Barış Doster yazdı…

Her ne kadar yazının başlığına bakıp, böyle düşünenleri ulusalcılıkla, milliyetçilikle, paranoyaklıkla, dinozorlukla itham edenler olsa da, siyasetin, akademinin, bürokrasinin bunca yozlaştığı bir ortamda, tersini düşünmek mümkün değil.

Çünkü sözde soykırım iddialarını kabul eden, terörün her türlüsünü destekleyen, ülkemize karşı yaptırımları devreye sokan ABD’ye, hiç utanmadan, hiç yüzü kızarmadan, halen “müttefik” diyenlerin çok olduğu bir ülkede yaşıyoruz.

Geçtiğimiz yıllarda, Türkiye’deki din tacirlerinin, numaracı cumhuriyetçilerin, etnik ayrılıkçıların pek sevdikleri Samuel Huntington şu sözü söylemişti: “Türkiye, Atatürk’ün net laik tanımından vazgeçip, kendini yeniden tanımlarsa, Batının tek İslami muhatabı olur. İslam aleminde benzersiz bir yeri olan Türkiye, İslam’a liderlik vasfına sahiptir. Ama bunun için Atatürk’ün mirasını, Rusya’nın Lenin’in mirasını reddetmesinden daha eksiksiz şekilde reddetmek zorundadır”.

Huntington yalnız değildi elbette. ABD’nin Türkiye’de de yakından tanınan ünlü istihbaratçılarından Graham Fuller de, “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” (Timaş Yay, 2011) adlı kitabında, benzer düşünceleri yazmıştı. Emperyalizmin maşası olan terör, cinayet, ihanet ve casusluk örgütü FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminden de çok iyi hatırladığımız Henri Barkey de unutulmamalı elbette.

Bunlar dışarıdakiler. Bir de içeridekiler var. Yetmez ama evet takımı, özürdiliyoruz.com ekibi, FETÖ’nün solcuları (Hikmet Çiçek’in kitabı, Kırmızı Kedi Yay, 2020) bu listededir. Avrupa Komisyonu’nun Türkiye eski temsilcisi Karen Fogg’un’un e postalarında adı geçenleri de unutmamak gerekir.

Türkiye’deki Sevr lobisi güçlüdür.

Niçin Sevr diyoruz buna peki?

Şundan.

Sevr; bir doktrindir, emperyalist bir doktrin. Tarihte, Şark Meselesi, yani Doğu Sorunu olarak bilinen ve Türkleri Orta Asya’ya sürme projesi olarak özetlenen emperyalist zihniyetin ürettiği bir doktrindir.

Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet ise Türklerin kendi milli doktrinidir.

Sevr Antlaşması hükümlerine kabaca bakıldığında, Türk vatanının nasıl parçalandığı görülür. Müttefiklere, Yunanistan’a bırakılan topraklar görülür. Ermenistan ve Kürdistan olarak tanımlanan topraklar görülür. İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar arasında paylaştırılmış nüfuz bölgeleri görülür.

Sevr’de ne bağımsızlık vardır ne egemenlik. Türkler açısından utanç ve yok oluştur Sevr. Anadolu’da Türklere bırakılan yerlerde, Türklerin egemenlik hakları en ağır, en sert şekilde sınırlanmıştır.

Bununla da yetinmemiştir Sevr’i dayatanlar. Osmanlı Devleti’nin adliyesini, maliyesini, ordusunu, savunmasını, kısacası devletin tüm kurumlarını yabancıların tam denetimi altına vermişlerdir. Kapitülasyonları daha da genişletmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin Müslüman olmayan tebaasını ve Osmanlı’da yaşayan yabancıları, Türklere karşı üstün, ayrıcalıklı hale getirmişlerdir. Osmanlı Padişahı ve hükümeti, galip devletlerin denetiminde, güdümünde adeta bir kuklaya dönüştürülmüştür.

Hiç unutmayalım, Sevr’in yırtıp, Lozan’ı imzalamak kolay olmamıştır.

Atatürk’ün Balıkesir hutbesini okuduğu Zağnos Paşa Camii’nin kubbesinden sökülen kurşunlarla mermi yapılarak, halkın mermi kovanı yapılması için bakır kazan ve kaplarını bağışlamasıyla kazanılmıştır Kurtuluş Savaşı.

Tekâlif-i Milliye emirleriyle kazanılmıştır Milli Mücadele.

İpten üzengiyle, tahtadan kılıçla, soba borusundan yapılan topla kazanılmıştır İstiklal Harbi.

Büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğiyle, Mehmetçiğin kahramanlığıyla, imalat-ı harbiye amelesinin fedakârlığıyla ve milletin asaleti, fazileti, feraseti, basireti ve cesaretiyle kazanılmıştır bağımsızlık.

QOSHE - Türkiye’ye Sevr’i dayatanlar kimler? - Barış Doster
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Türkiye’ye Sevr’i dayatanlar kimler?

42 5
20.03.2024

Barış Doster yazdı…

Her ne kadar yazının başlığına bakıp, böyle düşünenleri ulusalcılıkla, milliyetçilikle, paranoyaklıkla, dinozorlukla itham edenler olsa da, siyasetin, akademinin, bürokrasinin bunca yozlaştığı bir ortamda, tersini düşünmek mümkün değil.

Çünkü sözde soykırım iddialarını kabul eden, terörün her türlüsünü destekleyen, ülkemize karşı yaptırımları devreye sokan ABD’ye, hiç utanmadan, hiç yüzü kızarmadan, halen “müttefik” diyenlerin çok olduğu bir ülkede yaşıyoruz.

Geçtiğimiz yıllarda, Türkiye’deki din tacirlerinin, numaracı cumhuriyetçilerin, etnik ayrılıkçıların pek sevdikleri Samuel Huntington şu sözü söylemişti: “Türkiye, Atatürk’ün net laik tanımından vazgeçip, kendini yeniden tanımlarsa, Batının tek İslami muhatabı olur. İslam aleminde benzersiz bir yeri olan Türkiye, İslam’a liderlik vasfına sahiptir. Ama bunun için Atatürk’ün mirasını, Rusya’nın Lenin’in mirasını reddetmesinden daha eksiksiz şekilde reddetmek zorundadır”.

Huntington yalnız değildi elbette. ABD’nin Türkiye’de de yakından tanınan ünlü istihbaratçılarından Graham Fuller de, “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” (Timaş Yay, 2011) adlı kitabında, benzer düşünceleri yazmıştı. Emperyalizmin maşası olan terör, cinayet, ihanet ve........

© Veryansın TV


Get it on Google Play