Bütün bunları yapabilmesi için, muhatabından sürekli bunları hakedecek davranışlar bekliyor. Hep bir sebep... Güzel davranışı, ihsanı, ikramı hakettiğini ispat edecek bir sebep...

Oysa Allah Rahman. Herkese veriyor. Bana itaat ediyor mu demeden, beni seviyor mu demeden, benim için ne düşünüyor diye bakmadan...

‘Verme’yi, Rahman’ın tevziat memuru gibi verirsek, ne verdiğimizde gözümüz kalır, ne alacağımızda, ne de duyacağımızda... Verirsin, biter. Ama’sız, fakat’sız, neden’siz, niye’siz... Daha ardına bakmazsın. Başka türlüsü alışveriş olur, imece olur, ‘ben sana veriyorum, sen de bana ver’ olur, borç verme olur, olur da olur. Ama ‘Rahman adına verme’ olmaz. Gülümseyebilenin gülümsemesini vermesi, ağzı olanın güzel söz söyleyip takdir edebilmesini vermesi, gönlü geniş olanın merhametini, şefkatini vermesi, hasılı elde olan her nimetin, şükrünün edası mahiyetinde verilmesi ve dağıtılması, o nimetlerin üzerimizdeki hakkıdır diye düşünüyorum.

Farkedebiliyorsan hayretini ver, merhamet edebiliyorsan şefkatini ver. İlla maddî değildir verilenler. İlla belli bir cismi, hacmi, ağırlığı yoktur gönülden kopanların. Vermek, nasiptir. Nasib edenden nasib edilene akan bir yoldur. Yoldan insan nasıl geçip gidiyor ve bu yol benim diyemiyorsa, vermek de öylesi bir yoldur. Üzerinden geçilesi sadece..

İnsan ‘verme’lerini eksiltirse, kendini de eksiltir. Verdiklerinin ardına düşerse kendini düşürür. Vermelerinden kendine dönecek bir menfaat umarsa, üzerine yağacak rahmet elini gevşetir. Vermelerimize yüklediğimiz o kocaman anlamlar, Rahman’ın tevziat memuru olma anlayışına ters düşüyor. İnsan hesapsız verdikleriyle büyüyor çünkü. Ardına bakmadıklarıyla olgunlaşıyor. Karşılıksız, beklentisiz sevdikleriyle anlam kazanıyor. El değmedik derler Anadoluda, göz değmedik... Elin, gözün değmediği vermeler, insanı insanlık seviyesine çıkarıyor. Olması gereken, fıtratının çıkarması gerektiği yere... O yüzden Efendimiz (sav), “tebessümüke fi veçhi” buyuruyor. ‘Din kardeşinin yüzüne tebessüm etmen sadakadır.’ (Müslim, Birr 144)

Elimizle, dilimizle, gönlümüz ve ruhumuzla verdiklerimiz, gönle değiyor, sonsuzluğa bulaşıyor ve ebedilik kazanıyor. Gerisi... Dostlar alışverişte görsün.

QOSHE - Hak adına vermeler - Havva Küçük Konur
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hak adına vermeler

4 1
04.11.2023

Bütün bunları yapabilmesi için, muhatabından sürekli bunları hakedecek davranışlar bekliyor. Hep bir sebep... Güzel davranışı, ihsanı, ikramı hakettiğini ispat edecek bir sebep...

Oysa Allah Rahman. Herkese veriyor. Bana itaat ediyor mu demeden, beni seviyor mu demeden, benim için ne düşünüyor diye bakmadan...

‘Verme’yi, Rahman’ın tevziat memuru gibi verirsek, ne verdiğimizde gözümüz kalır, ne alacağımızda, ne de duyacağımızda... Verirsin, biter. Ama’sız, fakat’sız, neden’siz, niye’siz... Daha ardına bakmazsın. Başka türlüsü alışveriş olur, imece olur, ‘ben sana veriyorum, sen de bana ver’ olur, borç verme olur, olur da olur. Ama ‘Rahman adına verme’ olmaz. Gülümseyebilenin gülümsemesini vermesi, ağzı olanın........

© Yeni Asya


Get it on Google Play