Pazartesi akşamı TVNet’te katıldığım özel programında, 29 yılını tamamlayıp 30. yaşına basan Yeni Şafak’ın serüvenini konuşuyorduk. Mesleki deformasyon diyebilirsiniz… Söz sırası bana geldiğinde 11 yılına yakından tanıklık ettiğim bu ‘yol’ ve ‘yolculuğun’ her köşe taşını, her dönemecini anlatacak, bundan sonrasını için de rehber olacak o ‘varoluş nedeni’ni ifade etmenin derdindeydim…

Derdindeydim çünkü, gazetemizin bu özel günü, tarihe bir nottu… O tanımı doğru yapmanın -her zaman olduğu gibi burada da- kökler kadar dalları da anlatması gerektiğinin önemine inanıyordum… Yeni Şafak’ın varoluş nedenini ve dünya görüşünü en iyi şekilde ifade eden o üç kavramı nihayet buldum: Akıl, vicdan ve cesaret…

Gazetenin 23 Ocak 1995 tarihli ilk sayısının manşeti “Türkiye’nin önü aydınlık” imiş. Hemen yanımda oturan Genel Yayın Yönetmenimiz Hüseyin Likoğlu’na dönüp sordum:

“Ülkemizin çevresi yangın yeri gibi. İçerideki ve dışarıdaki bedhahlar fazla mesai hâlindeler… Türkiye’yi parçalamak, emperyalistlerin çıkarlarına amade kılmak nihai hedefiyle türlü planlar yapıp, çeşitli oyunları deniyorlar… 1995’te atılan bu manşetin aynısını bugün de atar mıydınız?”

Likoğlu lafı uzatmadı… “Evet, tabii ki atardık” dedi…

Bugün ülkemizde millî bağımsızlığı, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü, teknolojik ilerlemeyi, kültürel ve entelektüel birikimi, ‘öğrenilmiş çaresizliği’ reddedişi, emperyalizme karşı çıkmayı, canlılığın sürdürülebilirliğini, ‘ciddiyet, derinlik ve merakı’, akıl ve vicdan süzgecinden geçirerek cesaretle yıllardır tutarlı bir şekilde ortaya koyabilmiş kaç yayın tanıyorsunuz?..

Peki Yeni Şafak evrimini tamamlamış, ununu elemiş, eleğini duvara asmış durumda mıdır?..

Hayır… Tekâmül, dur durak bilmeyen bir haslettir… Durduğunuz zaman düşeceğiniz bir bisiklet gibi… Tekâmülün hangi yönde olması gerektiğine ise daha o akşam, Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün işaret etti: Entelektüel derinlik…

Bunun için gazetenin mükemmel araçları var… “Düşünce Günlüğü” sayfası ve Kitap eki, hafta sonu ilaveleri, “Kültür” sayfası ve elbette arı gibi çalışan editörleri, muhabirleri ile donanımlı yazarları… Öğün Hoca’nın işaret ettiği bizce ‘gerek’ şartın ötesine geçecek ve ‘yeter’ şartı oluşturacak bir millî kültür politikası yaklaşımının savunuculuğu olsa gerek…

Türkiye Cumhuriyeti bu konuyu III. Millî Kültür Şûrası’nda (2017) ele aldı. Ancak sonrasında konu, gerekli derecede beslenmedi ve millî kültür meselesinde somut sonuçlara ulaşılamadı…

Bizce, buradan yürüyebilecek, akıl, vicdan ve cesarete sahip bir yayın varsa o da Yeni Şafak’tır…

“Devletin temeli millî kültürdür.”

M.K. Atatürk

* Önceki yazımızda Dünya Ekonomik Forumu’nun “Küresel Riskler Algı Araştırması 2024” ile ortaya konulan tehditleri ele almıştık. Bunlardan biri yapay zekâ ve onun yol açacağı sorunlardı. Türkiye’nin ilk veri ve analitik teknolojileri danışmanlık şirketlerinden Ereteam CTO’su Abdulkadir Kesimli, yapay zekânın ilerleyen süreçlerde daha derinden ve hızlı bir şekilde dünyayı etkileyeceğini vurgulamış (Ahmet Doğan, Brand İstanbul). ‘İş gücü, iş modeli, otomasyon ve bilgi teknolojileri, servet dağılımı ve çok yüksek vasıflı işçiler kadar mavi yakayı da ilgilendiren bu konu olan yapay zekânın KOBİ’lerde yeterince yerleşmemesi ise bir başka sorunmuş. Kesimli, rekabette geri kalmak istemeyen KOBİ’lerin bilişim alanında kalifiye eleman sayısının artırarak, teknoloji ve dijital altyapılarını iyileştirerek açığı hızla kapatabileceklerini söylemiş.

* MediaMarkt Türkiye, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) iş birliğiyle hayata geçirdiği “Eğitimle Daha İyiye” projesi kapsamında, depremden etkilenen çocuklar için Gaziantep’te Taş Kağıt Makas Atölyesi ile özel bir yaratıcı drama çalışmasına imza atmış (Duygu Sayıner Çıdamal, Medyaevi).

6 Şubat depremlerinin yıl dönümünde çok az kaldı. Firmalar, bölgedeki faaliyetlerini, yardım ve destek çalışmalarını bu vesileyle bir kez daha anlatabilmek için hazırlık içindeler… Ancak unutulmaması gereken bir şey var ki; o da yalnız olmadıkları… Aynı anda binlerce firmanın iletişim yapacağı bir ortamda pek çok unsurun yanı sıra ‘doğru zamanı’ tespit etmek de önemli… Yoksa koca bir haber yığını arasında kaybolup gidilebileceğiniz gibi samimiyetiniz de sorgulanabilir…

* Havlu günü, pizza günü derken 16 Ocak da meğer “Dünya Hiçbir Şey Günü” imiş. B2Press’in araştırmasına göre; bir kişinin hayatının 40 yılını, yani her dört saatten birini çalışarak geçiriyormuş. Gallup’un incelemeleri ise kadınların %71’i, erkeklerin ise %58’i koşuşturma içinde geçen bir günü reddederek, 2024’te iş-yaşam dengesinin iyileştirilmesini, refahlarının artırılmasını talep ediyormuş. Şu ara çok popüler olan ‘iş-yaşam dengesi’ sorununun atası ‘zamansızlık’ hastalığıydı… Yıllar süren deneme yanılmalarımız sonucunda kanaatimiz; “Zamanım yok” diyen zamanı doğru yönetemiyor, bu konuda atması gereken adımları atmıyor, yapması gereken konuşmaları yapmıyordur…

QOSHE - Akıl, vicdan, cesaret… - Ali Saydam
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Akıl, vicdan, cesaret…

23 22
25.01.2024

Pazartesi akşamı TVNet’te katıldığım özel programında, 29 yılını tamamlayıp 30. yaşına basan Yeni Şafak’ın serüvenini konuşuyorduk. Mesleki deformasyon diyebilirsiniz… Söz sırası bana geldiğinde 11 yılına yakından tanıklık ettiğim bu ‘yol’ ve ‘yolculuğun’ her köşe taşını, her dönemecini anlatacak, bundan sonrasını için de rehber olacak o ‘varoluş nedeni’ni ifade etmenin derdindeydim…

Derdindeydim çünkü, gazetemizin bu özel günü, tarihe bir nottu… O tanımı doğru yapmanın -her zaman olduğu gibi burada da- kökler kadar dalları da anlatması gerektiğinin önemine inanıyordum… Yeni Şafak’ın varoluş nedenini ve dünya görüşünü en iyi şekilde ifade eden o üç kavramı nihayet buldum: Akıl, vicdan ve cesaret…

Gazetenin 23 Ocak 1995 tarihli ilk sayısının manşeti “Türkiye’nin önü aydınlık” imiş. Hemen yanımda oturan Genel Yayın Yönetmenimiz Hüseyin Likoğlu’na dönüp sordum:

“Ülkemizin çevresi yangın yeri gibi. İçerideki ve dışarıdaki bedhahlar fazla mesai hâlindeler… Türkiye’yi parçalamak, emperyalistlerin çıkarlarına amade kılmak nihai hedefiyle türlü planlar yapıp, çeşitli oyunları deniyorlar… 1995’te atılan bu manşetin aynısını bugün de atar mıydınız?”

Likoğlu lafı uzatmadı… “Evet, tabii ki atardık” dedi…

Bugün ülkemizde millî bağımsızlığı, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü, teknolojik ilerlemeyi, kültürel ve entelektüel birikimi, ‘öğrenilmiş çaresizliği’ reddedişi, emperyalizme karşı çıkmayı, canlılığın sürdürülebilirliğini, ‘ciddiyet, derinlik ve merakı’, akıl ve vicdan süzgecinden geçirerek cesaretle yıllardır tutarlı bir şekilde ortaya koyabilmiş kaç yayın tanıyorsunuz?..

Peki Yeni Şafak........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play