Din eğitimi, sadece ilk ve orta öğretim okullarda değil, Diyanet İşleri Başkanlığının din eğitimi veren kurumlarında ve bazı özel öğretim kurumlarında da verilmektedir.

Buradaki odaklanmamız, ilk ve orta öğretimdeki “din eğitimi” ile alakalı olacaktır.

Ülkemizde laik bir sistem söz konusu olduğu için, önce Din eğitiminin ve dindar bir nesil yetiştirmenin laiklikle uyumluluğuna temas edeceğiz.

Laiklik, rejimlerin kimliğine göre uygulamaları farklılaşan bir kavramdır. Otoriter, totaliter kimlikli baskıcı rejimlerde laiklik militanlık ve dışlayıcılık kimliğine bürünür. Bu kimliği ile laik sistem dinlere karşı mücadele rejimine dönüşür. Tek amacı seküler bir toplum inşa etmektir. Bu laiklik telakkisinde devlet, ya dinlere karşı savaşır ya da dini, muhtevasını boşaltarak seküler hayat tarzına dokunmayacak hale getirir. Bu laiklik telakkisinde din ve vicdan hürriyetinden söz edilemez. Bu bağlamda seklülerizm, bir totaliter ideolojiye bürünür; laik devlet, tüm kurumları ile dinle mücadeleye, dini “ADAM” etme çabalarına girişir.

Laiklik, hoşgörü temelli çoğulcu demokratik rejimlerde, din ve vicdan hürriyetinin de yaşayabildiği bir sisteme dönüşür. Burada, laik devlet, her türlü dini ve siyasi düşüncelere karşı tarafsızdır. Bu telakkinin kimliği, demokratik pasif laikliktir; temel felsefesini çoğulculuk teşkil eder. Laik devlet, siyasi düşüncelere sağladığı tüm serbesti ve imkânları dinler için de sağlamalıdır. Bu laiklik telakkisinde, devlet, belli bir siyasi düşünceyi yücelterek dinleri öteleyemez, aksi halde dini-siyasi çoğulculuk kimliğini kaybeder.

Bazen devletler, demokratik laiklik görünümünde militanlaşabilirler. Bu bağlamda, kendilerinin çoğulcu demokratik laik devlet olduklarını söyleseler de, uygulamalar, militan laiklikle uyumlu olabilir. Burada, “sahte” bir demokratik laiklik vardır; bu laikliğin gerçek kimliği, aslında militan, otoriter, baskıcıdır. Mesela Batıda evrim teorisi ve LGBTİ eğilimli fikirlerin, topluma, kamusal kurumlara, eğitim birimlerine dayatılarak başka seçeneklerin yolunun kapatılması, bu tür laiklik uygulamalarına tam manasıyla misal teşkil etmektedir.

Çoğulcu Demokratik Pasif Laiklikte Din Eğitimi

Çoğulcu demokratik pasif laiklik telakkisinin özünü, devletin bîtaraflığı; yani her türlü dini inanç ve siyasi, felsefi görüşler karşısında devletin tarafsız olmasını lüzumlu kılar.

Devletin tarafsızlığının iki veçhesi mevcuttur.

Birincisi, çok genel bir tasnifle dini temelli olmayan siyasi düşünce, felsefi inanç ve pratikler alanına getirilen kısıtlamalarla, dini alana getirilen kısıtlamalar, genel hukuki çerçevede eşit olmalıdır. Yani birisi neden kısıtlanıyorsa diğeri de aynı sebeple kısıtlanmalı. Mesela, birisi şiddeti önerdiği zaman kısıtlanıyorsa, diğeri de şiddeti önermesi halinde kısıtlanmalı. Birisinde hakaret, sövme, rencide etme halleri kısıtlama sebebi ise aynı durum diğeri için de söz konuş olmalı. Bazı durumlarda, birisini (din) yasaklayıp, aynı durumlar için diğerini (siyasi, felsefi düşünceler) serbest bırakmak, bu laiklik telakkisi ile uyumlu olamaz.

Bir misal vermek gerekirse. Esasen her ikisi açısından da, sınırlamayı haklı kılacak şiddeti önermek, suç işlemeyi teşvik, tahrik etmek vd. sebeplerden biri mevcut olmadığı halde, siyasî, felsefi düşünceleri serbest bırakıp, dinlerin, gerici, yobaz, akıl dışı, insanın beyinlerini uyuşturan inanç sistemi oldukları, laik, seküler sistemle uyumlu olmadıkları vb. gerekçelerle yasaklanması, bu laiklik telakkisi ile uyumlu değildir. Bu durumda, artık, laik devlet, tarafsızlık kimliğini kaybederek, belli bir siyasi, felsefi ideoloji ile bütünleşir, ideolojik, baskıcı bir sisteme dönüşmüş olur.

İkincisi, Devletin, çoğulcu demokratik pasif laikliğin zaruri bir gereği olarak başta eğitim faaliyetleri olmak üzere, seküler siyasi, felsefi düşüncelere sağladığı serbesti ve imkânları, dini inançlar ve özellikle de din eğitimi açısından da sağlamalıdır.

Mesela, Felsefe ve mantık dersleri verilirken, salt materyalist, pozitivist, maddeci felsefeye ağırlık verilmemeli, aynı felsefi konulara ilişkin dini görüşlere de yer verilmelidir.

Mesela, felsefenin en temel konuları arasında yer alan, insan nedir; nereden geliyor, nereye gidiyor, insan neden ve niçin vardır, insanın gayesi nedir, evren nedir, varlık nedir, bilgi nedir, hakikat nedir? insanın “benliği”, “ene”si, “ego”su vb. konular, salt materyalist, pozitivist, maddeci felsefenin inceleme alanına girmez, bu konularla alakalı dinlerde de, özellikle İslâm Dininde de geliştirilen görüşler vardır. Talebelere her ikisi birlikte verilmeli.

Tüm derslerde seküler bakış açısı yansıtılıyor, bunun yanında din eğitiminin de yeterli düzeyde ve donanımda verilmesi lazım ki, laik devletin tarafsızlığı şartı gerçekleşmiş olsun.

Din Eğitimi Derslerinin Formatının Muhtevası

Burada din eğitiminin verildiği ders materyallerinin muhtevasına ve konuları işleme yöntemlerine temas edilecektir.

Din eğitiminin verildiği derslerin ihdas edilmesinden amaçlanan, sadece bu dersin konmuş olması değildir; bu derslerden maksimum verimin alınmasıdır. Şayet maksimum verimin alınmasını sağlayacak bir formasyon ve içerik mevcut değilse, bu ders öğrenciler için angaryaya dönüşebilir; bir önceki yazımızda da belirtildiği gibi İmam-ı Azam hakkında bir cümlelik dahi de olsa bilgi sahibi olmayan bir nesil yetişir.

Her şeyden önce din derslerde, sadece vaaz tarzında bilgiler verilmemeli. Zaten bu bilgiler, her hafta Cuma günleri camilerde veriliyor. Kaldı ki, az çok dini bilgisi olan aileler de çocuklarına bu bilgileri veriyorlar.

Her şeyden önce, bu dersler, erkân-ı imaniye ve esasat-ı İslâmiye hakkında, talebelerin ikna olmalarını sağlayacak şekilde verilmeli, ders kitapları bu formatta hazırlanmalı, din dersi öğretmenleri, kitaplarda verilen bilgileri talebelere layıkıyla anlatabilecek donanıma sahip olmalı; öğretmen-ders kitapları birbirlerini tamamlamalıdır. Aksi halde iyi bir malzemeye (çok iyi hazırlanmış ders kitapları) rağmen, bu malzemeleri iyi kullanamayan öğretmenlerin anlatımından ya da anlatamamasından kötü bir netice ortaya çıkabilir.

Ders kitapları hazırlanırken, önce her bir konu, ana hatları ile izah edilmeli. Daha sonra bu konuya ilişkin, kamuoyunda, gençlerin dimağlarında mevcut olan çeşitli sorular, yapılacak araştırmalarla tespit edilmeli, sonra da her bir soruya, aklî, mantıkî, ikna ve ispat edici şekilde izahlar içeren açıklamalar kitaplarda yer almalıdır.

Bu bağlamda emsal kabilinden bazı sorulara burada yer vermek istiyorum.

Mesela kader konusu ana hatları ile izah edildikten sonra, cevaplanması gereken, şu anda aklıma gelen ve muhtelif kereler de karşılaştığım bazı sorulara burada yer vereceğim.

(1) Kadere imanın bir gereği olarak, madem hayır ve şer her şey Allah’ın kaderinde mevcuttur, Allah bizim namaz kılmayacağımızı, başka kişileri öldüreceğimizi kaderimiz olarak takdir etmiştir ve bütün bunlar da Allah tarafından yaratılmaktadır, o zaman kullar, adam öldürme, namaz kılmama gibi fiillerinden dolayı neden mes’ul (sorumlu) olsunlar ki?

(2) Madem kaderimiz değişmez, o zaman “sadaka belâyı def eder ve ömrü uzatır” (Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid,3/63); “Kader, tedbirle, sakınmakla değişmez. Ama kabul olan dua, bela gelirken korur” (Taberani); “Sıla-i rahim ömrü uzatır” (Taberani) gibi hadisleri nasıl anlayacağız. Madem sadaka, sıla-i rahim, dua ömrü uzatıyor, o zaman kader değişiyor mu?

(3) Kadere iman etmemizi lüzumlu kılan sebepler nelerdir?

(4) Allah, kaderimizde olanları ve gelecekte kaderde öngörüldüğü şekilde nasıl yaşayacağımızı nasıl biliyor?

(5) Bir kişinin başına bir musibet geldiğinde ya da bir başkasına kötülük yapıldığında, “ne yapalım kaderimde ya da kaderinde varmış, yapacak bir şey yoktur” demek kader inancı ile uyumlu mudur?

(6) Belalar ve musibetler kader midir, şayet kaderse, bela ve musibetlere maruz kalmak, bela ve musibetlere maruz kalmayanlara göre bir haksızlık ve adaletsizlik midir?

Bunlar şu anda aklıma gelen ve sıklıkla sorulan bazı sorulardır.

Allaha imanla ilgili de çok sayıda sorular mevcuttur. Bunlardan bazıları şu şekildedir:

(1) Her bir varlığın bir mekânı vardır; Allah nerededir; biz onun varlığını nasıl anlarız?

(2) İnsanoğlu ancak sınırlı bir alanı ve hadiseleri görüyor, Allah, geçmişte ve şu anda meydana gelen tüm hadiseleri ve gelecekte olacak her şeyi nasıl bilir ve görür?

(3) Madem Allah her şeyi yarattı, peki Allah’ı kim yarattı?

(4) İnsanoğlunun aklî delillerle Allah’ın varlığını anlaması mümkün müdür?

(5) İlim her şeyin tesadüfen gerçekleştiğini, her şeyi tabiatın yarattığını söylüyor, İslamiyet’e göre ise hiçbir şey tesadüfen gerçekleşmez, Allah’ın takdiri ve bilgisi dâhilinde gerçekleşir, bu, bir ilim-din çatışması değil midir; bu sual karşısında cevabımız ne olacaktır?

Diğer her bir dini konu ile alakalı sorular da, saha araştırmaları yoluyla belirlenmeli ve bunların her birisine, ikna ve ispat edici yöntemlerle cevaplar bulunmalıdır. Müslümanların zihinlerindeki bu tür muğlak ve sürekli karşılaşılan sorulara cevaplar bulunmadığı, din derslerinde bu konular vuzuha kavuşturulmadığı takdirde, layıkıyla din eğitimi verilmiş olmaz; bu şartlar altında, dindar bir neslin yetişmesi mümkün değildir.

Din Derslerinin Bir Kısmının Seçmeli Olması

Elbette ki bütün din dersleri kitaplarının bu formatta olması söz konusu olmayabilir. Ama bu formatta olan din dersleri seçmeli hale getirilebilir. Ama bazı batılı ülkelerde olduğu gibi, din dersi üç-beş seçmeli derslerden birisi olarak konulmamalı; bazı seçmeli dersler çok dersten birisinin seçilmesi şeklinde olabilirse de, din dersi ile diğer seçenek arasında sadece ikili tercihli bir usul benimsenmeli. Nitekim çoğu Batılı ülkelerdeki uygulamalar, Din dersi-felsefe şeklinde seçeneklendirilmektedir. Burada öğrenciler dilerlerse din dersini dilerlerse Felsefe dersini seçebilir. Bir başka sınıfta, din dersi-mantık dersi seçeneği şeklinde belirlenir.

Burada, yukarıda da izah edildiği üzere, felsefe ve mantık derslerinde okutulacak kitaplar da, salt materyalist, pozitivist, maddeci felsefeye ağırlık verilerek hazırlanmamalı, aynı felsefi konulara ilişkin dini görüşlere, aynı konulara ilişkin dinlerin yaklaşımlarına da yer verilmelidir. Benzer durum, mantık dersi için de söz konuş olmalıdır. Bir başka sınıfta din dersi ile Ahlak dersi seçmeli olarak verilir. Ayrıca, eğitimin ilk devrelerinde, Ahlak bilgisi dersi zorunlu olarak verilir, ilerleyen sınıflarda, ahlâkî değerlerin biraz daha ayrıntısına girilir.

Burada da ahlaki değerler, salt pozitivist, maddeci felsefeye göre değil, ülkemizde hâkim olan manevî değerler temelli ahlâkî kaideler ölçüt alınarak hazırlanmalıdır.

Batı’daki Din Dersi Uygulamaları

Batılı ülkelerde Din eğitimi konusunda ikili uygulama vardır. Birincisi belli bir dine ya da mezhebe dayalı din eğitim ve öğretimi, ikincisi mezhepler üstü din eğitim ve öğretimi.

Birinci modelde, din dersi, sadece bir dinin belli bir mezhep tarafından yorumu temelli olabileceği gibi, bir dinin bütünlük içerisinde öğretilmesi şeklinde de olabilir. Bu yöntemde dersin konularını belli bir din ya da o dini bir mezhebin yorumlaması oluşturmakta, bu dinin sevdirilmesi ve benimsetilmesi amaçlanmakta, o dinin temel bilgileri ve gerekleri öğretilmek istenmektedir. Yukarıda bahsini ettiğimiz din eğitimi dersleri bu kapsamda yer almaktadır.

Mezhepler üstü din eğitim ve öğretimi yönteminde ise derslerde herhangi bir din ya da mezhep esas alınmamakta, bir dinin ayrıntılı olarak öğretilmesi usulü benimsenmemekte, genel olarak dinler hakkında bilgi verilmektedir. Burada belli bir dinin benimsetilip gereklerinin ayrıntılı olarak öğretilmesi söz konusu değildir.

AİHS Ek 1 No’lu Protokolün 2. maddesinde, ebeveynlerin çocuklarının kendi dinî ve felsefî inançlarına göre eğitimini sağlama hakkı düzenlenmiştir. Buna göre: “Hiç kimse eğitim hakkından yoksun kılınamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dinî ve felsefî inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir”. Benzer mahiyetteki hükümler 16.12.1966 Tarihli Medenî ve Siyasî Haklar Uluslararası Sözleşmesi (md. 18/4.) ile 16.12.1966 Tarihli Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesinde (md. 13/3) de mevcuttur.

Din ve vicdan hürriyetinin teminat altına alındığı bütün uluslararası belgelerde, bu hürriyet, din eğitim ve öğretimi hakkını da içermektedir. AİHM, Sözleşmenin 9. maddesinde yer alan “öğretim” kelimesinin kapsamının, dinî eğitim faaliyetlerinden daha geniş olduğunu belirtmiştir. Mahkemeye göre 9. maddede düzenlenen “öğretim” hakkı, sadece 1 No’lu Ek Protokol’ün 2. maddesinde teminat altına alınan ebeveynlerin çocuklarına kendi dinî ve felsefî inançlarına göre eğitim hizmeti sunulmasını isteme hakkını değil, bütün herkesin, din ve inancını başkalarına öğretme ve ulaştırma hakkını da içermekte, 9. maddedeki “öğretme faaliyeti”, Ek Protokol’ün 2. maddesindeki din eğitim ve öğretimini de kapsamaktadır.

Almanya’da din dersi “mezhebe dayalı” olarak yapılmaktadır. Din dersine iştirak etmeyen öğrencilere bir başka ders verilir; bu dersin adı bazı eyaletlerde “Ahlâk Dersi”, bazılarında da “Değerler ve Normlar Dersi”, bazı eyaletlerde “Felsefe Dersi”, bazı eyaletlerde “Ahlâkî Değerler Dersi”dir.

Din dersleri devlete bağlı ilk ve orta dereceli okullarda düzenli dersler arasında yer alır. Hıristiyan din eğitimi ve ibadeti, kanunî olarak zorunlu derslerdendir. Kamu okullarında zorunlu olarak her gün derslere Hıristiyan geleneklerine uygun bir şekilde “dua” ile başlanır. Din dersi, bu dersleri “almak istemediğini belirtmeyen herkese” resmî müfredat içerisinde okutulur; bu dersi almak istemeyenlerin dilekçe ile taleplerini iletmeleri gerekmektedir.

Hollanda Anayasası’na göre, kamu otoriteleri tarafından sağlanan eğitim, herkesin dinine ve inancına saygılı olarak kanun tarafından düzenlenir. Hollanda’da din eğitimi anaokullarından başlar ve temel eğitim boyunca devam eder.

İngiltere’de 1988’de çıkarılan bir kanuna göre, dinî gelenekler Hıristiyanlıktır, eğitimin bu doğrultuda yapılması gerekir. Din dersleri, devlete bağlı ilk ve orta dereceli okullarda düzenli dersler arasında yer alır. Hıristiyan din eğitimi ve ibadeti, kanunî olarak zorunlu derslerdendir. Kamu okullarında zorunlu olarak her gün derslere Hıristiyan geleneklerine uygun bir şekilde “dua” ile başlanır. Din dersi, bu “dersleri almak istemediğini belirtmeyen herkese” resmî müfredat içerisinde okutulur; bu dersi almak istemeyenlerin okul idaresine dilekçe ile talebini iletmeleri gerekmektedir.

Belçika’da Resmî okullarda öğrenciler ilk ve ortaöğretim boyunca haftada en az 2 saat din veya ahlâk derslerinden birini seçerek okumak zorundadır. Seçimlik din dersleri, Katolik, Protestan, Ortodoks, Yahudi ve İslam din dersleridir. Din dersi programlarını her bir dinî kurumun temsilcileri, ahlâk dersinin programını ise Eğitim Bakanlığı yapar. Resmî okullarda seçimlik din derslerinden herhangi birini bir öğrenci bile seçse, o dersin açılması mecburidir.

Benzer uygulamalar diğer Bazı Batılı ülkelerde de mevcuttur.

Özellikle seçmeli din derslerinde her bir dini konu en ayrıntısına varıncaya kadar öğretilebilir. Bu uygulama, Türkiye için de emsal kabul edilebilir.

Bir Hatıra

Türkiye’de başkanlık sistemini en çok anlatan akademisyenlerden biri de benim. Her gittiğim yerde, sistemle alakalı muhtelif sorularla karşılaştık. Bir sonraki anlatımlarda, önceki konuşmalarda sorulan sorulara cevaplar geliştirerek anlatımlar yaptık.

İstanbul’da bir program kapsamında yine başkanlık sistemini anlatacaktım. Konuşma öncesinde organizasyonda görev alan birisi bana, “başkanlık sistemi ile alakalı zihnimde bazı soru işaretleri var, şimdiye kadar hiçbir kimse bu soruları gideremedi, bu soruları konuşma öncesinde sorabilir miyim” dedi. Ben de kendisine, “efendim, nasıl olsa biraz sonra konuşacağım, tekrara kaçmamak için, önce benim konuşmamı dinle, daha sonra da hala kafanda bazı cevabını bulmayan sorular varsa, o zaman onları cevaplarız” dedim.

Esasen bu kişi tarafından sorulacak olan sorulara daha önceki konuşmalarımızda cevaplar bulduğumuz ve orada yapacağımız konuşmayı da daha önceleri sorulan çoğu sorulara cevaplar verecek şekilde yapacağımız için, çıktım ve konuştum. Konuşma sonrasında ilgili kişiye dedim ki “hala kafanda cevabını bulmayan soru ya da sorular kaldı mı”? Bu kişi “sağ olasın hocam! Zihnimdeki bütün soruların cevaplarını aldım” dedi. Burada bu konuşmada zihinlerdeki bütün sorulara cevaplar getirilmesi, daha önceki konuşmalarda muhatap olduğumuz onlarca sorulara cevaplar geliştirmemiz sayesinde olmuştur.

Dolayısıyla, din eğitimi konusunda da insanların zihinlerinde şekillenen bütün sorular belirlenmeli, bütün bu sorulara ikna ve ispat edici yöntemlerle izahatlar geliştirilmeli, ders kitapları ve diğer ders materyalleri bu usulle hazırlanmalı ki, bu dersi alan öğrencilerin, dini konularla alakalı zihinlerinde hiçbir soru kalmasın.

Bu formatın, İmam Hatip liselerinde çok daha ileri düzeyde uygulanması gerekir. Çünkü buralardan mezun olanlar camilerde imam hatip olarak görev yapmakta, kendilerine gelen sorulara cevaplar vermek durumunda kalmaktadırlar. Bu konudaki yetersizlikler, imam hatiplik görevini icra edenleri, vatandaşlar karşısında zor durumda bırakacaktır.

Ayrıca, din derslerine girecek öğretmenlerin yetiştirilmelerinde de bu usul benimsenmelidir. Yani öğretmenler, lisans aşamasında, girecekleri din derslerinde cevaplayamayacakları sorular kalmayacak şekilde eğitim almalıdırlar. Bu yönde yapılacak donanımlı ve nitelikli eğitim, öğretmenlerin bu dersleri vermelerindeki kaliteyi daha da artıracaktır. Aksi halde, öğretmenler, öğrencilerinden gelecek sorulara cevaplar veremeyen konumuna düşeceklerdir ki, bu durum öğretmenleri zor durumda bırakacaktır. Hatta bazı soruların cevapları o kadar zor olabilmektedir ki, öğretmenlerin bir kısmı bu sorulara cevap verememeleri neticesinde itikatlarının tehlikeye düşmesi durumu bile ortaya çıkabilecektir.

Bu sebeplerledir ki, hem din dersleri her türlü sorulara ikna ve ispat edici şekilde cevaplar verecek muhtevada olmalı, hem de öğretmenlerin bu donanımda yetişmeleri gerekir. İşte bu şartlarda, dindar neslin yetişmesi amacına doğru yaklaşılabilir. Aksi halde, dindar nesil iddiasında bulunan bir iktidar zamanında, dini hassasiyetlerden uzak nesiller yetişir.

Hedef Taklîdî Îmân Değil Tahkîkî Îmân Olmalı

İmanın da mertebeleri mevcuttur. Bazılarının îmânı vardır, ama amellerine yansımaz. Mesela erkân-ı îmâniyeye îmân eder, ama namaz kılmaz, diğer ibadetleri eksik yerine getirir ya da hiç yerine getirmez, takva kaidelerine riayet etmez. Bunlar için “günahkâr mümin” nitelemesi yapılabilir. Bunların îmânlarının, zayıflık sebebiyle amellerine tesiri zayıf kalıyor. Buna “taklîdî îmân” da denebilir. Yani kesin bilgi ve delillere dayanmaksızın, annesinin babasının, çevrenin telkinleri ile doğup büyüdüğü toplumun inançlarına herhangi bir sorgulama ve tahkikât yapmaksızın inanmalarına taklîdî îmân denir. Taklîdî îmânı, düşük voltajlı elektrik akımına benzetiyorum. Nasıl düşük voltajlı elektrik, elektrikli ev aletlerinin çalışmasına yetmiyorsa, taklîdî îmân da amellere yansımıyor. Bir de ahlâkî zaafiyetler söz konusu ise kişinin yaşantısı dindarlığın çok uzağında kalıyor.

Tahkîkî îmân, kesin delillere, bilgiye, araştırmaya dayalı îmâna denir. Kişi akıl, mantık, muhakeme yürütümü yoluyla, tefekkür ederek, zihnindeki erkân-ı imaniyeye dair tüm şüpheleri gidererek îmân eder. Tahkîkî îmân, insanın neye niçin inandığını araştırıp bilmesi ile gerçekleşir. Araştırıp-soruşturma yapmak, tahkîkî îmânın oluşmasını sağlar. Böylece insan, kesin bilgilere ulaşır ve neye, niçin inandığının bilincine varır. Tahkîkî îmânın en bariz göstergelerinden bazıları, îmanlı kişinin, dindar bir hayat yaşaması, ibadetleri eksiksiz icra etmesi, takvadan uzaklaşmamasıdır.

QOSHE - EĞİTİMİMİZİN TEMEL SORUNLARI: DİN EĞİTİMİ VE ÖĞRETİMİ (3) - Adnan Küçük
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

EĞİTİMİMİZİN TEMEL SORUNLARI: DİN EĞİTİMİ VE ÖĞRETİMİ (3)

10 0
13.11.2023

Din eğitimi, sadece ilk ve orta öğretim okullarda değil, Diyanet İşleri Başkanlığının din eğitimi veren kurumlarında ve bazı özel öğretim kurumlarında da verilmektedir.

Buradaki odaklanmamız, ilk ve orta öğretimdeki “din eğitimi” ile alakalı olacaktır.

Ülkemizde laik bir sistem söz konusu olduğu için, önce Din eğitiminin ve dindar bir nesil yetiştirmenin laiklikle uyumluluğuna temas edeceğiz.

Laiklik, rejimlerin kimliğine göre uygulamaları farklılaşan bir kavramdır. Otoriter, totaliter kimlikli baskıcı rejimlerde laiklik militanlık ve dışlayıcılık kimliğine bürünür. Bu kimliği ile laik sistem dinlere karşı mücadele rejimine dönüşür. Tek amacı seküler bir toplum inşa etmektir. Bu laiklik telakkisinde devlet, ya dinlere karşı savaşır ya da dini, muhtevasını boşaltarak seküler hayat tarzına dokunmayacak hale getirir. Bu laiklik telakkisinde din ve vicdan hürriyetinden söz edilemez. Bu bağlamda seklülerizm, bir totaliter ideolojiye bürünür; laik devlet, tüm kurumları ile dinle mücadeleye, dini “ADAM” etme çabalarına girişir.

Laiklik, hoşgörü temelli çoğulcu demokratik rejimlerde, din ve vicdan hürriyetinin de yaşayabildiği bir sisteme dönüşür. Burada, laik devlet, her türlü dini ve siyasi düşüncelere karşı tarafsızdır. Bu telakkinin kimliği, demokratik pasif laikliktir; temel felsefesini çoğulculuk teşkil eder. Laik devlet, siyasi düşüncelere sağladığı tüm serbesti ve imkânları dinler için de sağlamalıdır. Bu laiklik telakkisinde, devlet, belli bir siyasi düşünceyi yücelterek dinleri öteleyemez, aksi halde dini-siyasi çoğulculuk kimliğini kaybeder.

Bazen devletler, demokratik laiklik görünümünde militanlaşabilirler. Bu bağlamda, kendilerinin çoğulcu demokratik laik devlet olduklarını söyleseler de, uygulamalar, militan laiklikle uyumlu olabilir. Burada, “sahte” bir demokratik laiklik vardır; bu laikliğin gerçek kimliği, aslında militan, otoriter, baskıcıdır. Mesela Batıda evrim teorisi ve LGBTİ eğilimli fikirlerin, topluma, kamusal kurumlara, eğitim birimlerine dayatılarak başka seçeneklerin yolunun kapatılması, bu tür laiklik uygulamalarına tam manasıyla misal teşkil etmektedir.

Çoğulcu Demokratik Pasif Laiklikte Din Eğitimi

Çoğulcu demokratik pasif laiklik telakkisinin özünü, devletin bîtaraflığı; yani her türlü dini inanç ve siyasi, felsefi görüşler karşısında devletin tarafsız olmasını lüzumlu kılar.

Devletin tarafsızlığının iki veçhesi mevcuttur.

Birincisi, çok genel bir tasnifle dini temelli olmayan siyasi düşünce, felsefi inanç ve pratikler alanına getirilen kısıtlamalarla, dini alana getirilen kısıtlamalar, genel hukuki çerçevede eşit olmalıdır. Yani birisi neden kısıtlanıyorsa diğeri de aynı sebeple kısıtlanmalı. Mesela, birisi şiddeti önerdiği zaman kısıtlanıyorsa, diğeri de şiddeti önermesi halinde kısıtlanmalı. Birisinde hakaret, sövme, rencide etme halleri kısıtlama sebebi ise aynı durum diğeri için de söz konuş olmalı. Bazı durumlarda, birisini (din) yasaklayıp, aynı durumlar için diğerini (siyasi, felsefi düşünceler) serbest bırakmak, bu laiklik telakkisi ile uyumlu olamaz.

Bir misal vermek gerekirse. Esasen her ikisi açısından da, sınırlamayı haklı kılacak şiddeti önermek, suç işlemeyi teşvik, tahrik etmek vd. sebeplerden biri mevcut olmadığı halde, siyasî, felsefi düşünceleri serbest bırakıp, dinlerin, gerici, yobaz, akıl dışı, insanın beyinlerini uyuşturan inanç sistemi oldukları, laik, seküler sistemle uyumlu olmadıkları vb. gerekçelerle yasaklanması, bu laiklik telakkisi ile uyumlu değildir. Bu durumda, artık, laik devlet, tarafsızlık kimliğini kaybederek, belli bir siyasi, felsefi ideoloji ile bütünleşir, ideolojik, baskıcı bir sisteme dönüşmüş olur.

İkincisi, Devletin, çoğulcu demokratik pasif laikliğin zaruri bir gereği olarak başta eğitim faaliyetleri olmak üzere, seküler siyasi, felsefi düşüncelere sağladığı serbesti ve imkânları, dini inançlar ve özellikle de din eğitimi açısından da sağlamalıdır.

Mesela, Felsefe ve mantık dersleri verilirken, salt materyalist, pozitivist, maddeci felsefeye ağırlık verilmemeli, aynı felsefi konulara ilişkin dini görüşlere de yer verilmelidir.

Mesela, felsefenin en temel konuları arasında yer alan, insan nedir; nereden geliyor, nereye gidiyor, insan neden ve niçin vardır, insanın gayesi nedir, evren nedir, varlık nedir, bilgi nedir, hakikat nedir? insanın “benliği”, “ene”si, “ego”su vb. konular, salt materyalist, pozitivist, maddeci felsefenin inceleme alanına girmez, bu konularla alakalı dinlerde de, özellikle İslâm Dininde de geliştirilen görüşler vardır. Talebelere her ikisi birlikte verilmeli.

Tüm derslerde seküler bakış açısı yansıtılıyor, bunun yanında din eğitiminin de yeterli düzeyde ve donanımda verilmesi lazım ki, laik devletin tarafsızlığı şartı gerçekleşmiş olsun.

Din Eğitimi Derslerinin Formatının Muhtevası

Burada din eğitiminin verildiği ders materyallerinin muhtevasına ve konuları işleme yöntemlerine temas edilecektir.

Din eğitiminin verildiği derslerin ihdas edilmesinden amaçlanan, sadece bu dersin konmuş olması değildir; bu derslerden maksimum verimin alınmasıdır. Şayet maksimum verimin alınmasını sağlayacak bir formasyon ve içerik mevcut değilse, bu ders öğrenciler için angaryaya dönüşebilir; bir önceki yazımızda da belirtildiği gibi İmam-ı Azam hakkında bir cümlelik dahi de olsa bilgi sahibi olmayan bir nesil yetişir.

Her şeyden önce din derslerde, sadece vaaz tarzında bilgiler verilmemeli. Zaten bu bilgiler, her hafta Cuma günleri camilerde veriliyor. Kaldı ki, az çok dini bilgisi olan aileler de çocuklarına bu bilgileri veriyorlar.

Her şeyden önce, bu dersler, erkân-ı imaniye ve esasat-ı İslâmiye hakkında, talebelerin ikna olmalarını sağlayacak şekilde verilmeli, ders kitapları bu formatta hazırlanmalı, din dersi öğretmenleri, kitaplarda verilen bilgileri talebelere layıkıyla anlatabilecek donanıma sahip olmalı; öğretmen-ders kitapları birbirlerini tamamlamalıdır. Aksi halde iyi bir malzemeye (çok iyi hazırlanmış ders kitapları) rağmen, bu malzemeleri iyi kullanamayan öğretmenlerin anlatımından ya da anlatamamasından kötü bir netice ortaya çıkabilir.

Ders kitapları hazırlanırken, önce her bir konu, ana hatları ile izah edilmeli. Daha sonra bu konuya ilişkin, kamuoyunda, gençlerin dimağlarında mevcut olan çeşitli sorular, yapılacak araştırmalarla tespit edilmeli, sonra da her bir soruya, aklî, mantıkî, ikna ve ispat edici şekilde izahlar içeren açıklamalar kitaplarda yer almalıdır.

Bu bağlamda emsal kabilinden bazı sorulara burada yer vermek istiyorum.

Mesela kader konusu ana hatları ile izah edildikten sonra, cevaplanması gereken, şu anda aklıma gelen ve muhtelif kereler de karşılaştığım bazı sorulara burada yer........

© Turktime


Get it on Google Play