmesi, bu sayede Mekke şehrinin kurulması ve Hz. İbrahim’in Hz. İsmail’i yoklamaya gelişlerinden birinde Allah’tan aldığı emirle Beytullah’ı Hz. Adem tarafından atılmış temeli üzerinde Hz. İsmail’in yardımıyla inşa etmesi, Mircea Eliade’nin kullandığı kavramla “Dönüş mitosu”na nasıl bağlı ise, Hz. İsmail’in soyundan gelen Peygamber Aleyhisselam’ın da yine aynı mitos uyarınca atası Hz. İbrahim’in ikamet edindiği, Hz. İsmail’in doğduğu beldenin fethini murat etmesi mezkur mitosa kendiliğinden bağlı olmalıdır.

Bu bağlamda, Kudüs / Filistin yolunun İslam’a açılması için Peygamber Aleyhisselam’ın Hz. Üsâme’yi (ra) seçmelerinde kimi hikmetlerin bulunduğunu gözetmek gerekir.

Zira Hz. Üsâme, Peygamber Aleyhisselam’ın dadısı Bereke ile evlatlığı Zeyd b. Hârise’nin evliliğiyle “Peygamber evinde” doğmuştur.

Hz. İbrahim’den, Peygamber Aleyhisselam’a bir “ev misyonuna” varis olan her Müslüman ve muvahhit Mekke’ye olduğu kadar Kudüs’e de “dinin kıyamı” adına mecburdur.

QOSHE - Biz Kudüs’e mecburuz - Ömer Lekesiz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Biz Kudüs’e mecburuz

17 1
13.01.2024

“Biz” diyorsam, kastım sadece Müslümanlar değildir, meali “Şüphesiz, iman edenler; Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sâbiîler’den de Allah’a ve âhiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler.” şeklindeki ayet (Bakara 2/62) gereğince muvahhitlerin tamamıdır.

Zira Tevhit akidesinin peygamberler yoluyla akışında bir kesinti yoktur. Kur’an’da hem bu akış, hem de kitap ehlinin Peygamber Aleyhisselam’ın risaletini inkar etmelerinin sebepleriyle, onun kendisine vahyedilende kararlık göstermesi şu mealdeki ayetlerle teyit edilmiştir:

“O, Nûh’a buyurduklarını, sana vahyettiklerimizi, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya buyurduklarımızı size din kıldı ki o dini ayakta tutasınız, o konuda ayrılığa düşmeyesiniz. Kendilerini davet ettiğin bu din müşriklere ağır geldi. Allah (dini tebliğ için) dilediğini seçer ve kendisine yöneleni doğruya iletir.

Onlar (peygamberlerin muhatapları), özellikle kendilerine dine dair bilgi geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden bölünüp parçalandılar. Rabbin tarafından belirli bir süre tanıma sözü verilmemiş olsaydı, aralarında hemen hüküm verilir, iş bitirilirdi. Onlardan sonra kitaba vâris kılınanlar da onun hakkında derin bir

şüphe içine düşmüşlerdir.

İşte bunun için sen çağrına devam et ve emrolunduğun gibi doğru çizgini sürdür. Onların arzularına uyma ve şöyle de: ‘Ben Allah’ın indirdiği bütün kitaplara iman ettim ve bana aranızda âdil davranmam emredildi. Allah bizim de rabbimiz, sizin de rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize,........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play