Elbette toplantıda nelerin konuşulduğu da önemli. Ama bizce asıl mesele nelerin konuşulması gerektiği.

Önce kısa bir durum tesbiti:

(Aşağıdaki tesbitlerin ayrıntıları için Köprü Dergisinde yayınlanmış olan tahlile şu linkten ulaşılabilir:)

https://www.yeniasya.com.tr/ahmet-battal/nur-talebeleri-ve-demokratlar-ab-icin-de-ayni-dusunuyor_544310

Türkiye’deki dört ana siyasi akımın AB üyeliğimiz hakkında düşünceleri az çok nettir:

-Eski ve jakoben halkçılar, Kemalist inkılapçılık ilkesine aykırı gördükleri için bugünkü AB’ye üyelik fikrine taraftar değildir. Zira AB ideolojik devlet anlayışına kapalıdır, üye olmak isteyen devlete; “önce değiş, ideolojiden vazgeç, sonra gel” der.

-Milliyetçilerin çoğu, tahmin edilebileceği üzere AB’ye milliyetçi saiklerle karşıdır. Zira AB menfi milliyet fikrinin doğurduğu Avrupa iç çatışmalarını bitirebilmek fikrinin ürünüdür ve her türden milliyetçiliğe şüpheyle bakar. Bunu da en iyi manipülatif milliyetçiler bilir.

-İttihad-ı İslam taraftarlarının yani siyasetle ilişkili dindarların önemli kısmı da maalesef, “AB Hıristiyan kulübüdür” hatalı mottosunun da tesiriyle ve “AB’ye girersek dinimiz elden gider” hatalı korkusuyla AB’ye soğuk durmuştur.

Demokratlara gelince, onlar AB’nin bütün ortak değerlerine neredeyse tamamen taraftardır.

Nitekim AB’ye uyum süreçlerinin en hızlı ve verimli yürüdüğü dönemler, Demokratların iktidarda olduğu ve diğer siyasi akımları da bu konuda olumlu yönde etkileyebildiği dönemlerdir. Süleyman Demirel bu konuda sembol isimdir. Türkiye’nin, uyum süreci kapsamında ve neredeyse Konsensüsle başardığı ve sonuncusu 2001’de gerçekleşen önemli Anayasa değişiklikleri onun ve ekibinin eseridir. (Maalesef 2002’den sonra devamı gelmemiştir).

Türkiye’de bugün mevcut siyasi partilerin de maalesef AB konusunda kafası karışıktır.

Zira söze gelince herkes AB değerlerine taraftar görünebilir. Ama iş icraata ve ayrıntıları konuşmaya gelince maalesef “takke düşer ve kel görünür”.

Bütün bunların sonucu AB üyelik sürecinin Türkiye kamuoyunun gündeminden düşmesi olmuştur.

Bu konuda son dönemde belki de en iyi açılım Altılı Masa’nın ve Millet İttifakının son seçim öncesinde hazırlayıp kamuoyu ile paylaştığı Mutabakat Metnindeki yaklaşım idi. Ama maalesef değeri bilinemedi ve yeterli olmadı.

Bu sebeple Türkiye’nin hayrını düşünen her siyasetçi için öncelikle yapılması gereken, kamuoyunu yeniden, AB sürecini canlandırma gerekliliğine ikna etmektir.

Önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Avrupa Sosyalistler Partisi (PES) üyesi partilerin Genel Başkanları ile Avrupa Birliği üyesi ülkelerin Türkiye Büyükelçilerine yönelik hazırlayıp gönderdiği bir mektupta şunlar vardı:

“1963’te Anlaşma imzalandığı sırada Başbakan olan partimizin ikinci Genel Başkanı İsmet İnönü, Avrupa bütünleşmesini şu sözlerle tanımlamıştı: ‘Beşeriyet tarihi boyunca insan zekâsının vücuda getirdiği en cesur eser.’ … İki dünya savaşından ilkini cephelerde savaşan bir subay, ikincisini ülkesini savaşın dışında tutmaya çalışan bir devlet başkanı olarak yaşamış olan İnönü, barışın korunmasının ne kadar cesur bir girişim olduğunun farkındaydı. Bugün de CHP olarak aynı görüşteyiz. Ülke olarak hem bu ‘en cesur esere’ katkı yapmayı hem de bu ‘en cesur eserin’ sonuçlarından tüm insanlığın yararlanmasını istiyoruz.”

Bu yaklaşımın CHP için bundan sonra da artarak sürmesi, hem CHP’nin değişim ve dönüşümü ve hem de Türkiye’nin tek adam rejiminden kurtarılabilmesi açısından çok önemli.

Genel Başkan Özgür Özel’in ve ekibinin de benzer düşünceler içinde oluğunu ummak istiyoruz.

QOSHE - CHP, siyaset ve Avrupa Birliği - Ahmet Battal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

CHP, siyaset ve Avrupa Birliği

6 18
07.02.2024

Elbette toplantıda nelerin konuşulduğu da önemli. Ama bizce asıl mesele nelerin konuşulması gerektiği.

Önce kısa bir durum tesbiti:

(Aşağıdaki tesbitlerin ayrıntıları için Köprü Dergisinde yayınlanmış olan tahlile şu linkten ulaşılabilir:)

https://www.yeniasya.com.tr/ahmet-battal/nur-talebeleri-ve-demokratlar-ab-icin-de-ayni-dusunuyor_544310

Türkiye’deki dört ana siyasi akımın AB üyeliğimiz hakkında düşünceleri az çok nettir:

-Eski ve jakoben halkçılar, Kemalist inkılapçılık ilkesine aykırı gördükleri için bugünkü AB’ye üyelik fikrine taraftar değildir. Zira AB ideolojik devlet anlayışına kapalıdır, üye olmak isteyen devlete; “önce değiş, ideolojiden vazgeç, sonra gel” der.

-Milliyetçilerin çoğu, tahmin edilebileceği üzere AB’ye milliyetçi saiklerle karşıdır. Zira AB menfi milliyet fikrinin doğurduğu Avrupa iç çatışmalarını bitirebilmek fikrinin ürünüdür ve her türden milliyetçiliğe şüpheyle bakar. Bunu da en iyi manipülatif milliyetçiler bilir.

-İttihad-ı İslam taraftarlarının yani siyasetle ilişkili dindarların önemli kısmı da maalesef, “AB Hıristiyan kulübüdür” hatalı mottosunun da tesiriyle ve “AB’ye girersek dinimiz elden gider”........

© Yeni Asya


Get it on Google Play