Bir ön bilgi ile başlayalım: Türkiye üniversitelerinde Risale-i Nur’u bir “külliyat” olarak bilen ve kıymetini idrak eden çok sayıda akademisyen var. Hepsi, çorak arazideki fidanlar gibiler. Muhafazaya ve sürekli sulanmaya muhtaçlar.

Bunların hemen hemen hepsinin yolları Alatlı ile kesişti.

Alev Alatlı, sonradan Kapadokya Üniversitesi olacak olan Kapadokya Meslek Yüksekokulu’ndaki ekibiyle birlikte tercüme metinlerden oluşan dört ciltlik “Batıya Yön Veren Metinler” adlı Derleme Külliyatı bastırıp bütün öğretim üyelerine ücretsiz olarak gönderdiğinde herkes hemen “bize yön veren eserleri de derleyecek ve fikir dünyasına armağan edecek mi?” sorusunu düşündü.

Cevabı ardından geldi: Alatlı, altı cilt olarak tasarladığı “Bize Yön Veren Eserler” adlı Derleme Külliyatın eski tarihlere ait metinlerden oluşan ilk iki cildini de basıp gönderdi.

Ve o aşamada o önemli soru gündeme geldi: Sonraki ciltlerde, bilhassa çağdaş İslam tefekkürüne sıra geldiğinde “biz”e yön veren eserler arasında Risale-i Nur Külliyatından bazı parçalar da olacak mı ve olacaksa hangileri hangi bağlamda nakledilecek?

Zira Risalelere el uzatabilmek, entelektüeller için, AKP’nin 22 yılından sonra dahi ve halen de maalesef bir sınav sorusudur.

Herkes merakla beklemeye başladı. Ama her nedense çalışmanın gerisi gelmedi ve kendisi hakkında emr-i Hak vaki oldu.

Bu arada, kendisinin 2012 yılında Bülent Ecevit Üniversitesi’nce ve 2017 yılında da Süleyman Demirel Üniversitesi’nce fahri doktora payesi ile onurlandırılmış olması bu iki isim ile yollarının kesişme biçimi açısından ilginç bir tevafuktur.

Malumunuz, derin devletin derin planının sonucu olarak 17-25 Aralık 2013’te “hükümet-cemaat çatışması” olarak yüzeye vuran dip dalganın getirdiği ufunetli havadan entelektüel camia da nasibini aldı ve kötü bir ayrışma ve kırım yaşandı.

Ortada ve bağımsız kalabilmek ve hakperestçe söz söyleyip “fe eslihû beyne ehaveyküm” emrince ehl-i imanı sükunete, itidale, uhuvvete ve muhabbete davet edebilmek zorlaştı ve az sayıda cesaret sahibine nasip oldu.

İşte o dönemde Alatlı da entelektüelliğin de gereğini yaparak hakkı söylemek yerine “safını belli edenler”den olmayı seçti.

Önce, o dönemde sağlıklı düşünmek yerine kendi kamplarından bağıran çokları gibi o da beddua meselesinde ölçüyü kaçıran tavrıyla öne çıktı. Üstelik Bediüzzaman’a da atıf yaparak…

Evet, lanetin caiz olsa da lazım olmadığını Bediüzzaman da söylüyor. Ama kendi bağlamında:

“(Sonraki asırların uleması) İslâmlar içinde o eski zaman fitnelerinden medar-ı bahs ve münakaşa etmeyi caiz görmemişler; menfaatsiz, zararı var demişler. … O eski zamana gidip lüzumsuz, zararlı, şeriat emretmeden o ahvalleri tedkik etmekten ise; şimdi bu zamanda bilfiil İslâmiyet’e dehşetli darbeleri vuran ve binler lanete, nefrete müstehak olanlara ehemmiyet vermemek gibi bir halet, mü’min ve müdakkik bir zâtın vazife-i kudsiyesine muvafık gelemez...”

Yani maziye mal olmuş zalimler ve zulümleri hakkında şimdi lanet ve bedduanın manasızlığı açık.

Ama yaşayan insanlarca ve ekiplerce yapılmakta olan ve “zalimliğini semavâta işittirecek derecede bağırmak”la mukabele edilecek hadde ulaşan zulümlere doğru biçimde karşı duruş farklı bir şeydir.

Bu farkı fark etmeyi reddeden Alatlı, bilhassa o dönemden sonra, AKP iktidarının alan açtığı entelektüel ortamlarda “iktidarın adamı” olarak görünür oldu ve şimdi hepimizin gideceği yerde bekliyor.

Allah rahmetiyle muamele etsin.

QOSHE - Alev Alatlı ve entelektüel fakirliğimiz - Ahmet Battal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Alev Alatlı ve entelektüel fakirliğimiz

13 1
08.02.2024

Bir ön bilgi ile başlayalım: Türkiye üniversitelerinde Risale-i Nur’u bir “külliyat” olarak bilen ve kıymetini idrak eden çok sayıda akademisyen var. Hepsi, çorak arazideki fidanlar gibiler. Muhafazaya ve sürekli sulanmaya muhtaçlar.

Bunların hemen hemen hepsinin yolları Alatlı ile kesişti.

Alev Alatlı, sonradan Kapadokya Üniversitesi olacak olan Kapadokya Meslek Yüksekokulu’ndaki ekibiyle birlikte tercüme metinlerden oluşan dört ciltlik “Batıya Yön Veren Metinler” adlı Derleme Külliyatı bastırıp bütün öğretim üyelerine ücretsiz olarak gönderdiğinde herkes hemen “bize yön veren eserleri de derleyecek ve fikir dünyasına armağan edecek mi?” sorusunu düşündü.

Cevabı ardından geldi: Alatlı, altı cilt olarak tasarladığı “Bize Yön Veren Eserler” adlı Derleme Külliyatın eski tarihlere ait metinlerden oluşan ilk iki cildini de basıp gönderdi.

Ve o aşamada o önemli soru gündeme geldi: Sonraki ciltlerde, bilhassa çağdaş İslam tefekkürüne sıra geldiğinde “biz”e yön veren eserler arasında Risale-i Nur Külliyatından bazı parçalar da olacak mı ve olacaksa hangileri hangi bağlamda nakledilecek?

Zira Risalelere el uzatabilmek, entelektüeller........

© Yeni Asya


Get it on Google Play