Cumhurbaşkanı’nın “yargıya gerekli tâlimatı verdik”, “yargıya zaten gerekenleri söyledik, yargı da gereğini yapıyor”, “AYM kararına saygı duymuyorum” çıkışları, AKP’li Meclis eski başkanlarıyla Adalet bakanlarının “Adalet saraylarını yaptık, ama içini adaletle dolduramadık”, “mahkemelerin bağımsızlığı ölmüştür” yakınmaları, yüksek yargı temsilcilerinin “yargıya güvenin sıfırlandığı” hayıflanmaları zaten biliniyordu.

MİLLET İRÂDESİNİ TANIMAYAN “KEYFİLİK!”

Çarpıcı olan, Adalet Bakanı’nın Anayasanın açık hükümlerine rağmen yerel mahkemelerin ve Yargıtay’ın AYM ve AİHM kararlarını “takmaması”nı basite indirgeyip resmen arka çıkması.

Daha da çarpıcısı, “yargı istinafıyla, Yargıtay’ıyla kendi içinde çözer” diyerek AYM kararlarını Yargıtay’ın “denetleme yetkisinin olduğu” çarpıklığını “hukukî bir görüş” gibi sunması. Göz göre göre Anayasanın 153. maddesindeki “AYM kararlarının kesin olup yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağladığı” esasını ıskartaya çıkarması.

Keza Anayasanın 158. maddesindeki “diğer mahkemelerle AYM arasındaki görev uyuşmazlıklarında, AYM’nin kararı kesindir” hükmüne rağmen yerel mahkemeler ve Yargıtay tarafından AYM kararına uyulmamasıyla ayyuka çıkan hukuk tanımazlığını cüretlendirmesi. Anayasanın 6. maddesindeki “hiç kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz” kaydının çiğnenmesine destek vermesi…

Görünen o ki Saray danışmanlarının ifadesiyle “tek kişilik hükûmet”, Anayasa ve hukukun temel hukuk kurallarını dinlemiyor. Tam bir “keyfilik”le millet irâdesini tanımıyor.

“DEMOKRASİ VE HUKUK MEZARDA…

Bu yüzden Türkiye AİHM’de “insan hakları”nın ve “âdil Yargılama hakkı”nın en fazla ihlâl edildiği ülkelerin başında gelirken, AYM’ye 100 bini aşan bireysel başvurudan 10 binden fazlasını “hak ihlâli”, yüzde 54’ünü “âdil yargılanma hakkı ihlâli” oluşturmuş.

“Adli sistem dışı tâlimatlı zincir”le antidemokratik ve hukuk dışı dayatmalarla siyasetin cenderesine sokulan yargı kelepçelenmiş. “İktidardakilerin “tavsiye ve telkinleri”yle, “emir ve tâlimatları”yla yargı “siyasallaştırılarak” “siyasetin sopası”, “yürütmenin aparatı” haline getirilmiş.

Bu açıdan GP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun tesbitiyle, “Artık fer’i bir mesele olmaktan çıkan ‘Atalay meselesi’yle Anayasanın, demokratik ilkelerin, insan hakları temelinde demokratik kazanımların yok sayılması” açıkça sırıtıyor.

Hâsılı, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının tahribiyle demokrasi ve hukuk devleti tamamen rafa kaldırılmış. Bu bakımdan demokrasiyi ve hukuku inşa için öncelikle hiçbir ülkede benzeri olmayan “tek kişilik ucûbe rejim”in tasfiye edilmesi gerekiyor.

QOSHE - “Yargı yürütmenin aparatı!” - Cevher İlhan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“Yargı yürütmenin aparatı!”

7 25
02.02.2024

Cumhurbaşkanı’nın “yargıya gerekli tâlimatı verdik”, “yargıya zaten gerekenleri söyledik, yargı da gereğini yapıyor”, “AYM kararına saygı duymuyorum” çıkışları, AKP’li Meclis eski başkanlarıyla Adalet bakanlarının “Adalet saraylarını yaptık, ama içini adaletle dolduramadık”, “mahkemelerin bağımsızlığı ölmüştür” yakınmaları, yüksek yargı temsilcilerinin “yargıya güvenin sıfırlandığı” hayıflanmaları zaten biliniyordu.

MİLLET İRÂDESİNİ TANIMAYAN “KEYFİLİK!”

Çarpıcı olan, Adalet Bakanı’nın Anayasanın açık hükümlerine rağmen yerel mahkemelerin ve Yargıtay’ın AYM ve AİHM kararlarını “takmaması”nı basite indirgeyip resmen arka çıkması.

Daha da çarpıcısı, “yargı istinafıyla, Yargıtay’ıyla kendi içinde çözer” diyerek AYM kararlarını Yargıtay’ın “denetleme yetkisinin olduğu” çarpıklığını “hukukî bir görüş” gibi sunması. Göz göre göre Anayasanın 153.........

© Yeni Asya


Get it on Google Play