Verimliliği ve daha da iyileştirilmesi için neler gerektiği hususu müzakere edilebilir ve ediliyor.

Bu usul aslında bizim kendi kültürümüzde vardı ve üstelik helalleşmeyi de içeriyordu.

Osmanlı Döneminde “muslihûn” adı verilen “sivil sulhçü”ler vardı ve bu bir tür meslek gibiydi.

Hatta Osmanlı döneminde ve cumhuriyetin ilk zamanlarında sulh hâkimleri bir tür arabulucu ya da uzlaştırmacı gibiydi.

Bu hâkimlerin “kadı mektebi” mezunlarından olması da gerekmiyordu. Adı üzerinde “sulh işleri” yaparlardı. Mahkemenin soğuk yüzü bu hâkimler için geçerli değildi ve olmamalıydı.

O dönemde asıl mahkeme –adı üzerinde- asliye mahkemesi idi. Asıl “hâkim” de asliye hâkimi idi.

Sonraları her nedense birçok şeyin manası bozulduğu gibi bu ayrımın da manası bozuldu ve kayboldu.

Ve şimdilerde Türkiye’de “helalleşme” denince akla CHP’nin eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasette ve sosyolojide başlattığı ve yine çok kıymetli olan ama galiba yarım kalan helalleşme açılımı geliyor.

Oysa bu bir kültür ve siyasi ya da ideolojik meselelerden ibaret değil. Özel sektör ve beşerî ilişkiler açısından da faydalı ve gerekli.

Şimdilerde sulh hâkiminin o eski vazifesini sivil alanda ve fakat bir tür resmiyetle yürüten arabulucular ve uzlaştırmacılar devraldı.

Arabuluculuk bir kültür haline gelecekse eski muslihûn’dan da bilhassa helalleşme yönüyle istifade etmeli.

TRT Haber’de 6 Ocak 2024’te güzel bir haber yayınlandı.

Habere göre bizim yeniden keşfetmeye başladığımız arabuluculuk ve helalleşme kültürümüzü Türk Dünyasına da taşımak için bir adım atılmış.

“Birikimler aktarılacak, uygulamada birlik sağlanacak” cümleleriyle başlayan habere göre Türkiye’nin arabuluculuk tecrübesi Türk Dünyasına aktarılacakmış.

Bu maksatla Ankara’da “Türk Dünyası Arabulucular Birliği” adıyla bir sivil toplum kuruluşunun kuruluşu için Ankara Valiliği Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü’ne başvuru yapılmış. (“Kuruluşun kuruluşu için” cümleciği garip bir söz dizimi oldu ama maalesef böyle. Bize kalsa “teşkilatın teşekkülü için” derdik.)

Resmî bir Kurul olan Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Kurulu’nun da üyesi olan Avukat Arabulucu Yakup Erikel’in önderliğinde hareket ettiği anlaşılan bu sivil müteşebbis heyet bir dernek kurmak üzere harekete geçmiş.

Gerçekten güzel bir faaliyet.

Ancak haberin devamında kafamız karıştı. Şöyle:

Habere göre Birliğin kuruluş sözleşmesi 24 Şubat’ta Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de imzalanacakmış.

Ve bu Birliğe “ilk aşamada Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan katılırken KKTC ve Macaristan da gözlemci üye olacak”mış.

Bu cümle bu ülkelerin “devletleri”nin üyeliğini kast ediyor.

Oysa olay bu ülkelerin bazı dernekçilerinin sivil toplum faaliyetlerinin birleşmesi için bir hazırlık mahiyetinde. (Oralarda sivil toplumculuk ne kadar anlam ifade eder meselesi ayrıca tartışılabilir.)

TRT Haber’de metni hazırlayanlar, olayı, her nedense, uluslararası anlaşmalarla ve resmî bir kurum kuruluyormuş gibi sunmuşlar. Yanlış olmuş.

Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü yetkililerinin dikkatini çekiyoruz: Herhalde gereğini düşünecekler ve en azından bundan sonra haber metni yazanların resmî olanla sivil alanda olanı birbirinden ayırt edebilmesi için gerekenleri yapacaklardır.

QOSHE - Helalleşme kültürü, arabuluculuk ve TRT - Ahmet Battal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Helalleşme kültürü, arabuluculuk ve TRT

4 1
20.01.2024

Verimliliği ve daha da iyileştirilmesi için neler gerektiği hususu müzakere edilebilir ve ediliyor.

Bu usul aslında bizim kendi kültürümüzde vardı ve üstelik helalleşmeyi de içeriyordu.

Osmanlı Döneminde “muslihûn” adı verilen “sivil sulhçü”ler vardı ve bu bir tür meslek gibiydi.

Hatta Osmanlı döneminde ve cumhuriyetin ilk zamanlarında sulh hâkimleri bir tür arabulucu ya da uzlaştırmacı gibiydi.

Bu hâkimlerin “kadı mektebi” mezunlarından olması da gerekmiyordu. Adı üzerinde “sulh işleri” yaparlardı. Mahkemenin soğuk yüzü bu hâkimler için geçerli değildi ve olmamalıydı.

O dönemde asıl mahkeme –adı üzerinde- asliye mahkemesi idi. Asıl “hâkim” de asliye hâkimi idi.

Sonraları her nedense birçok şeyin manası bozulduğu gibi bu ayrımın da manası bozuldu ve kayboldu.

Ve şimdilerde Türkiye’de “helalleşme” denince akla CHP’nin eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasette ve sosyolojide başlattığı ve yine çok kıymetli olan ama galiba yarım kalan helalleşme açılımı geliyor.

Oysa bu bir kültür ve siyasi ya da ideolojik meselelerden ibaret değil. Özel sektör ve........

© Yeni Asya


Get it on Google Play