Barış Doster yazdı…

Devletlerin dış politikaları, coğrafyalarıyla, komşularıyla, ölçekleriyle, güç unsurlarıyla, ittifak ilişkileriyle doğrudan ilgilidir. Hedefler, öncelikler, çıkarlar, tehdit tanımları bunlara göre şekillenir. O nedenle birininki, diğerine benzemez. Benzememesi doğaldır da.

Dahası her ülkenin dış politikası, o ülkenin tarihsel, siyasal, toplumsal, kültürel, iktisadi yapısıyla, coğrafi konumuyla doğrudan ilgilidir. O bağlamda, bir devlet, iç cephede ne kadar güçlü ise dış politikada masaya o kadar kuvvetli oturur. Bu yönüyle dış politika, iç politikanın devamı olarak nitelenir.

Türkiye; kendine has dış politika geleneği olan, özgün dış politika deneyimine sahip bir ülkedir. Cumhuriyetin dış politikası dengeyi, istikrarı önemser. Bölgesinde ve dünyada barışı önceler. Bu da sadece bir tercih değildir, orta büyüklükte bir devlet olan Türkiye için, hele de yaşadığımız bölgenin dinamikleri, hassasiyetleri, özellikleri, gerilim konuları dikkate alındığında, bir zorunluluktur.

Cumhuriyetin dış politikası, bu nedenle akılcıdır, gerçekçidir. Hayalcilikten uzaktır. Yayılmacı emeller gütmez. Hırslı, hınçlı, hırçın davranmaz. Bu bize; tarihin, coğrafyanın ve ekonominin verdiği bir derstir. Gerekli dersi çıkarmamanın bedeli de ağırdır. İktidarın Suriye, Mısır, Irak politikaları, bu ağır bedelin örnekleridir. Örnekler çoğaltılabilir elbette.

Türkiye’nin, dış politikada bir diğer özelliği de şudur: Herhangi bir devlet, düşmanlarının baskısına direnir, doğal olarak. Türkiye ise sözde dostu olarak tanımlanan ülkelerin, başta da ABD’nin baskılarına, tehditlerine maruz kalmakta ve direnmeye çalışmaktadır.

Şu da bir gerçektir: Dostun baskısına direnmek, hasmın baskısına direnmekten daha zordur.

Bu durum, Türkiye’nin başına Soğuk Savaş’ın başlangıcından bu yana büyük belalar açmıştır. Halen de açmaktadır. ABD’nin, Türkiye’yi Soğuk Savaş yıllarında “ileri karakol” olarak görmesi, sonrasında Türkiye’ye “ılımlı İslam” rolü verip, Büyük Ortadoğu Projesi’nde eş başkan yapması yetmezmiş gibi, bir de Türkiye’yi Rusya’yı çevrelemek – dengelemek için kullanması, bu belalar listesinin ilk sıralarında gelirler.

Oysa Türkiye; ABD nam ve hesabına, bölgemizdeki herhangi bir devlete karşı, ağırlık merkezi olmamalıdır. ABD adına, dengeleyici aktör olarak öne atılmamalıdır. ABD için, istikrar unsuru olmaya çalışmamalıdır. ABD’nin isteğiyle güvenlik üretmemelidir. Türkiye; her ne yapacaksa, kendisi için, kendisi adına, kendi nam ve hesabına yapmalıdır.

Türkiye; gerçekçi, akılcı, faydacı bir dış politika tecrübesine sahiptir. Gücünün sınırlarını bilir. Bilmek zorundadır. O nedenle, ABD çıkarlarına hizmet aşkıyla dolup, Türkiye’nin gücünü abartmak, Türkiye’nin ağırlığını abartılı biçimde yorumlamak, olumlu sonuçlar vermez. Vermemiştir de. Suriye politikası bunun en yakın ve en yakıcı kanıtıdır.

Türkiye; kimilerinin dillendirdiği gibi bir küresel güç değildir. Küresel güç adayı da değildir. Bölgesel güçtür. Çünkü küresel güç olmanın kıstasları vardır. Ekonomik, politik, askeri, diplomatik şartları vardır. Bu şartlar, bu güç unsurları arasında da uyum zorunludur ayrıca.

Bu şartlar da zorlu, çetin şartlardır. O nedenle, dünyanın 5 büyük ekonomisi arasında olan Almanya ve Japonya küresel güç değildirler. Küresel güç olabilmek için; BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri arasında bulunmak da yetmez. O yüzden İngiltere ve Fransa küresel güç değildirler.

Küresel güç olmak için, güçlü ekonomi yanında, nükleer güç gerekir, nükleer başlıklı denizaltıya, uçak gemisine sahip olmak gerekir. İleri teknoloji, sağlam endüstri, güçlü liderlik etkin, saygın, sağlam kurumlar gerekir. İç cephede sağlam durmak gerekir. İttifaklara öncülük edebilmek gerekir. Stratejinin üç temel unsurunun (kuvvet, zaman, mekân) gözetilmesi, konjonktürün küresel güç olmaya uygun olması, komşu devletlerin bunu kabul etmesi, diğer bölgesel ve küresel güçlerin buna itiraz etmemesi, etse bile önleyememesi gerekir. Kaldı ki bir bölgesel aktörün, kısa sürede, bugünden yarına, akşamdan sabaha küresel güç olması da mümkün değildir.

Bir küresel güç, başka bir küresel güç istedi diye, Irak’a müdahale etmeyi düşünmez, neyse ki TBMM’den geçmeyen 1 Mart tezkeresi, Türkiye’yi bu beladan korumuştur. Bir küresel güç, başına geçirilen çuvala tepkisiz kalmaz. Türkiye; Süleymaniye’de başına geçirilen çuvala, dizi filmle (Kurtlar Vadisi) ve kitapla (Metal Fırtına) karşılık verebilmiştir. Bir küresel güç, kendisine sürekli düşmanlık eden, hakaret eden, ihanet eden bir başka küresel güçten, yani ABD’den, dostum, müttefikim diye bahsetmez.

Şurası açıktır: Türkiye; yaptıkları veya yapmadıklarıyla, destekledikleri veya karşı çıktıklarıyla küresel etkileri de olabilecek gelişmelere imza atabilen bir bölgesel güçtür. Bu da çok önemli bir özelliktir. Çünkü bu çapta bir etki yaratabilmek, her bölgesel güçte bulunan bir özellik değildir. Çok nadir görülür.

Dış politikada, güvenilirlik ve öngörülebilirlik; diplomaside kararlılık ve tutarlılık; caydırıcılığı yüksek bir orduyla birlikte, önemlidir. Dış politikayı, dışişleri bakanlığının kurumsal hafızasıyla ve kariyer diplomatlarıyla yürütmek, değerlidir. Lider diplomasisine, doruk diplomasisine fazla bel bağlamak yanlıştır. Dış politikayı, milli güvenlik politikasıyla birlikte yönetmek, zorunludur.

QOSHE - Dış politikada dostlar, düşmanlar ve yalanlar  - Barış Doster
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Dış politikada dostlar, düşmanlar ve yalanlar 

54 12
06.03.2024

Barış Doster yazdı…

Devletlerin dış politikaları, coğrafyalarıyla, komşularıyla, ölçekleriyle, güç unsurlarıyla, ittifak ilişkileriyle doğrudan ilgilidir. Hedefler, öncelikler, çıkarlar, tehdit tanımları bunlara göre şekillenir. O nedenle birininki, diğerine benzemez. Benzememesi doğaldır da.

Dahası her ülkenin dış politikası, o ülkenin tarihsel, siyasal, toplumsal, kültürel, iktisadi yapısıyla, coğrafi konumuyla doğrudan ilgilidir. O bağlamda, bir devlet, iç cephede ne kadar güçlü ise dış politikada masaya o kadar kuvvetli oturur. Bu yönüyle dış politika, iç politikanın devamı olarak nitelenir.

Türkiye; kendine has dış politika geleneği olan, özgün dış politika deneyimine sahip bir ülkedir. Cumhuriyetin dış politikası dengeyi, istikrarı önemser. Bölgesinde ve dünyada barışı önceler. Bu da sadece bir tercih değildir, orta büyüklükte bir devlet olan Türkiye için, hele de yaşadığımız bölgenin dinamikleri, hassasiyetleri, özellikleri, gerilim konuları dikkate alındığında, bir zorunluluktur.

Cumhuriyetin dış politikası, bu nedenle akılcıdır, gerçekçidir. Hayalcilikten uzaktır. Yayılmacı emeller gütmez. Hırslı, hınçlı, hırçın davranmaz. Bu bize; tarihin, coğrafyanın ve ekonominin verdiği bir derstir. Gerekli dersi çıkarmamanın bedeli de ağırdır. İktidarın Suriye, Mısır, Irak politikaları, bu ağır bedelin örnekleridir. Örnekler çoğaltılabilir elbette.

Türkiye’nin, dış politikada bir diğer özelliği de şudur: Herhangi bir devlet, düşmanlarının baskısına direnir, doğal olarak. Türkiye ise sözde dostu olarak tanımlanan ülkelerin, başta da ABD’nin baskılarına, tehditlerine maruz kalmakta ve direnmeye çalışmaktadır.

Şu da bir gerçektir: Dostun baskısına direnmek, hasmın baskısına direnmekten daha zordur.

Bu durum, Türkiye’nin başına........

© Veryansın TV


Get it on Google Play