Allah’ın kendisine inanmamızı ve bağlı kalmamızı bizden istediği kulluk kitabımız Kur’ân’dır. Kur’ân’ın temel hedefini, “Allah’ın hükmüne ve hâkimiyetine hizmet eden beşeriyete hayırlı insanı yetiştirmek” şeklinde tanımlamak mümkündür. Bu yaklaşımın alt yapısını en belirgin şekilde sadaka-i cariye olgusunda görebiliriz. Sadaka-i cariye, İslâm’ın getirdiği infak ilkesinin hizmet anlayışına kazandırdığı önemli bir boyuttur. İslâm diyarının her tarafına serpilmiş “çil çil kubbeler”, nerede ise tamamen bu ilkenin yansımalarıdır. Köprüler, hanlar, hamamlar, şifahaneler, kervansaraylar hep birer hizmet anlayışı ürünüdür. Bunların bir kısmı günümüzde fiilî işlevini yitirmiş ise de, tarihî kimlikleri ile bize sosyal ruhumuzun geçmişimiz boyunca sahip olduğu hakka ve halka hakkın ölçüleri dâhilinde hizmet anlayışının belgeleri olarak hâlâ işlevleri sürüyor. Aslında her Müslüman Allah yoluna adanmış bir sadaka-i cariyedir.

Kendinizi Allah’ın âyetleriyle, Allah’tan gelmiş olan şeriatın ahkâmıyla mukayyed görmezseniz; hizmet insanı değil, hezimet işçisi olursunuz.

Allah’ın davasına, Allah’ın dinine hizmet yolunda şahısları, hocaları, şeyhleri, liderleri lâ yuhti ve lâ yüs’el/ hata etmez ve hesab sorulmaz kabul ettiğiniz andan itibaren Allah’ın davasına hizmet etmeye ihanet etmiş bir hezimet işçisi olursunuz.

Medreseden, mektepten, minberden, mihraptan, kürsüden din-i mübin-i İslâm’a hizmet edenlere “Hademe-i Hayrat” denilmiştir.

İslâm toplumunun seyyidi/efendisi, İslâm toplumuna hizmet edendir. Rivayet o ki; bir gün Allah Rasûlü (sav) Ashabıyla otururken su dağıtmaktaydı. Dışarıdan gelen birisi Rasûlüllah (sav)’ı tanıyamamıştı. “Sizin efendiniz kimdir?” diye sordu. Allah Rasûlü de (sav), “Kavmin seyyidi/bu toplumun efendisi onlara hizmet edendir” (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, C: 2, Sh: 463; Deylemî, el-Firdevs bi-Me’sûri’l-Hitâb, Beyrut 1986, II, 324) buyurdular. Adam hemen su dağıtan kişinin Efendimiz (sav) olduğunu anladı.

Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerin anlattığı Müslüman çalışan, üreten, başkalarına yardım ve faydası dokunan, hizmet eden insandır. İmanla kıymet kazanmış mü’min insanın değeri bunlarla ölçülür. Hadis-i şerif; hizmetin başında bulunan kimselerin hizmet bekleyen değil, hizmet veren bir rûh kıvâmına sahip olması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Dilimize “Efendi” diye tercüme edilen “Seyyid” kelimesi Arapça’da toplumun başında bulunan, lider ve önder anlamlarına gelir. Yukarıdaki rivayetle bir taraftan topluma liderlik edecek olanların hizmeti şiar edinmesi, diğer taraftan da toplumun hizmet edenleri yüceltmesi, baş tacı edinmesi, başına geçirmesi gereği vurgulanmıştır. Liderlik için boy pos, soy sop, mal mülk, şan şöhret değil hakka ve halka hakkın ölçüleri dâhilinde hizmet etmek ve faydalı olmak esastır. Hizmette bulunan kimseler, işleri sadece başkalarına yaptırmak şeklindeki bir üslûbdan ziyâde, tesâhüb (sâhiplenme) duygusuyla hizmete bizzat omuz vermelidirler. İşin bir ucundan tutmadan, sırf oturdukları yerden etrafa emirler yağdırarak hizmet yaptığını zannedenler, meselenin özünü kavrayamamış kimselerdir.

Hayatında dine ve ümmete hizmeti düstur edinen kimse, yaşadığı cemiyette hangi mevkîde bulunursa bulunsun, Hak katında pek kıymetli bir makam sahibidir. Ataullah İskenderi (rh.a) der ki:Allah indindeki yerinizi öğrenmek istiyorsanız, Allah’ın sizi hangi işte istihdam ettiğine bir bakın”. Müslüman olarak makamınız, mevkiniz, malınız, zenginliğiniz, diplomanız, kariyeriniz ve iktidarınız amasız ve fakatsız Allah’tan gelmiş olan dinin emrinde değilse, siz hizmet insanı değil hezimet insanısınız. İslâm’da hizmet etmenin birinci adımı, o hizmetin içerisinde bilfiil yer almaktır diyebiliriz. Nitekim başta Peygamberimiz (s.a.v) ve bir hizmetin başındaki Allah dostları, halifeler, hizmetlerde her zaman aktif bir rol oynamışlardır. Yani “Hizmet Edin” değil “Hizmet Edelim” olmuştur. Allah’ın dinine hizmet söz konusu olduğunda “Ben yoksam hiç kimse yoktur” şiarıyla hareket etmek, dava adamlarının daimi vasfıdır.

Hakk’a ve halka hizmet, yüksek bir dağın zirvesine tırmanmaya benzer. Yüksek bir dağın zirvesine tırmanan kimsenin, ayağını bastığı yere ve tutunduğu dala daha çok dikkat etmesi gerekir. Zira zirvelerde yanlış bir adım atmak veya çürük bir dala tutunmak çok daha tehlikelidir. Nitekim: …Muhlisler büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar.” (Beyhakî, Şuabu’l-îmân, V, 345) hadis-i şerifi de, bu gerçeğin en güzel bir ifadesidir.

Devekuşuna “uç” demişler, “ben deveyim” demiş. Peki, o zaman “koş” demişler, “ben kuşum” demiş. Hizmet değil hezimet ehli olanlar, Devekuşu misali hizmet denildiği zaman bahaneleri, mazeretleri hazır olanlardır. Etrafında sağlam bir karakter, sevdalı bir azim sergilemeyenler, hizmet ehlinden sayılmaz. Hizmet ehli, Cenâb-ı Hakk’ın Rahmân ve Rahîm esmâsını tefekkür ederek, hizmet verdiği mahlûkâta karşı şefkat ve merhameti esas almalıdır. Zîra hizmet, merhamet işidir. Şefkat ve tevâzû’dan mahrum hizmetler, hezimete dönüşmeye mahkûmdurlar.

QOSHE - Ya hizmet, ya hezimet - Mustafa Çelik
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ya hizmet, ya hezimet

30 1
03.04.2024

Allah’ın kendisine inanmamızı ve bağlı kalmamızı bizden istediği kulluk kitabımız Kur’ân’dır. Kur’ân’ın temel hedefini, “Allah’ın hükmüne ve hâkimiyetine hizmet eden beşeriyete hayırlı insanı yetiştirmek” şeklinde tanımlamak mümkündür. Bu yaklaşımın alt yapısını en belirgin şekilde sadaka-i cariye olgusunda görebiliriz. Sadaka-i cariye, İslâm’ın getirdiği infak ilkesinin hizmet anlayışına kazandırdığı önemli bir boyuttur. İslâm diyarının her tarafına serpilmiş “çil çil kubbeler”, nerede ise tamamen bu ilkenin yansımalarıdır. Köprüler, hanlar, hamamlar, şifahaneler, kervansaraylar hep birer hizmet anlayışı ürünüdür. Bunların bir kısmı günümüzde fiilî işlevini yitirmiş ise de, tarihî kimlikleri ile bize sosyal ruhumuzun geçmişimiz boyunca sahip olduğu hakka ve halka hakkın ölçüleri dâhilinde hizmet anlayışının belgeleri olarak hâlâ işlevleri sürüyor. Aslında her Müslüman Allah yoluna adanmış bir sadaka-i cariyedir.

Kendinizi Allah’ın âyetleriyle, Allah’tan gelmiş olan şeriatın ahkâmıyla mukayyed görmezseniz; hizmet insanı değil, hezimet işçisi olursunuz.

Allah’ın davasına, Allah’ın dinine hizmet yolunda şahısları, hocaları, şeyhleri, liderleri lâ yuhti ve lâ yüs’el/ hata etmez ve hesab sorulmaz kabul ettiğiniz andan itibaren Allah’ın davasına hizmet etmeye ihanet etmiş bir hezimet işçisi olursunuz.

Medreseden, mektepten, minberden, mihraptan, kürsüden din-i mübin-i İslâm’a hizmet edenlere “Hademe-i Hayrat” denilmiştir.

İslâm toplumunun seyyidi/efendisi, İslâm toplumuna hizmet edendir. Rivayet o ki; bir gün Allah Rasûlü (sav) Ashabıyla otururken su dağıtmaktaydı. Dışarıdan gelen birisi Rasûlüllah (sav)’ı........

© Yeni Akit


Get it on Google Play