Barış Doster yazdı…

Türkiye Erzincan’daki maden faciasına odaklanmışken, bir yandan da partiler belediye başkan adaylarını açıklıyorlar. Hemen bütün partilerin belediye başkan adaylarının öne çıkan vaatleri arasında depreme karşı alınması gereken önlemler dikkati çekiyor. Fakat bu vaatlerin ne kadar tutulduğunu, geçmiş deneyimler yurttaşa gösteriyor. O nedenle siyasetçilerin vaatlerine değil, akıl ve bilime, yaşadıklarımızdan çıkardığımız derslere güvenmek durumundayız. Çünkü depremin şakası yok.

Erzincan İliç’te bir kez daha gördük, Türkiye; ihmale, duyarsızlığa, kanun tanımazlığa, denetimsizliğe, akıl, bilim ve planlamadan kopuşa, ranta, para hırsına, çevre ve doğal katliamına dayalı felaketleri, “doğal afet”, “kader” diyerek geçiştirmenin de faturasını ödüyor aynı zamanda. Maalesef böyle giderse, daha da çok ödeyecek.

Çünkü Türkiye; planlamayı unutalı çok oldu. Bir zamanların yüz akı kurumu olan, siyasetin her kulvarına çok nitelikli, seçkin kadrolar kazandıran, ülkemizin kentlerini, sanayisini, eğitimini, kısacası geleceğini planlayan Devlet Planlama Teşkilatı’nın adı bile kalmadı. Peki Türkiye bunu yaparak ne elde etti? Sıfır.

Çünkü planlama, ulusal ölçekte planlama olsun, yerel ölçekte planlama olsun, kentsel planlama olsun, şehrin, bölgenin planlaması olsun, tamamen unutuldu. Plan yapılsa bile bunu ne denetleyen var ne de plana uyan.

Hele de şehir rantı, imar affı, kent yağması ile siyasetin finansmanı arasındaki doğrudan ilişki, yerel seçimlere giderken hergün defalarca görülüyor. Parti yönetimleri tarafından yeniden aday gösterilmeyen pek çok siyasetçi, ya hemen partilerinin aleyhine konuşmaya başladılar ya başka partiye gidip onun adayı oldular ya da işi kimlik siyasetine, mezhebe, etnik kökene bağladılar.

Şimdi birlikte tartışalım, kentsel planlama olmadan, çevre planlaması olmadan, şehirlerimiz; sokak sokak, mahalle mahalle, ilçe ilçe nüfusuyla, yapı stokuyla, yeşil alanıyla, parkıyla, bahçesiyle, okuluyla, sağlık kurumuyla, afete hazırlık süreçleriyle planlanmadan, depremin olası zararlarını en aza indirmek mümkün mü? Gerekli önlemleri almadan, en sıkı denetimleri yapmadan, kaç ağaç kesileceğini, kaç ton toprağın kazılacağını, kaç hektar alanda kazı yapılacağını bilmeden, parası olana maden arama ruhsatı vermek mantıklı mı? Siyasetin finansmanı, büyük ölçüde kent yağmasına dayandığı sürece, planlara uymak, kaçak yapılaşmayla mücadele etmek, imar lobisine direnmek mümkün mü? Kuralsızlık ve plansızlıkla mücadele etmek mümkün mü?

Yaşıyoruz, görüyoruz, biliyoruz. Elbette değil.

Turgut Özal’ın dilinden düşmeyen “devleti küçülteceğiz” sloganının liberal demokratından sosyal demokratına, milliyetçisinden muhafazakarına bu kadar benimsendiği ülkemizde, küçülen devletin, etkinliğini, saygınlığını, caydırıcılığını nasıl kaybettiğine, depremden sonraki görüntülerde tanık olmadı mı yurttaşlar? Depremzedelerin malını, mülkünü yağmalayan çetelerden tutun da malzemeden çalan müteahhitleri savunan, onlara kefil olan belediye başkanlarına, depremzedelere çadırı parayla satanlardan tutun da televizyon ekranlarında bağış yapıp, sonra da bu parayı yatırmayan iş insanlarına kadar neler gördü, kimler gördü bu millet?

Deprem bölgesinde haberleşme kesilmedi mi? Cep telefonlarıyla ulaşım saatlerce durmadı mı? Yollanan yardımların ulaştırılmasında, dağıtılmasında ciddi aksaklıklar yaşanmadı mı? Binaların yapımı aşamasındaki denetim eksikliği bir kez daha ortaya çıkmadı mı?

Sorun şudur: Yurttaş müşteriye dönüştürülür, sosyal devlet yapması gerekenleri taşeron şirketlere verirse, sonuç bu olur.

QOSHE - Erzincan’daki felaket, deprem ve sosyal devlet - Barış Doster
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Erzincan’daki felaket, deprem ve sosyal devlet

48 1
15.02.2024

Barış Doster yazdı…

Türkiye Erzincan’daki maden faciasına odaklanmışken, bir yandan da partiler belediye başkan adaylarını açıklıyorlar. Hemen bütün partilerin belediye başkan adaylarının öne çıkan vaatleri arasında depreme karşı alınması gereken önlemler dikkati çekiyor. Fakat bu vaatlerin ne kadar tutulduğunu, geçmiş deneyimler yurttaşa gösteriyor. O nedenle siyasetçilerin vaatlerine değil, akıl ve bilime, yaşadıklarımızdan çıkardığımız derslere güvenmek durumundayız. Çünkü depremin şakası yok.

Erzincan İliç’te bir kez daha gördük, Türkiye; ihmale, duyarsızlığa, kanun tanımazlığa, denetimsizliğe, akıl, bilim ve planlamadan kopuşa, ranta, para hırsına, çevre ve doğal katliamına dayalı felaketleri, “doğal afet”, “kader” diyerek geçiştirmenin de faturasını ödüyor aynı zamanda. Maalesef böyle giderse, daha da çok ödeyecek.

Çünkü Türkiye; planlamayı unutalı çok oldu. Bir zamanların yüz akı kurumu olan, siyasetin her kulvarına çok nitelikli, seçkin kadrolar kazandıran, ülkemizin kentlerini, sanayisini, eğitimini, kısacası geleceğini planlayan Devlet Planlama Teşkilatı’nın adı bile kalmadı. Peki Türkiye bunu yaparak ne elde etti? Sıfır.

Çünkü planlama,........

© Veryansın TV


Get it on Google Play